Yerli Bilimkurgu Yükseliyor 2024 -Değerlendirme
Yıllar sonra yine bir YBKY seçkisi okudum. Liman yayın evinden 2024 kasımda çıkan kitap tam 424 sayfa. Okuduğum süre zarfında kitabı elimde gezdirdim ,iş yerinde okudum, yatak ucumda tuttum ,bir yerde bilgisayarımı arkasında yükseltici olarak kullandım, hatta benimle Özgen Berkol Bilimkurgu Günlerine bile geldi . Yani 50 tane hikayeyi okumak biraz zamanımı aldı diyebilirim.
YBKY öykü seçkilerini seviyorum. Bir taraftan bir kollektif hafıza oluşturuyor ve insanlar bana yerli bilimkurguya nasıl ulaşırız diye sorduklarında verdiğim cevaplardan biri oluyor. Öteki yandan da çok geniş yelpazede insanların yazdıklarını okuyabiliyor ve tanıdık bir kaç isime de rastlıyabiliyorsunuz. İki yılda bir olması da güzel bir rutini getiriyor ve çoğu insanı yazmaya teşvik ediyor.
Bir çok yazarın ilk basılı deneyimlerinden biri oluyor. 2018’de seçkisine ilk katıldığımda benim de ilk basılan hikayem olmuştu.
Yıllar içerisinde YBKY seçkileri dışında da seçkiler okumuş biri olarak 2018’den 2024’e geldiğimizde ne değişti diye soracak olursak bunun birkaç cevabı var. Hikaye kalitesinin çok fazla değişmediğini düşünüyorum ama bazı büyük mantık hatalarından hikayeler arınmış. Sona eklenen yıllar içerisinde yapılan yarışmalarda dereceye girenlerin dahiliyeti kaliteyi biraz daha yükseltiyor. Yapay zeka ve gezegen dışında yaşam konu olarak hikayelerde aslan payını oluşturuyor.
Kitapta kitaba katılan eserler için bilimkurgu tanımı baya geniş tanımlanıyor. Yani evet bir uzay gemisiyle bir yerden bir yere gidiyorsanız bu bilimkurgudur fakat bu taşıtın hikayedeki yeri bir dolmuştan öteye gitmiyorsa da bu zayıf bilimkurgusal elementler sebebiyle eleştiriye açıktır. Analong Science Fiction dergisinin güzel bir turnusol sorusu var “eğer hikayedeki bilimkurgusal elementleri çıkartırsann hikaye çöküyor mu? veya yerine dengi bir açıklama veya anlatım getirilebilir mi? Anlatım çökmüyorsa belki de çok da iyi bir bilimkurgu değildir.” Yani bilimkurgusal elementin hikayeyi etkilemesi lazım. Bu tip hikayelerde geri bildirim süreci nasıl ilerledi veya oldu mu bilmiyorum. İdealde belki bir tık daha katı olunabilir ve yazarın hikayeyi bu yönde revize etmesi istenebilirdi.
Bu yıl yapay zekanın hayatımıza dahil olmasıyla her hikayeye bir görsel yerleştirilmiş. Yapay zeka ile üretilen görsellerin pek taraftarı değilim. Etik olarak binlerce sanatçının emeğinin sömürülmesine yol açtığına inanıyorum. Yapay zekaya değil şu anki kullanım tipine biraz karşıyım. Bu başka bir konu ama tüm görseller yapay zeka ile yapılmadığı için orjinal görsel kullanan Arda Tipi ve kendi çizen Sibel Bozkurt gibi sanatçıların özgün görselleri arada kaynıyor gibi hissetim. Belki her yapay zeka görselinin altına YZ gibi bir şey yazılabilir. İleride daha da problem olacağından şimdiden biraz kategorizasyon yapmakta fayda var.
Bilmiyorum ne değişti ama betimlemeleri ve anlatımları bu yıl daha iyi buldum.En iyi değil ama nedense daha iyi.
50 tane hikaye artık baya bir uzun kitap demek. İsmi alfabenin başına yakın olanlar şanslı 😊.Belki bu konuda biraz daha rastgele ya da başka bir düzen oturtulabilirmiş.Şimdi de hikayeler;
Kaz Tüyü ve Bakır (Ayfer Kafkas)
Hikayenin bazen uzun olması gerekmez. İlk hikayenin anlattığı şeye oranla makul uzunlukta olduğunu düşündüm.Fakat bilimkurgu mantığı açısından zayıf bir kurgusu var. Herhangi bir tuhaflık veya fantazi antolojisinde yer alsaydı kimse itiraz etmezdi sanırım. Bilim ve deneme kısımlarına biraz daha ağırlık verilebilir, derinlik katılabilirmiş. Mektup formatında yazılmış olması güzel.
*
*
*
*
*
*
İnfaz (Aykut Koca)
Barlar, sibepunk loş ortamlar, bira ve muhabet.Aykut’un sevdiği şeyler.Derli toplu bir deniz yıdızı hikayesi (deniz yıldızı üreme sistemini bilenler yaşadı, referansı kaptı 😊 ). Ana karakterlerden birinin başına bir durum geliyor ve baya kötü bir mağduriyet. Bu sanki normalmiş gibi super otomatik bir sistemde nasıl haklarını kaybediyor burası biraz inandırıcılığı zor olan kısmı.Şu andaki kanunlarımızda bile haklı olan belli ve 3. Partilerin zarar görmemesi ilkesi diye bir ilke var. Bunun niye ortadan kalktığını biraz daha açıklaması gerekirdi diye düşünüyorum.Belki hükümetler hatalarını gizlemeyi çok severler bu yüzdendir vb.
*
*
*
*
*
*
*
Öte Zamanlar (Aysun Erdoğan)
Başlangıç biraz klişe yazılmış olsa da güzel bir fikir. Bir zamanda yolculuk hikayesi. Bir kısımda 1 milyon yıl geriye gidip dinazorlar zamanına gitmeye çalışıyorlar. Dinozorlar 265-66 milyon yıl önce yaşadı. İnsanımsılar yaklaşık 7 milyon yıl önce ortaya çıkmış.Hikayedeki olay pekala buzul çağının ortaya çıkmasına bağlanabilirdi. Nükleer kış diye birşey var. Güzel bir fırsat kaçırılmış gibi.Bunun sebebinin de ne yazık ki yazarlarımızın bu taslak hikayelerine yeterince geri bildirim alamamalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Yani bir geri bildirim olarak “dinozorlar=/ 1milyon yıl” bile dense bu küçük hatanın yazıyı sallamasına gerek kalmazdı. Fikiri beğendim biraz daha dönemsel ayrıntı eklenebilirmiş.
*
*
*
*
*
*
*
Tahayyül Sokağında Ateş Karıncası Isırığı (Burak Cem Coşkun)
Paralel evrenler ve bir kuantum dolaşıklık hikayesi. Sanatçı bir çocuğun yıllar içerisinde bir döngüdeki hallerini izliyoruz.Bence en gerçek dışı şey çocuğun her yıl yıllarca süren bir şiir yarışmasını kazanıyor olması. Güzel gerçek üstü bir dili var. Şiir pek benim alanıma girmese de sonundaki şiir de güzel bağlamış diye düşündüm. Çok büyük bir bilimkurgu değil, bilim de açıklanmıyor belki biraz oradan eksiklik hissediliyor. Daha bilimsel bir tabadan bu durum nasıl anlatılırdı diye düşünülebilirmiş belki.
*
*
*
*
*
*
*
Zamanın Gizemli Dansı (Bünyamin Tan)
Bilim adamları uzaya gidiyorlar. Zamanı yerel olarak duruma göre yavaşlatan veya hızlandıran uzayın derinliklerindeki bir nesne var. Şimdi bence uzun bir kitapta olsa çok yadırgamiyacağımız fikirler birkaç cümle ile arka arkaya sıralanınca gerçekliğini yitiriyorlar. Yani birincisi bu yavaşlama hızlanma ne seviyede dakikalar saniye oluyor da milletin sütü yogurt olmuyor mu mesela.Buna bir örnekleme iyi olurdu yoksa küresel bir tehdit olduğuna inanmakta zorlanıyoruz.İkinci aşamada bilim adamları biraz fazla hızlı bazı şeyleri kavrıyor ve karar veriyor.Buna bağlı olarak da biraz fazla bilimsel doktorin ve ulusların kendilerine yükledikleri sorumlulukları düşündüğümüzde “kervan yolda düzülür” mantığı güdüyorlar. Seçimlerinin ağırlığını pek hissetmiyoruz. Daha az fikir daha yavaş anlatılsaydı bence çok daha iyi çalışacak bir hikaye.
*
*
*
*
*
*
*
*
Girdaptaki Esaret (Çağla Zengin)
Hikaye bir kaçırılıma ve gizem hikayesi olunca tasvirler ve anlatım ön plana çıkıyor.Yazarın bence dili ve anlatımı seçtiği hikaye için gayet uygun. Çok yeni bir şey söylemese de adım adım tasvirleri ve bağlantıları yapabildiği için hikayenin atmosferine giriyorsunuz.Belki karakterler konuşmasa çok daha iyiymiş 😊 biraz ağızlarını açtıklarında klişe dökülüyor. Yine de güzel bir anlatımın ortalama bir fikri nereye taşıyabileceğini gösteren ders niteliğinde.
*
*
*
*
*
*
*
Tanrılar Kurban İstiyor (Devrim Kunteri)
Gerek günlük dil ve gerek yaşadığımız çevrenin anlatımıyla kökleri gerçeğe bağlı bir hikaye başlangıcı var. Karakterlerin dertleri ve ihtiyaçları ile ilgili direk empati kurabiliyorsunuz ve oluşan olaya tepkileri normal geliyor. Sonu tahmin ettiğim gibi olmadı ama bunu pozitif olarak görüyorum. Günlük sorunların bir yansıması ilginç şekilde hikayeye yansımış. Kitapta sanırım ön plana çıkan hikayelerden biri.
*
*
*
*
*
*
*
True -A-L-OVE (Edip Sönmez)
Hikaye dil olarak temiz yazılmış olsa da sanal sevgililik açısından çok yeni birşey söylemiyor.Anlatılanların çoğu artık bilimkurgu bile değil diyebilirim. Facebookta bile artık yapay zeka kız arkadaş reklamları dolaşırken ,japonlar her gün yeni bir seks robotu tanıtırken bence cağının gerisinde kalan bir vizyon. Yapay zeka ile ilişki yaşayan birey ekseninde düşünürsek de ne yazık ki ana yoldan pek sapmıyor, yeni ilginç yollara dalmıyor hikaye. Biraz yenilik açısından eksik hissetiğim bir hikaye oldu.
Katil Çocuklar (Efe Sarıtunalı)
Hikayeden daha iyi bir çelişki bekliyordum. Karakterler çok güzel filizler bırakıyorlar.Mesela hemen başta buranın dünya olmadığını son anda başka bir gezegene göçen bir göç kolonisi olduğunu anlıyoruz. Ana değişken “oburlar” belki biraz daha tasvir edilebilirmiş.Ben kafamda bizon gibi birşey düşündüm ama tabi belki bu bilinçli bir seçim olabilir.Her insanın kafasında obur başka birşey oluyordur belkide ve bu hedeflenmiştir.Anlatım sona doğru hızlıca koşunca, bize açılan kapıların çoğu kapanmayınca biraz tatminsiz ayrılıyorsunuz hikayeden. Fakat genel anlatımın dili güzel.
*
*
*
*
*
*
*
Kafamda soru işaretleri bırakan bir hikaye. Kadının ilk yaşadığı hayat tamamen diğer kısımların edilgen olduğu hatta biraz ruh gibi dolaştığı bir kısım. Sonra bunu çözmek için sanal bir ortama aktarılıyor.Ama sanki ilk kısmı da sanal bir ortam gibi. Yani Sanal A ortamından Sanal B ortamına geçiyor gibi.Buradaki insanlar da insan yanı çoklu oyunculu bir sanal oyun gibi. Çok ilginç bir fikir yok ama baştaki travmanın bu değişikliklere yol açması inandırıcı, tutarlı bir hikaye.
Eksik Yüz (Elif Kalay)
*
*
*
*
*
*
*
Şefin Yeri (Elif Kut)
Güzel çizimleri olan kısa bir fıkra gibi. Ratatoi’den sanırım esinlenmiş ama bililmkurgusal bir kısmı var.Pek hikaye gibi değil tabi birşey başka birşeye yol açmıyor,kesit gibi düşünülebilir. Çizim yapmanın zorlukları da aşikar “uzun metrajda” ne yapabilir yazar görmek isterdim.Ya da yazar belki biriyle işbirliği yapıp sadece çizim kısmına odaklanabilir.
*
*
*
*
*
*
*
Themis’in Yumruğu,Soro ve Truva Atı (Elmas Tunç)
Kadın erkek kutuplaşmasının savaşa gittiği bir dönemi anlatan güzel bir girişle başlıyoruz. Belki savaş kelimesini burada biraz küresel huzursuzluk ve çatışma hali olarak algılayabilirz. Yoksa tank ve füzelerle bu iş başlasa kadın erkek değil canlı kalmaz ortamda.Kadın erkek bakış açısı da biraz karikatürize; kadınlara atfedilen duygusallık erkekde de normalde var mesela. Hikayenin sonundaki olaya anlam veremedim;biraz zorlama bir amaç gibi geldi.Fikirin işlenişinde biraz problem var gibi.
*
*
*
*
*
*
*
Aynadaki (Emine Vildan)
Sevimli bir bilinçaltı hikayesi.Sonunda hatta bunu mantıklı bir eksene bile oturtuyor.Rutinler oluşan olaylar falan güzel tasvir edilmiş,dinamik akan bir hikaye. Çok fazla uzatmadığı için zamanıma değer buldum.
*
*
*
*
*
*
*
İnsanların Soyu Ya Tükenmemişse? (Emrah Bodur)
Uzak gelecekte geçen hikayeleri severim. Biraz buz kırıldı içine düştük klişesini bir kenara koyarsak yazarın hayal gücünü zorladığını söyleyebiliriz. İnsanları gelecekte bir alt türü olan insansı bilimadamlarının hakeretleri güzel. Hikayenin biraz daha insan ve insanımsıların zaman geçirmesini isterdim.Hikaye yönünde biraz daha sağlam bir olay döngüsüne ihtiyaç var ama yine de iyi bir deneme.
*
Kurtarıcı (Emre Yaman)
Güzel tasvirler ve anlatımlar olan bir hikaye. Yalancı (Veya belki de değil) mitolojinin postapokalyptik bir dünyada nasıl ikilemler yaratabileceğini gösteriyor. Gerçeğin ve umudun çarpışması hep güzel bir konu olmuştur. Fakat ben yine kendimi tekrar etme pahasına da olsa bu tür durumlarda yazarın bu insanların nasıl hayatta kaldıklarını daha iyi anlatmasını tercih ederdim. Ancak bu tür “hayatta kalma” anlatımının ayakları yere basarsa bir dramatik yapı oluşabilir. Son dönemin popular dizisi Silo’da enerji ve yemeklerin nereden geldiği mesela güzelce anlatılıyor. Yer altı tarlaları olduğu için biz bu anlatıma inanıyoruz.Ufak da olsa bu tip fikirlere yer vermek lazım, yoksa millet bir mağrada da iki üç gün yaşayabilir ama beş ay yaşayamaz yani.
*
*
*
*
*
*
*
Androidler Çağında Bir Garip Kına Gecesi (Gizem Çetin)
Önyargı ile okumaya başladığımı itiraf etmeliyim. Çünkü bilimkurguyu “insan taklidi yapan robotlar” klişesinden kurtarmak için bilimkurgucular olarak çok çalışıyoruz. Hİkaye bunla ilgili değil bu yüzden mutluyum 😊. Bir yapay zekanın ve yapay zekaya hizmet eden bir insanın kültürel kodları çözüp bir propaganda silahı olarak kullanmasını anlatıyor. Bu biraz zayıf bir bağlantı olsa da, hikayenin çok katmanlı yapısı güzel.Belki kına gecesi yerine başka bir fikir kullanılabilirmiş daha inandırıcı olurdu.
*
*
*
*
*
*
*
Zamanı Geri Almanın Yegane Yolu (Gökcan Şahin)
Dünyalar savaşı konsepti hep biraz zor bir konseptir.Ne kadar makroda kalıp ne kadar mikroda kalacağımızı bilmek zordur. Mesela tüm dünyanın kaderinin sadece tek bir kişinin hareketlerine bağlı olduğunu düşünmek zordur. Hikaye bir yere kadar bu bakımdan ortalama gidiyor çok değişik birşey yapmıyor. Ama sonundaki değişimi tatlı buldum. Zaman makinesine bağlamamasına da sevindim. Mantık terazinini çok bozmadan konunun bağlanmış olması bu tip bir konuda bence değerli.
*
*
*
*
*
*
*
Herşey İyidir (Gülnur Ermiş)
Biraz dağınık ve yoğunluğu az bir hikaye. Robotlar ve insanlar arasında gelişen bi durum anlatıyor ama çok da birşey hissedemedim açıkcası. Olan birşey diğerini etkilemiyor sadece karakterlerde küçük bir iç görü oluşturuyor. Biraz daha etkileşim ve değişim beklerdim. Bir de konusu açılmışken makineler insanlardan çok daha zeki iseler bunun konuşmaya biraz yansımasını beklerdim.
*
Klon (H. Fatih Aşgün)
Anlatılan gizem fena değil biraz sonlara doğru fazla bilgi yüklemesi var. Bunun dışında hikaye başlığı seçimi belki o kadar da iyi olmamıştır, büyüyü bozuyor. Sanırım hikayede hoşuma giden taraf her ayrıntının ana amaca hizmet etmemesi.İyi bir dedektiflik hikaysinde de bazı şeyleri açıktan saklıyabilmenin en güzel yöntemi bu oluyor.
*
*
*
*
*
*
*
Üçlü Oyun (K. Burak Çodur)
Ankara Seğmenler parkına kadar uzanan eski usül bir casusluk hikayesi.Kafamda herkes uzun paltolar giyiyor gibi hayal ettim.Konu olan veriyi kaçırmak biraz daha meşakatli olabilirdi.Millet 1960larda ayakkabı topuğunda mikro filmler çıkarmış. Bilimkurgu olmasını sağlayan ana fikir ile casusluk hikayesinin arasındaki bağlantı zayıf.Mesela teslim edilecek şey Nükleer silahların yeri olsaydı da hikaye çok değişmezdi ne yazık ki.
Robokurt (M. Yağmur Polat)
Bir robotu kurtlaştırmak için ortaya çıkan adımlar hikayenin başında anlatılıyor. Mantıklı güzel adımlar gözlemleniyor yani ertesi gün robot ayağa kalkıp ulumuyor. Bu hikayenin güzel tarafı olsa da “kurtlaşan” bir robotun normal hali de sanırım biraz tehlikeli olurdu. Yanlışlıkla aktif olmaması için herhalde birşeyler düşünülürdü. yanında Jurassic Park’da bile “bak ya tühh ne şansızlık” gibi şeyler oluyorsa burada da olabilir herhalde. Biraz işte sorun daha gerçekçi bir şey çıksaydı; korsan yazılım falan daha iyi olurdu.
*
*
*
*
*
*
*
Bütünleşme (Melisa Parlak)
Son anda bilimkurgu olan bir hikaye.Son kapıdan çıkarken bilimkurgu olunca da insan pek bağlanamıyor. Biraz ön bilidirime (“foreshadowing”) ihtiyacı varmış.
Ekran Görüntüsü (Meltem Dağcı)
Güzel bir yabancılama hissi uyandıran bir hikaye.Bana 1984ü hatırlattı.İnsan binaya karşı gibi bir hissiyat verdi. Mimari hikayede önemli bir yer tutuyor ve bu güzel. Sanki fazladan bir karakter gibi. Ortalam üstü bulduğum bir hikaye.
*
*
*
*
*
*
*
Eski Bir Dosttan Gelen Telefon (Meltem Uzun)
Bir dünya değişimi anlatısı. Çok özel bir fikir görmedim ne yazık ki.Makro ve mikro boyutta olan şeylerin çok sağlam bir bağlantısı yok ne yazık ki.Ama kısa bir hikaye belki buna ihtiyacı da yoktur.
Tanrı’nın Lütfu (Mert Öcel)
İnsanlar hikayenin ikinci cümlesinde yok oluyorlar fakat niye bizim karakterin sağ kaldığı hakkında pek bir bulgu yok.Belli ki yazar izole bir ortam yaratmak istemiş ama keşke daha inandırıcı bir yol çizseydi.Hikaye biraz durağan ilerliyor. Öte yandan insan ilk robotun adı LCFR-001 olunca bir fitne fesat bekliyor insan ama nafile 😊. Hikayenin biraz amaç problem var gibi daha çok ilginç bir adamın günlüğünü okuyor gibiyiz.
*
*
*
*
*
*
*
Halka Sesleniş( Mustafa S. Elitok)
Gizemin sis perdesini yavaş yavaş aralayan güzel bir hikaye.Ufak bir mantık hatası dışında beni memnun etti.Biraz da mizahi bir anlatımı olunca çok da eşelemedim sanrım .Anlatımı ve hızı yerindeydi.
Köşe Kapmaca (Sonya, Yeni Toprak Köyü) (Nisan Akın)
Sanırım daha büyük bir anlatıya/evrene dayalı bir yan hikaye.Yoksa bilimkurgusal hiçbir öğesi yok.Fantastik bir rol yapma oyununa benziyor. Karakterlerimiz böyle bir ortamda ise de pek bunun geri bildirimlerini, ip uçlarını almıyoruz. Fantastik bir hikaye olarak başta fazla bilgi yüklemesi yapıyor ,sonlara gelindiğinde birden aksiyona girince biraz garip bir anlatım dengesi var.
Son Pars Ağıtı (Oya Özgün Özder)
Şiir olarak kaleme alındığı için benim açımdan zor bir metindi. Kesin bir bilimkurgusal öğe ile kaşılaşmadım.Belki şiir okumaya daha alışık birinin güzel bir çıkarımı vardır. Fonetik olarak güzel tabi.
*
*
*
*
*
*
*
Haritacı (Özgüç Bayrak)
Bana biraz üç cisim problemini hatırlatan bir hikaye. Sevimli bir olaylar zinciri var ve anlatım güzel. Beni asıl şaşırtan şey “ilk öpücük” denilen olayın iki hikaye sonra Pınar karaca tarafından öyküde anlatılması. Bu hikaye güzel bir ucurum kenarında duruyor (Cliff hanger).Bir bakıma Özgüç ve Pınar 2000 kelimelik sınırı güçlerini birleştirerek aşmışlar gibi 😊.
“Zaman Üstü”nde Yaşayanlar (Özlem Kurdoğlu)
Makro boyutta bir öykü.Anlatımı bu tip öykü için güzel oturmuş.Örgü içerisinde baştaki karakterler sondaki karakterlere meşale devrediyor.Bu kadar kısa bir anlatımda bu çoklu geçiş biraz hızlı oluyor. Yoksa kitapta beğendiğim hikayelerden.
İlk Öpücük (Pınar Karaca)
“Haritacı” hikayesinin devamı.Bir önceki hikaye gerçekten bizi güzel soru işaretleriyle bırakmıştı.Paralel anlatımla hikayeyi güzelce toparlıyor Pınar.Bence zor birşey başka birisinin hikayesini devam etmek. Fakat asıl eleştirim şu bu hikayenin diğer hikayenin devamı olduğunu gösteren küçük bir dipnot ,not gibi birşey olmalıydı. Hikaye diğer hikayenin doğal bir devamı gibi fakat ikinci kısımda karakterler biraz tek boyutlu ve karikatürize kalıyor.
*
*
*
*
*
*
*
Kalem Polisleri (Polat Onat)
Sembolik bir anlatımı üstüne geçirmiş üst üste binen zamanlar hakkındaki bir hikaye.Kurşun kaleme verilen aşırı değer kurulan dünyaya beni ikna etmekten çok diğer tarafa itti. Yoksa anlatım güzel, özellikle kendini tekrarlayan bölümler.
Son Çırak (R. Ezgi Akbulut)
Betimlemeleriyle ve doğal konuşmalarıyla aklımda kalan bir hikaye. Postapokalyptik bir arka planı iyi hissetirdiğini düşündüm. Çok fazla birşey açıklama derdi olmaması da güzel diyebilirim. “tepe nokta” gibi değerlendireceğim bir şey olmuyor büyük oranda atmosferi için okuyorsunuz hikayeyi. Bir yol hikayesi bir bakıma. Duygusal bağlanmanın oluşabilmesi için belki biraz daha yere ve olaya ihtiyacı vardı.
*
*
*
*
*
*
*
TepeGöz (Sadık Yemini)
Bana direk “labirent koşucusu”nu hatırlatan bir hikaye oldu. Baştan verilen gizem ve ip uçları hikayeye güzel dağıtılmış.Her okuduğunuz sayfada biraz daha birşey öğreniyorsunuz. Özellikle böyle bir ortamda insanların ne yer ne içer olduklarını açıklamaları bana inandırıcılık açısından çok yardım etti. Her zaman mitolojinin modern yansımalarını sevmişimdir bu da bir artı. Belki tepegöz figürü biraz daha hareketli ve işlevli olabilirdi ve hikayenin sonu biraz daha kısa olabilirdi.Son bir iki sayfası epilog gibi kalıyor fazla uzun. Şimdi geleyim asıl eleştiriye 😊, bu hikaye kesinlikle 2000 kelime değil, daha fazla. Biraz itimas geçilmiş gibi hissettim :D.Neyse kitapta öne çıkan hikayelerden biri olarak kitapta yer alması güzel olmuş.
*
*
*
*
*,
*
Peygamber (Selahattin Başboğa)
Büyük oranda gizli bir eleştiri ve alegori barındıran bir hikaye.Seveni çok sevebilir , çok bana hitap etmiyor. Yazım ve anlatım tek karakter üzerinden gittiği için biraz durağan ama temiz ve anlaşılır.Biraz olay örgüsündeki o yüksek noktanın özlemini çekiyoruz yine. Sonu en azından güzel bağlanmış.
*
*
*
*
*
*
*
Sessiz Tepe (Sibel Bozkurt)
Güzel bir umudun tükenme anı anlatımı. Azalarak yok olmaktansa parlayarak yok olmak arasındaki fark bir bakıma. Kısa olmasına rağmen sadece ana karakteri değil diğer geride kalanlara ne olduğuna nasıl bir ortamda olduğumuza da değinmeyi başarmış. Betimlemeler gayet yerinde ve güzel. Üzücü bulduğuma göre duygusal olarak da bir bağlanma yaşamışım. Biraz baştaki güzel illüstrasyon kırpılmış yazık olmuş. Orjinal renkli halini görünce buna daha da bir üzülüyor insan. Sağlık olsun.
*
*
*
*
*
*
*
Ruhun Replikası (Şeyda Aydın)
Sanırım açılışta çoğu hikayede çılgın bilimadamlarında gördüğüm özellikleri çılgın bir bilimkadınında görmek hoşuma gitti .Replikaların ya da klonların bir ruhu olduğu idda ediliyor. Şimdi bilimsel yöntem ilk önce normal insanın bir ruhu olup olmadığını sorgular.Sonra tabi bunun kopyalanıp kopyalanamayacağı sorgulanabilir. Bu konuda hikaye biraz fazla ona gözü kapalı güvenmemizi istiyor. Hikayenin uzun bir süreci ve normal yaşamı birbirinin içine geçmiş şekilde anlatma becerisi güzel. Fakat klonlama, hele ki yaşayan birini klonlamanın bin tane etik sınır aşımı var. Karakterin bu durumdaki vurdum duymazlığını veya utanmasını veya utanmamasını göremiyoruz. Bir bakıma sabah kalkıp tost yapar gibi insan klonluyor. Çok kişisel bu hareketin bilimkadınındaki yansımasını veya yansımamasını göremiyoruz gibi geldi.Soğuk sandöviç de olmuyor sıcak tost da olmuyor aradaki böyle kimsenin yemek istemediği oda sıcaklığı kıvamındaki otomat sandöviçleri gibi kalıyor 😊. Hikaye büyük oradan güzel olsa da konu klonlama olunca böyle soruların sorulması ve hikayenin bunu az da olsa sorgulaması gerektiğini düşündüm.
*
*
*
*
*
*
*
Karanlık Fener (Uğur Aydın)
Bu hikayeyi Uğur bana göndereli yine baya olmuş. Parça parça okuyunca insan bazı şeyleri kaçırıyor. Hikaye aslında 1960 dönemi hikayecilik ve anlatıcılığa benzer bir üslup takınıyor. Ortamı ve karakterleri anlatırken detaya giriyor ve geçmişe gidiyor. İnsana yakınlık hissi veren klasik bir üslubu var. Anlatım güzel akıyor. Öte yandan hikayenin ortalarına kadar bunun bir bilimkurgu hikayesi olduğunu belirten hiçbirşey yok. Ne geçmiş anlatımında ne de günlük yaşam anlatımında o yapboza uymayan garip parça yok. Bunun biraz daha erken verilmesi ve okuyucunun gizem motivasyonunu artmasını beklerdim. Belki bir yerel detayı buna bağlanması hoş olabilirdi. Son kısımda da güzel anlatım bize güzel bir olay oluyor gibi gösterilse de pekala olay kötü bir olay olarak da algılanabilir. Belki biraz daha bu kapılar kapatılabilirdi, Sanki insanların isteği dışında bir mutabıklık olmadan olaylar gerçekleşiyor. Bir tutam daha bilimkurguya ihtiyacı var, bilimkurgusal hikaye çok dipte kalıyor yüzeye çıkamıyor :).
*
*
*
*
*
*
*
İsimsiz (Vidan Çetin)
İnsanların normal hayatlarındaki uzmanlıklarından yararlandıkları hikayeleri severim. Hikaye müzik ve keman ile çalınan bestelere değiniyor. Doğrusu ismi geçen eser ve sanatçıların %70inden fazlasını bilmiyordum.Bunun yanında böyle hikayeleri okurken gidip bu tip eksik bilgilerimi araştırdığım çok olmuştur. Bazı insanlar hikayenin ellerinden tutup götürmesini ister bazıları da kendi başlarının çaresine bakması gerektiğin düşünürler. Ben ikinci grupta hissetiğim için güzel buldum. Şimdi üstünlük kompleksine sahip bir yapay zekanın müzik “dinlemesi” ve istemese de bu dala özellikle de keman alt kültürüne hayran kalması ile karşılaşıyoruz. Dokunma hissi olmadığı için sıkıntı yaşıyor ve kısıtlı hissediyor. Şimdi hikaye ve anlatım aslında iyi ama kaçırılmış bir çok fırsat var. Bir yapay zekanın tüm dünyadaki keman konçertolarını “dinlemesi” ne kadar zaman alır? İyi bir kuantum bilgisayar bunu herhalde saniyeler içinde halleder. Bir yapay zeka niye gerçek zamanlı ve nispetenyavaş olarak bir bilgiye ulaşsın? Bu bir soru ve açıklanabilirdi. Diğer bir soru tamam dokunamadığını anlıyoruz ama öteki taraftan gerçekten “duyuyor” mu 😊? Biz duyma eylenmini gerçekleştirirken iç kulağımızdaki küçük kıllar titreşiyor ve beynimize sinyal gönderiyor. Bir yapay zeka için duyma eylemi, dokunma eyleminde de pek farklı olmayacaktır. Dokunmada da hücresel basınç ve beyindeki sinyallerdir sonuç olarak. Köpeklerle bizim aynı sahneye bakıp değişik renkler görmemiz gibi de düşünülebilir. Bir renk körüne “Yeşil” rengini anlatmak da zor olsa gerek. Yapay zeka ile insan arasında varoluşsal bir bariyer var. Diğer insanlar aslında her bireyin kendi sesinin nasıl olduğunu bilmiyor. Konuşma kutumuzu kafamızın içinde olduğu için kafatasımızdan duyduğumuz “gerçek sesimiz” aslında diğer insanlar duyduğu ses değil. Kimseye benim sesim aslında böyle diyemiyoruz yani. Bu yüzden videolarda kendimizi duyunca garip geliyor. Yapay zeka sanatı seviyor ama sanatçıya burun kıvırıyor. Bir engelli bireyin yaşadığı kısıtı yaşıyor ama engelli insanlarla bir empati kurmuyor. En azından o kadar sanat eserine gördükten sonra insanlar giderse yeni bir şey yapılmayacağına olan korkusu bile insanlık hakkındaki fikirlerini tiksinmeden nötüre çekmeliydi. Son olarak hikayenin başlık seçimi kötü. Başlıkları biraz insanların aklında birşey kalması, bir beklenti ortaya çıkması için yazıyoruz. “2045:Son Keman Konçertosu,yazar:isimsiz” gibi bir şey olabilirdi belki. Yapay zeka ile ilgili kavramlarımızı “süper zeki robot” ötesine taşımamız ve insan makine arasındaki varoluşsal farklara daha iyi dikkat etmemiz lazım. Bu en uzun geri bildirim oldum. Ortalama buluduğum ve ruh akıtıldığını düşündüğüm güzel bir hikayeye doğru soruları sorması için yardım etmeye çalıştım. Umarım yazar yenilerini ve daha iyilerini yazar. Ek olarak konuyla ilgilenenlere bir kısa hikaye okuma önerisi olarak (Tunesmith , Lloyd Biggle Jr.).
*
*
*
*
*
*
*
Simurg (Zeynek Okçu)
Siberpunk türünde ilginç bir hikaye ile karşılaşmaktayız. Nerdeyse alternatif yakın tarih diyebileceğim bir hikaye çünkü bahsedilen çoğu teknoloji ya yok oldu ya da önemini yitirdi;Meta hiç yerinden kalkamadı, NFTler büyük dolandırıcılık, Kripto paralar hala ponzi piramidi seviyesinde. Hikayenin bazı kısımları daha yoğun anlatılabilirdi. Direk ikinci sayfada anlatılan Çin’deki Koi bahçesinde başlamasının hiçbir zararı olmazdı mesela. Hem bu noktada ilk sayfada anlatılan dünya bilgi yüklemesi bilinmediği için konuşmanın içeriği de daha doyurucu olurdu. Karakterin hep kendini yeniden avatar olarak oluşturması güzel bir fikir. Fakat bunun yanında yardımcı karakterin sesli şekilde direktifleri vermesi bana biraz garip geldi.Biraz daha kısa ve yoğun yazılabilecek potansiyeli olan bir hikaye.
*
*
*
*
*
*
Göz (Bora Aşık)
Başka bir dünyaya küçük bir etkinin büyük sonuçlara yol açacağı ile ilgili bir hikaye. Yabancı bir cisim girdi diye ekosistem değişiyor ve başkalaşıyor. Bu fikri severim; Acaba titanium olmayan bir gezegendeki yaşama büyük bir titanium asteroid düşse nasıl evrimi etkilerdi diye düşündüğüm oldu. Fakat şimdi düşen şey bir göz ve inorganik bir drone gibi birşey sonrasında organik yapılar tarafından alt bileşenleri emiliyor ve bu bir evrimi tetikliyor.Tamam bu olabilir ama tekrar ilk yapının amacına “evrilmeleri” biraz bilimi zorluyor. Bir de göz kısmında da çoklu göze niye ihtiyaç duyulduğunu mantıksal süreçte kabul etmekte zorlandım. Organlar nasıl evrimleşir,niye evrimleşirler bunu biliyoruz aslında.Biraz daha ciddi ve gerçek bilime bağlı bir şekilde hikaye çatısı kurulsaydı çok daha iyi bir hikaye elimizde olurdu. Makro bir anlatım var, bu amaca hizmet eden güzel bir anlatım. Sorunları olsa da güzel bir deneme.
*
*
*
*
*
*
*
Gergedanın İçinde Zamanı Kaçırmak (Emrecan Doğan)
Hikayeyi okuduğumda ilk yaptığım şey Narwahl (yani kılıç dişli balinanın) boyutlarına bakmak oldu. Büyüğü 8.5 m yi bulabiliyormuş. Bunun içinde bir insanımsının uzun vakit zaman geçirmesi biraz zor. Keşke ana gemiden ayrıldım bu da bizim küçük keşif gemilerimiz gibi bir açıklama olsaymış. Konu seçimi itibariyle güzel ve bizi değişik bir yere taşıyor. Bu kadar yıl saklı kalmış bir olayın neden şimdi ortaya çıktığı da biraz zayıf bir bağlantı. Başka bir örnek üzerinden anlatmak gerekirse; Evereste çıkan dağcıların su mataralarını dolduruken uzakta bir kapana kapılmış Yeti görmesi gibi. Bu olabilir ama bu tip bir olasılığın imkansızlığını ve ağırlığını pek hissetmiyoruz. Son olarak ufak bir tavsiye; Oşiyanograf diye bir kelime var ama türkçe hali baya çirkin, “Deniz Bilimi”/ “Okyanus Bilimi” gayet normal ve yeterliydi bence 😊
*
*
*
*
*
*
*
Komşular (Bertuğ Kodamanoğlu)
Hikayenin garipliğine alışmak zaman alıyor ama bu güzel geçirilmiş bir zaman. Belki direk konuşma laboratuvarda başlayabilirmiş ama o zamanda yolculukta gördüklerimizi göremezdik. Bence bu tip bir anlatım bir roman refleksi, kısa hikayeye pek uymuyor çünkü başlangıç çok amaca hizmet etmiyor. Ama uzun bir hikayeniz olsaydı ortam kurmak için mantıklı olurdu.Fikirler betimlemeler garip olan bir normallik hissi veriyor ki bu bir başarı.Farklı olanın normali. Sonunu da beğendim, gayet güzeldi.
*
*
*
*
*
*
*
Sonu Olmayan Yolculuk (Anıl Şahal)
Hikayenin güzel yaptığı şey bir çok fikri çok kısa süre içerisinde tutarlı bir şekilde aktarması. Güzel bir dünyadan bir göz açık kapayış kadar bir zaman kesiti görüyoruz ve daha çoğunu merak ediyoruz. Bildiğimiz şeylerin artık aynı olmadığını görmek hoş.Zamanına değen güzel bir hikaye. Belki bir eleştiri bilimin fantazyadan pek de ayrılamıyor oluşu yani itiraz edebileceğiz pek birşey yok çünkü pusula nasıl çalışıyor bilmiyoruz, diğerleri nerden geliyor bilmiyoruz kendi içinde tutarlı olduğunu umduğumuz Starwars gibi bir mantık çerçevesi var. Yani biri bana bu bir fantastik hikaye dese ona da inanırdım kurgu olarak.
*
*
*
*
*
*
*
Rutin Kontrol Raporu (Eren Kasapoğlu)
Dozajında espirileriyle hikayeyi bağlayan güzel bir anlatımı var. Bu tip biraz komedi unsurları içinde bulunduran bir hikaye için de gayet tutarlı ve temelinde ümit vadeden bir fikir var. Kaptanın ve diğer karaktlerin kusurları ve istekleri var. Bir bakıma kasıntı ve mükemmel olmayan, gerçekten insan olarak karakterlerin arasında geçiyor olması albenisi. Kitapta ön plana çıkan hikayelerden.
*
*
*
*
*
*
*
Laplace’ın Şeytanı (Ali Burak Özkaya)
Ana karakteri biraz fazla stereotip buldum fakat tam tersini ikinci karakteri de bir o kadar güzel buldum. Anlatınlan hikaye modern kadercilik gibi ve güzel felsefi sorular içeriyor. Belki ana karakter biraz daha direnç gösterebilirmiş ya da makinesine bu kadar güvenmesine yol açan geçmişten gelen bir örnek araya sokuşturabilirmiş. Biraz hızlı tek taraflı bir konuşma gerçekleşiyor. Güzel ve kısa olarak da zaten bitiyor.
*
*
*
*
*
*
*
En Uzun Yol (Arda Tipi)
Empati kurabileceğimiz karakterlere sahip hikayede teknolojinin ilk kullanımının niye bu kadar uç olarak test edildiğini anlatan bir kısım yok ne yazık ki. Yani en dandik teknolojiyi bile ilk hayvanlar üzerinde deniyoruz ya da küçük çapta denemeler gerçekleştiriyoruz. Beyin içeren bir teknolojiyi niye kontrollü bir deney ile denenmediğini açıklamak zor. Son olarak hikayenin sonunu biraz daha açıklayabilirdik. Biraz Deus Ex machina bir durum var, yani dış müdahale fazla. Olay biraz daha mantık çerçevesine ve kurallara otursaydı daha etkili hikaye olurdu. Arkeolojik duvar resmi imajını kapak olarak kullanmak güzel.Keşke biraz daha onla ilgili birşey yazılsaymış.
*
*
*
*
*
*
*
Keşif (İsmail Şahin)
Güzel bir dış dünya anlatımı ile başlıyoruz. Biraz genç ergen edebiyatı gibi. Böyle okursanız bir kaç tesadüfü mazur görmeniz daha kolay. Hikayede çok büyük tehlikelerden veya problemlerden bahsetmiyoruz ki buna da gerek yok.Bence anlatımın sonundaki süpriz anlatım için biraz düşük kalan bir açıklama. Koridorlar, ortam yaşam anlatımları macera hissini veriyor. Karakterlerin gezegenlerinin ilk adını ve durumlarını öğrenince bir sürü şeyi zaten kafamız tamamlıyor ve sonundaki “keşif” biraz alçak bir zirve olarak kalıyor.
*
*
*
*
*
*
*
Sonsuzluk Rüyası (Burak Fedakar)
Temel fikir olarak güzel bir hikaye,kafa açıyor.Gezegen güney ve kuzey yarım küresi olması dışında pek bir açıklaması veya anlatımı yok.Belki burası biraz daha canlı anlatılabilirdi.Bize tanıtılan iki karakterde biraz fazla siyah beyaz gibi ,başlarına ne geleceğini tahmin ediyorsun o yüzden.Biraz ters düz iyi gidermiş. Son olarak bir cümle sebebiyle hikaye tekrar tekrar okudum bence “ve” bağlacı yerine “fakat” bağlacı kullanılmalıydı. “Sonsuzluk Senfonisi, Yare’nin şefliğinde çalmaya devam ediyor ve milyarlarca insan bestenin etkisiyle Xedan birliklerinin denetiminde maden gezegenlerinde ölesiye çalışmaya devam ediyodu.” Şimdi burada Yare isimli karakter bir önceki cümlede insanlığa yardım ettiğini açık şekilde belirtiyor ama bu cümlede baya insanları müzikle köleleştirmiş gibi duruyor. Herhalde bir typo birşey var bir yerlerde 😊.Bir an çok büyük bir değişim mi var acaba ben baştan beri kötü karakteri mi okuyorum diye düşünmedim değil.
*
*
*
*
*
*
*
Mason (Sezai Özden)
Sezai kısa öykü darken şaka yapmıyormuş.Bir sayfalık hikayede büyük laftlar eden bir politikacının biraz kendi zehirinden tatmasını gözlemliyoruz.Çok duygusal bir birikim olmadığı öncesinde bak gördün mü o olay olmuştu şimdide bu olay oldu gibi bir yatırım olmadığı için biraz etkisi az kalıyor. Daha uzun ve derin yazılabilir bir fikir.
*
*
*
*
*
*
*
Yine uzun bir yazı oldu. Son tahlilde güncel Türk bilimkurgusunu takip etmek, bazı yanlışlardan ders alıp bazı fikirlerden ilham almak için değerli bir kitap.
Saygılarımla
Burak K.
Merak edenler için sembol kütüphanesi linkini şuraya bırakıyorum 🙂
Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu
İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.- Hikaye Temposu Düşük
- Yavaşla Biraz Dostum!
- Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
- Hikaye fikir için fazla kısa
- Hikaye fikir için fazla uzun
- Tam zamanında!
- Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
- Detay Eksikliği
- Detay Fazlalığı
- Güzel Ayrıntılar
- Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
- Ortalam fikir ama iyi uygulama!
- Bıçak gibi keskin uygulama
- İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
- Komik!
- Güçlü Sembolizim
- Kör gözüne parmak
- Gönderme Bağımlısı
- Sağlam Kökler
- Zamansız
- Teknoloji Açıklama Kitapçığı
- Derin ve Canlı Karakterler
- Tek Boyutlu karakterler
- Stereotip Karakterler
- Seçilmiş Kişi Sendromu
- Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
- Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
- İlham verici
- Taze Fikir!
- Sürükleyici!
- Mükemmel bir Yolculuk
- Fazla Düz Anlatım!
- Yaşanabilir Atmosfer!
- Bu Gezegende Yaşam Yok!
- Enteresan Burgular/Ayak oyunları
- Fazla Tahmin Edilebilir
- Seri Üretim
- Tanrının Eli! Deus Ex Machina
- Umut Vadediyor
- Başyapıt!
- Kötü Fikir
- Yakıt/Fikir Az