Nautilia İnceleme
Nautilia İnceleme
Bilim-kurgu uzun senelerdir insanların hayal güçlerine hitap eden ve son zamanlarda gelişen teknolojiyle de hem beyaz perdeye hem de televizyona aktarılmasıyla insanlara hayallerinin ötesinde deneyimler yaşatabilen bir tür. Doctor Who, Star Trek, Dune gibi klasik eserler hala dünya çapında büyük ilgi görüyor. Sadece beyaz perdede de değil kitap sayfaları olarak da bazı yazarlar bize hayal dünyalarını aktarabiliyor. Özellikle yabancı dillerde pek çok böyle eser yazılıyor ve Türkçede de pek çok eser kaleme alınmaya başladı. Onların mercek altına alınması ve incelenmesi gerekiyor. Tabii her şeyden önce okumak lazım.
Burak Erdoğdu tarafından yazılan Nautilia bilim-kurgu türünde Türkçe bir eser. Günümüzde popüler bilim sayfalarında olsun, bilim-kurgu eserlerde olsun pek çok kez karşıma çıkan bir temayı ele alıyor: Homo Sapiensler Neandertellere karşı. Tarih öncesi insanların yaşadığı düşünülen bu mücadele bu sefer bir bilim-kurgu eseri olarak karşımıza çıkıyor.
Kısaca şu şekilde bir dünyası var: İnsanlar yirmi birinci yüzyılda kendilerini kıyamet sonrası bir hale sokacak büyük bir savaşa tutuşmuşlar. Buna Son Konvansiyonel Savaş ismi veriliyor. Medeniyet tamamen çökmüş ve insanlık acınacak bir hale gelmiş. Ekoterya isimli bir devlet günümüz Türkiyesinin Akdeniz bölgesi topraklarında hüküm süren ve insanlığı eski haline getirmek isteyen bir devlet. Kuzeylerinde ise Anatolia isminde açıkça kötü olduğu belli olan köleci ve genişlemeci bir devlet bulunuyor. Aralarında sık sık savaşıyorlar. Neandertaller binlerce sene önce sular altına sürülmüş ve orada inanılmaz bir medeniyet geliştirmişler, beyinleri aşırı gelişmiş. Aralarından ikisi yeryüzüne çıkıyor. Biri Eflatun isminde bilge ve iyi niyetli bir adam, kendisi Ekoterya’da karaya çıkıyor, diğeri ise Efsun adında hırslı ve tehlikeli bir öğrenci. O ise köleci Anatolia’nın topraklarında karaya çıkıyor. Hikayemiz burada başlıyor.
Birkaç hatta kitabı incelemek istiyorum. Öncelikle dilinden bahsedeceğim. Bana zayıf gelen bir dil var. Anlatış şekilleri, cümle kalıpları ve deyimler yıllar içerisinde okuduğum her Türkçe kitapta karşıma çıkan ifadelerdi. Bunlar da maalesef akıcı bir şekilde verilmemiş. Edebi kısmı bir miktar eksiklik yaratıyor. Daha sade bir anlatım seçilmiş olsaydı, bu akıcılık katabilirdi ama arada sırada bazı betimlemeler ve olay örgülerinde daha ağır olması gereken edebi kaygılar güdülmüş ve bu anlatımı oldukça sekteye uğratarak eğreti durmuş. Kitap boyunca bu durum dikkatimden kaçmadı.
Betimleme yapılırken zaten balık adamlara benzeyen Nautiliaların nasıl göründüğünü bilmemiz gerekiyormuş gibi hissettim. Ödüllü sinema filmi Shape of Water ya da Süngerbob izleyerek gelmesem belki de Eflatun ve Efsun’un nasıl göründüğünü anlayamazdım verilen detaylarla. Betimleme konusunda başarılı olunan yer ise genel olarak mekan ve bölgeler olmuş. Ekoterya içlerinde hareket ederlerken insanların fakirliği, bölgenin nahoş durumu ve savaş sonrası atmosferi hissedebiliyorsunuz. İnsanların medeniyetsiz bir şekilde yaşayışı iyi resmedilmiş.
Kitaptan büyük zevk aldığımı söyleyemem. Bilim-kurgu olması için bilim-kurgu haline getirilmiş bir hikayeye sahip olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki olay örgüsü biraz vasat kalıyor. Bilim-kurgu ve Neandertal denerek ilginç bir kılıfa konmaya çalışılmış. Diyaloglar oldukça sığ kalıyor ve karakterler sanki az para verilmiş figüranlar gibi muhabbet ediyorlar. Bir de sık sık dramatik bir edayla bir şeyler dile getirmeye çalışıyorlar. “Ben buraya layık değilim! Ben Güneş’e layığım!” diyor İntak isimli yeni tanıştığımız karakter. Henüz ilk bölümünü okuduğum bir karakterin bir anda yükselen ülkü ve ideali beni pek etkilemedi bu sebeple. Henüz karakterlere alışamadan hızlı hızlı idealleri ve durumları hakkında dramatik replikler okumak pek okunurluğu artıran şeyler olmadı.
Derin bir karakter gibi yansıtılmaya çalışılmış Eflatun önemli yer tutan bir karakter. Görünüşte barış, sevgi, medeniyet, “canım evlatlarım!” diye geziyor ve insanlığın şu anki durumuna fazlasıyla üzülüyor. Buralarda bunu öyle basit ve sığ şekilde dile getiriyor ki, yazarın yapmaya çalıştığı “savaş kötüdür, gerçek medeniyet bu değildir” mesajı fazlaca gözümüze sokuluyor. En başından beri gözler önünde olan bu mesaj ise ileriki bölümlerde daha da göze sokuluyor. Eflatun ismini gördüğümde Yunan filozof Platon’a atıflar olmasını beklemiştim, belki oradan güçlü bir alt metin yakalanabilirdi ancak satırlar aralarında hiçbir şey barındırmıyor ve her şey biraz beceriksizce okuyucuya yansıtılıyor. Plato’nun idealar evreniyle alakalı fikirlerine göndermeler ve belki de bu konuda esinlenilmiş kısımlar bekledim ister istemez ancak göremedim. Bu kişisel bir beklentiydi. Yazarın elbette bunu karşılama gibi bir yükümlülüğü bulunmuyor ancak Eflatun ismi böyle bir beklenti istemsizce yaratıyor diye düşünüyorum.
İnşa edilen evren, yani İngilizce worldbuilding dediğimiz kısım da sığ şekilde tanıtılmış. Anatolia topraklarına uğradığımız ilk kısımda toplumun yöneticisinin ilk cümleleri “Ne güzel her eve bir köle getirdik.” özetini taşıyordu. İşlenen temaların sürekli aynı şeyi tekrar oluşu kısa bir kitap için oldukça yorucu olabiliyor. Yine aynı lider konumundaki karakter ile Efsun’un henüz kitabın ilk çeyreğinde giriştikleri diyalog kısımlarını da şaşkınlıkla okudum. İlginç bir şekilde cinsel birleşmeye benzetilen bu kısım ağzımda gerçekten acı bir tat bıraktı.
Üstüne üstlük Nautilialılar o kadar gelişmiş bir ırk olmasından ileri gelerek, kime aşık olduklarını dahi kontrol edebiliyorlarmış. Beyinlerindeki loblara yön vererek insanları sakinleştirebiliyor, kızdırabiliyor ve daha pek çok duyguya yön verebiliyorlar. “Gelişmiş uzaylı” teması gibi hissettiren bu durumun güzel işlenebildiğini düşünmüyorum. Elbette “gelişmiş ırklar” konusu ve özellikle insan aklından üstün, ileride ve daha medeni varlıkları kurgulamak ve işlemek epey zordur, bunun hakkını vermek her zaman mümkün olmayabiliyor. Pek çok eserde de benzer ırkları ve gelişmiş akılları görüyoruz. Bunu tanımlamak ve kurgulamak o kadar kolay bir iş değil. Özellikle Efsun ve İntak’ın tepkileri daha da derinleştirilerek ele alınabilirdi. Onların o kadar akıllı ve gelişmiş olduğunu hissedemedim diyebilirim.
Diğer hatalı olarak gördüğüm kısım da konuştukları dil mevzusu oldu. Eflatun karaya çıkar çıkmaz bir anda Zeki Müren gibi ince bir Türkçeyle konuşmaya başladı. Bunun açıklaması olarak “sizin radyo dalgalarınızı dinledik ve o sayede öğrendik” kısmını ben çok ikna edici bulmadım açıkçası. Üstelik Nautilia’da geçen kısımlarda da Nautilia dili ile ilgili detaylara rastlamadım, komple göz ardı edilmiş bir konu gibiydi.
Anatolia ve Ekoterya’nın savaşına bu genel sebepler yüzünden pek ikna olamadım. Ortalama bütçeyle çekilmiş IMDb 5.8 bilim-kurgu filmlerinden fazlasını da bulamadım.
Genel olarak karakterler zayıf işlenmiş ve derinlik sahibi değiller. Kötünün iyinin durumu çok net belli oluyor. Neredeyse karakterlerin ilk tanıtılma anlarından ileride neye sebep olabileceklerini görüyorsunuz, bu da hiçbir heyecana sebebiyet vermiyor.
Arada tarihi göndermeler var ancak bunları da zayıf buldum. Haldun isimli Anatolia lideri, Efsun’la konuşurken “Sezar’ın, İskender’in, küstah ve bodur Napolyon’un, Cengiz Han’ın eline gelmeyen bir fırsat”ı düşünüyor. “Küstah ve bodur” ifadesi inanılmaz uyumsuz duruyor burada. Diğer liderlere herhangi bir sıfat atfedilmeksizin Napolyon’ndan hem küstah hem de kısa olarak bahsetmesi eğreti gelmişti bana. Üstelik tahminen Cengiz Han, Napolyon’dan da kısa idi.
Hikayenin genel gidişatına bakacak olursak Neandartellerin yeryüzüne açtığı savaş İntak isimli karakterin Türeyiş Destanı isimli Nautilia efsanesindeki bir taşı bulması ve su altındaki evrimin bu taşla bağlantılı olması üzerine kurulu. Hırslı ve nefret dolu İntak’ın yaptıklarını okuyoruz ve yolda Efsun’un sözde karakter gelişimine tanık oluyoruz. Uzun süre Asuman ile olan şehvetli aşkları anlatılıyor ve her cümlelerinde en az bir kere birbirlerine “sevgilim” diye hitap ediyorlar. Yüzüncü defa okuyunca artık kulak tırmalamaya başlıyor.
İntak’ın Nautilia’yı terk etmesinin ardından çok uzun zamandır medeni bir şekilde, insanüstü bir barış ve sevgiyle yaşayan Nautilia halkı da yaklaşık üç günde inanılmaz bir diktatörlüğe dönüştürülüyor Kutat isimli tanımadığımız bir karakter tarafından.
Hiçbir karaktere bağlanmak mümkün olmuyor. Genelde hikayenin önemli gözüken büyük noktalarında hayatlarına veda ediyorlar. Kendi hikayesi gerçekten var olan sadece İntak, Eflatun ve Efsun var. Eflatun yavaşça insanlığa olan güvenini ve dünyaya olan umurunu kaybediyor. Efsun ise her nasılsa “evrimin son halkası” olarak görülen biriyken bir anda seks makinesine dönüşüyor ve güya kontrol edebildiği duygularıyla, sevdiği kadının ölümünün yasını tutarak sürekli kölelerle seks yapıyor.
Aynı şekilde sonu da tatmin edici değil maalesef. Taşın bir anda Neandartel halkı bin katına çıkarması, kadınların sürekli doğurması, doğuranların hemen büyümesi gibi ilginç bir olaya sebep oluyor. Ertesinde de dümdüz insanlığı katlediyorlar. Sonrasında ise dalgalar gelerek tüm Anadolu’yu harap ediyor ve insanlarla birlikte Neandartelleri de öldürüyor. Eflatun ise kitapta ara ara konuştuğu camgöz köpek balıklarının aslında büyük bir evrenden açılan metafizik canlılar olduğunu, bu dünyanın kendi doğumu öncesi olduğunu anlayıp yeni bir evrene giriş yapıyor.
Tam olarak neyi anlatmak istediğini algılayamadım hikayenin. Karakterlerin motivasyonlarını anlamak güç, iddia edilen bilge ya da üstün tavırlarını kesinlikle göremiyorsunuz.
Kitabı başarılı bulabileceğim tek nokta temel fikrinin iyi oluşu. Neandertallerin yok olmadığı ve intikam için dönüyor oluşları bende ilgi uyandırmıştı ve merakla başlamıştım kitaba. Bunun pek iyi işlenemediğini görmek rahatsız etti. Özellikle sonları, komple hikayeyi anlamsız bir hale getirecek ilginç bir kıyamet senaryosu sunuyor. Herhangi bir son ya da başlangıç hissini vermiyor, yaptığı finalle önceki tüm karakterleri, olayları anlamsız kalıyor. Eflatun’un Plato’ya gönderme olabileceği tek yer burası olabilir. Idealar dünyasını keşfettiğini düşünebiliriz Eflatun’un. Yine de Nautilia bunun altyapısını iyi şekilde kuramıyor.
Tüm dediklerim göz önüne alındığında Nautilia kesinlikle insanlara tavsiye edeceğim bir kitap değil. Benim açımdan hikaye, kurgu, yazım ve edebi açılardan sınıfta kaldı. Potansiyeli dışında maalesef içerisinde elle tutulur az şey var.
Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu
İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.- Hikaye Temposu Düşük
- Yavaşla Biraz Dostum!
- Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
- Hikaye fikir için fazla kısa
- Hikaye fikir için fazla uzun
- Tam zamanında!
- Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
- Detay Eksikliği
- Detay Fazlalığı
- Güzel Ayrıntılar
- Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
- Ortalam fikir ama iyi uygulama!
- Bıçak gibi keskin uygulama
- İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
- Komik!
- Güçlü Sembolizim
- Kör gözüne parmak
- Gönderme Bağımlısı
- Sağlam Kökler
- Zamansız
- Teknoloji Açıklama Kitapçığı
- Derin ve Canlı Karakterler
- Tek Boyutlu karakterler
- Stereotip Karakterler
- Seçilmiş Kişi Sendromu
- Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
- Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
- İlham verici
- Taze Fikir!
- Sürükleyici!
- Mükemmel bir Yolculuk
- Fazla Düz Anlatım!
- Yaşanabilir Atmosfer!
- Bu Gezegende Yaşam Yok!
- Enteresan Burgular/Ayak oyunları
- Fazla Tahmin Edilebilir
- Seri Üretim
- Tanrının Eli! Deus Ex Machina
- Umut Vadediyor
- Başyapıt!
- Kötü Fikir
- Yakıt/Fikir Az