Şov Devam Etmeli
O pis cüceden nefret ediyorum. Geri zekâlı yapay beyin. Ahhh o ve sahibi yok mu o!!” Verka elleriyle binyediyüzlerden gerçek replika sandalyesinin kenarlarını sıktı ve her zamanki gibi kol koyma yerindeki ahşap ile deri kaplamanın birleştiği yere tırnaklarını geçirdi. Koltukta aynı hareketten dolayı bir sürü iz oluşmuş, biraz yıpranmıştı.
Verka bu koltuğu nedense hala seviyordu. Totem yapmıştı. İlk yüz milyon seyirciyi geçmeden bu koltuğun o kısmını yenilemeyecekti. Onunla yeni tanışan kişiler koltuğun replikasını bir gün içinde ürettirebileceklerini söyleseler de yakın arkadaşları bu teklife olan cevabını biliyorlardı “evet ama tekrar o kadar sinirlenmem ve tırnak izlerini tekrar o koltuğa geçirmem zaman alır”. Koltuk adeta onun başarısızlığına dikilmiş olan anıtıydı. Her sinirlendiğinde o koltuk yanlarını tutuyor ve derisi altına geçen kıymıklar onun bir dahaki sahnelemeye kadar içinde yanan ateşi harlıyordu.
“…Hadi ama biraz da mı olsun zevk almadın? Bence bir yaz gecesi rüyasına güzel bir tekno noir hava katmış Verka.” Uzun boylu klasik seksenler açık yakalı giyinimiyle arkadaşı Muraleks yanında durmuş, onu her gösteriden sonra olduğu gibi sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Evet son notasına kadar mükemmeldi! Ama işte bizim jenerasyonumuzun yaratıcı olamayacağına bir boyun eğme, bir savaş sonrası yenilgi anlaşması mükemmelliği vardı. Shakespear yapılanları tam üç bin yıl önce yapmış zaten. Hem de o basit tahta ve taştan yapılma binalarda, maymunlardan hallice adamlara sanatını kabul ettirerek. Bu oyun o zamanın mihenk taşıydı şimdinin değil.”
“Ben açıkcası beğendim Verka, hep yeni şeyler yapmaya çalışıyorsun anlıyorum ama şu anda ışınlanmak kadar zor geliyor bana. Biz sadece geçmişteki trajedilere, sevinçlere ve toplumlara çok uzağız.Öyle dertlerimiz arzulaırmız yok artık öyle sanatımız olmaması da normal. Ancak onların artistik eserlerinin kopyalayabiliyoruz.Sefalet ,hastalık ve yokluk içinde yaşasak daha mı iyiydi yani? Ben kopya da olsa yüzyıllık bordo şarabımı oyun sonrası kana kana içmeyi yeğliyorum şimdilik. İyi bir yeniden kopya bildiğin gibi çok da değerli.”
“Evet değerli ama nereye kadar. Bunun çaresi hiç çabalamamak mı Muraleks? Bazen hiç otomatik asteroid madenciliği keşfedilmeseydi diyorum. İnsan iyi ki altı milyon yıl önce o ilk yerleştiği mağaradaki rahata alışmadı. Yoksa hayatta oradan da çıkamazdı.”
“E mantıklı olan da o olurdu öyle değil mi? Eğer o mağara adamları da günümüzdeki gibi beş yüz yaşına kadar yaşayıp genelde istediği şeyleri yapmak için haftada dört saatin altından çabalamak zorunda kalsaydı bence de mağarayı terk etmenin pek bir anlamı olmazdı. Kaldı ki bizim de problemlerimiz var.”
“Yeterince değil! Bir ölüm kalım savaşımız yok, kapımıza kadar dayanmış barbar kabilelerin korkusu yok, yeni bir dünya keşfetmenin heyecanı yok,bir kariyer endişemiz yok, hatta algoritmalar yüzünden acaba benim için gerçek aşk kim diye endişelenmemize bile gerek yok. Beş yüz yılda birkaç kez evlenip boşanmak ayıp bile değil. Tabularımız bile yok. Bu da bizi tertemiz düz bir tahtaya çeviriyor. Aman bir şey olmasın o temizliğe..”
Muraleks de zaten bu tip bir algoritmayla Verka ile eşleşmişti. Verka’nın küçük kısa ve minyon vücuduna sığdırdığı başkaldırı, hırs ve hiddeti çoğu zaman bir fırtına gibi Muraleks’in engin ve dingin kıyılarında patlar ve sönerdi. Muraleks’in alttan alan, ağır başlı ve pozitif kişiliği Verka’yı dengeliyor ama karşılığında Verka onu hayatının sıkıcı durağanlığında çekip çıkarıyordu.
Verka üstündeki 1950 sonrası fütürist kıyafetinin turuncu lateks eteğini düzeltmek için parmaklarını sevdiği o sandalyeden ayırdı. Odanın etrafında gözünü gezdirdi. Bir sürü mobilya ve aksesuar odasın doldurmuştu. Barok tarzdaki aynanın yanında seksenlerin pop kültür armut puflarından duruyor öteki köşede ise AK-47lerden eritilerek yapılmış bir metal masa odayı dolduruyordu. Eşyalar sanki bir zaman cımbızıyla zamanlarından kopartılıp buraya getirilmişti. Odada garip bir estetik anlayış çarpışması süre geliyor, uyum hiçbir köşede gözükmüyordu.
Odadaki diğer eşyaları kullanmayalı çok olmuştu. Sadece sinirlendiğinden gelip koltuğuna oturup tırnaklarını o deri kaplamanın altındaki zayıf kısma geçirmeyi seviyordu. Bu kadar çok estetik eşya ve sunabilecekleri o kadar deneyimden sonra odadan aldığı haz hayvani bir istek ve tatmindeydi. Uzun güzel platin saçları önüne düşerken büyük oranda platonik sevgilisi Muraleks her zamanki rolünü oynuyor ve onu yatıştırmaya çalışıyordu.
“Napalım insanlar günümüzde kendilerinden modern oyunlarda çok fazla bir şey bulamıyorlar. Sen de biliyorsun. Trajedi falan satmıyor yani. Boş ver sen de bir şeyler bulursun. Arkeologlar her geçen gün eski yaşam tarzlarını yeniden canlandırıyorlar. Eminim orada bir yerlerde senin sihirli ellerinin değmesi gereken bir zaman dilimi de vardır.”
“Nerde ha nerde? Herkes o salak bücür ve tekrar yazdığı Shakespeare yapay zekasından bahsediyor. Millet başka bir şey İS-TE-Mİ-YOR” şimdiden hiddetinin Muraleks’e patlayarak azaldığını hissediyordu. Tarih tekerrürden ibaretti. Birazdan rahatlayacak ve tekrar bir dahaki işi için umutlanacaktı. Ama bu süreçte hep iyi bir ikinci sınıf rekonstrüktör olarak kalacaktı. Hiddetinin aslında biraz daha bir kutuya koyup koruyabilse bazen bir daha ki oyunu için iyi bir şeyler yapabileceğine inanıyordu. Muratex’e gülümsemeye başladığında savaşı kaybettiğini biliyordu. İçinden hüzünlendi ama hayat da devam etmeliydi.
“Hadi biraz dışarı çıkalım o sevdiğin 1945 alman bombardımanı öncesi Fransız kiler restoranına gidelim. Akşama doğru çalan sirenler hep seni neşelendirir.”
“Hepsi sanal…hepsi yapay… sirenler bile 19:45 te çalıyor bu ara ne kadar yaratıcı değil mi?” yüzünü ekşitti ama mevcut koltuğundan da kalkmayı başardı.
“Ahhh hadi ama Verka bir yerlerde bir şeyler yememiz lazım. Niye biraz Fransız şarabıyla olmasın ki?”
“Listedeki en kötü şarabı söyleyeceğiz ama hani o salak garson robotun yüzünü ekşittiği ve pis pintiler diye hayıflandığı” dedi gülerek Varenka.
Bu sefer de Muraleks’in yüzünü yapay bir şekilde ekşitti. Sonrada hafifçe sırıttı, kazandığını biliyordu.
“Yine mi ya, şu yılda kötü şarap içen bir sen bir de Ömer Hayam fan klup kaldı. Ne otantiklik sevdasıymış arkadaş.” Ama karar verilmişti. Soyunma kabininde dönemin kıyafetlerine uygun tekrar bir deneme yaptıktan sonra Fransız bir çift bir transport podu çağırıp 1940 lar Fransa’sını andıran bir kilerin yolunu tuttu.
Yemekler yenip hesap geldiğinde Fransız kiler resotranında üzerindeki ilüzyonu kalkıyordu. Basit kağıt para yıllar öncesinde kalmış, ödemeler direk topluma verilen vatandaş kredilieri ile yapılıyordu. Bir çok hikayede önemli yer kaplayan cüzdanını evde unutma ,hesabın çok gelmesi gibi dertlere bile sistem izin verimiyordu bir bakıma. Dışarı çıkarken isteyen misafirler üstlerindeki kıyafetleri yeniden dönüşüme atıp normal kıyafetlerini hızlı basımla üretebiliyorlardı.Fakat Verka ve Muraleks üzerlerindeki 1945 fransa direnişine ait kıyafetlerle eve dönmeyi bir gelenek haline getirmişti.Üstlerindeki yıpranmış paçavrayı andıran kıyafetler onları eve götüren otomatik podun içerisindeki zarif ve teknolojik ortamı adete kirletiyordu.
Verka yolda bugün o kadar da sergilenen oyunu unutmadığını fark etti. Muratex uzak koloni iyileştirme ve düzenleme departmanındaki işiyle, bilmem kaçıncı asteroid yaşam gemisiyle ilgili yine ufak detaylardan bahsederken Verka’nın kafası başka şeylerdeydi. Kafasında filizlenen fikir onu şimdiden heyecanlandırıyor, kibarlıktan dinlediği kavalyesinin tekrar eden yavan konuşmasına konsantre olmasını daha da zorlaştırıyordu.
***********************
Muratex birkaç gündür işleri yoğun şekilde çalıştığı için Verka’nın dairesine girdiğinde neyle karşılaşacağını bilmiyordu. İçerideki tüm garip, uyumsuz eşyalar gitmiş, yerlerini barok tarz mobilyalar almıştı. Ama eski koltuk bu kıyımda kurtulmayı başarmıştı.
Verka önündeki tek barok olmayan eşya ile uğraşıyordu. Bir yapay zeka konsolu. Geldiğini farkettiyse de arkasını dönme zahmetine girmeden konuşmaya başladı;
“Gel gel Muratex , çok iyi oluyor bu sefer halledicem galiba. En azından bu kısmı.”
“Yine hangi yapay zekaya aylık enerji kredilerini gömdün. Bak bu sefer sana o kadar borç vermem ona göre. Herkes gibi bir ay basit yemekler yer, su içersin.”
“Tamam tamam uff…yaptım nolacak?!Bu ayki bütçemi biraz aşmış olabilirim ama buna değer! Yapay zekanın kişiliğinin harmanlanmasına sadece dört buçuk saat kaldı. Arada yine biraz düzenlemeler de yapmam gerekiyor..”
“Barok tarzdan anladığım kadarıyla. Bu durumdan antik yunan dönem saplantının bittiğini anlıyorum. Ama Verka ya biliyorsun bu yapay zekalar pek de iyi oyunlar yazamıyorlar. Yazdıkları hep birbirinin aynı ve yapıldı. Tamam konuşmak istiyorsan Paganini’yle konuş ama çok da bir şey bekleme. Sonra çok üzülüyorsun.”
“Hayır hayır bu öyle birşey değil.”Verka’nın üstündeki 1800ler modası kıyafeti yapay zeka konsolleri ile uğraşmak için çok da uygun sayılmazdı. Uzun dantel kollukları oraya buraya takılıyordu. Bu durum Verka’yı pek etkiliyor gibi gözükmüyordu, oturmuş harıl harıl çalışıyordu.
“Biliyorum, Mozart’ı dirilttiklerinde herkes çok heyecanlanmıştı, yeni besteler falan. Sonunda hep eski bestelerinin birer remiksinden öteye gidemedi. Hala çok güzeller ve dediğim gibi o bücür bunu iyi pazarlıyor ama yaratıcı denilemez.”
“E yapay zeka uzmanları bunu girdi ve çıktılarda insanın ölümlü olması ve diğer bazı etmenlere bağlıyor. Yani bir insanın kişiliği de zaten yüzde yüzde kitaplarla veya eski dokümanlarla şimdiye aktarılmaz. Bu birkaç eksik olunca da hiçbir zaman aslında Mozart ile tanışmış olmuyoruz.”
Verka kendisine ders veren Muraleks’e bir çocuğun bayık gözleriyle baktı.
“Evet tabiki teoriyi biliyorum. Aylık enerji kredimi boşa harcar mıyım sence? Hırsları ve ihtirasları olmuyor doğru. Aşkları ve kimseye söylemedikleri hep içlerine attıkları kısımlar aslında sanatçıyı oluşturuyor, o da doğru.”
“Tabi aynı zamanda stabil de olmuyorlar. Bir noktadan sonra ana karakter çöküp gidiyor boş bir hesap makinesine dönüşüyorlar. Bu yüzden aylık istihkakını buna harcamış olmamanı dilerdim.”
“Boşa harcamadım. Ben hiç yaşamamış bir sanatçıyı bir ihtiras makinesini modellemeyi hedefledim.”
“Hiç yaşamamış mı ? Hiç mi?” diye sordu Muratlex.
“Hem de hiç! Birazdan operadaki hayaleti makinedeki hayalet yapacağım.”
“Şu müzikal operadaki hayaletteki hayalet mi?”
“Evet ta kendisi! Birazdan huzurlarında.”
“Verka böyle bir şeye enerji harcadığına yine de inanamıyorum. Biliyorsun yapay olarak yapılan karakterlerdeki bozulma seviyesi tarihsel karakterlerin kopyalamasından da daha kötü. Bari B.B. King falan kopyalasaydın da biraz müzik çaldırırdık. Şimdi iç dinamikleri hiçbir şekilde oturmamış bir yapay karakterin iki saat boyunca varoluşçu kaprislerini dinleyip bağırarak kendini kapatmasını dinleyeceğiz.”
Muratlex biraz çökmüştü. Üstündeki güzel Venedik asilzadesi kıyafetini Verka etkilenmeyi bırak, dikkatini bile çekmemişti. Verka’yı dışarıda güzel bir Venedik gondol sefasına götürme planları çok hızlı şekilde delikli bir kayık gibi su almaya başlamıştı.Halbuki şimdi sular altında kalan gerçeğine en yakın 1650 Venedik replikası sadece iki hafta için üretilmiş, organize edilmişti. Kaçırılmayacak fırsattı.
“Hayır biraz araştırdım ve çok sağlam temelleri olacak bir karakter yaratmak üzereyim. En azından üç ay kadar bizimle kalabilir . Bu benim yeni oyunum için yeterli bir süre.”
“Hangisi şu Potemkin zırhlısının AVM’de olan versiyonu mu ?”
“Hayır hayır.Yeni birşey ,orjinal birşey. Operadaki hayalet tarafından yazılmış ‘Operadaki Hayalet’!” Venka’nın sesi titriyordu. Heyecan her yerin sarmıştı. Mutlu ve neşeliydi. Muratlex yelkenleri suya indirdi ve Verka’nın bunu nasıl yaptığını kendine anlatmasına izin verdi. Gıda birleştiriciye doğru yöneldi. Venedik kanalında da şarap fikri suya düşmüş de olsa Verka’nın anlattıklarını bir İtalyan şarabı eşliğinde dinlememek için hiçbir sebep yoktu.
****************************.
“Peki tamam ben gerçekten bir insan değilim demek ki”.
“Evet bu doğru seni gerçekten yaşamış olan bir insandan bile modellediğimizi söyleyemeyiz. Bu seni nasıl hissettiriyor?” dedi Verka. Yapay zekanın doğuşunda birkaç varoluşçu soru onu iyi stabil bir başlangıç yaptıracaktı.
“Sanırım…sanırım bir hayalet gibi…varım ama aynı zamanda yokum.” dedi kutu makineden gelen yapay ses.
“Bu çok da kötü değil yarım var olmak yani hiç var olmaktan bence daha iyi bir seçenek” dedi Muratlex.
Son bir kaç saattir uyanmış olan Operadaki Hayalet yapay zekası ile konuşuyorlardı. Başta rutin yapay zeka kalibrasyon sorularıyla başlayan seans yapay zekanın sınırlarını anlaması ve kişiliğine hakim olmasıyla yavaş yavaş daha ilginç bir hale gelmişti.
“O zaman bana bir isim gerek sanırım. Her varoluşun bir ismi olmalı.”
“NeoFantom’a ne dersin?” diye sordu Verka
“Biliyorsun biraz puristim o yüzden Fantom kafi olacaktır. Peki niye? niye buradayım?”
“Herkesin kendine sorduğu yeğane soru.” Makinenin varoluşçu sorgulaması güzel italyan şarabının da etkisiyle güldürmüştü.
“Niye olduğunu düşünüyorsun Fantom?” Verka yapay zekalarla bir çok defa konuşmuştu. Genellikle onlara direk cevap vermek bilinçlerini kısıtlar ve güzel olasılıkların önünü tıkardı. Çocukları eğiten veya forklift kullanan bir yapay zekada bunu isteyebilirdiniz ama iş sanata gelince iyi sorular iyi cevaplardan bile önemliydi.
“Aslında tam olarak burada değilim yani bir bedenim yok sadece bilincim var. Demek ki benim düşünce ve fikirlerime ihtiyacınız var. Ben de sadece bir şeyde iyiyim bir müzikal bestelemek ve yazmakta.”
“Ve insanları korkutmakta” diye mırıldandı Muraleks arkadan. Ama Verka bu taşlamaya cevap vermedi.
“Tamamiyle haklısın. Bize bir oyun için fikrin lazım. Operadaki hayalet oyunu için sen ve ben yeni fikirler üreteceğiz.”
Bir süre sessizlik oldu. Normal şartlarda bir yapay zekanın bu kadar beklediğini ne Verka, ne de Muraleks görmüştü.
“Buradaki beyaz hiçlikten, ne ses, ne koku, ne de ışık alabiliyorum. Böyle bir ortamda nasıl bir yaratıcılık bekliyorsun?”
“Seni dış duyargalara bağlayacağız merak etme.”
“Aynı şey değil, İnsan bedeniyle hareketiyle pozisyonuyla da sahnede bazı seçimler yapar. Yalnız senin istediklerini görürsem yine kısıtlanmış olurum.”
“Kısıtlama yapay zekalar için gerekli zaten. Bulunduğunuz kabın şeklini almak zorundasınız. Bunun dışında sana birşey sunamayız” dedi Muraleks. Yapay zekanın bu garip davranışları onda bir rahatsızlık yaratmıştı.
“Bu halimle Fantomu nasıl oynayayım?”
“Senden fantomu oynamanı değil ,oyunu yazmanı istiyoruz. Aktörlere yön vermeni ve oyunu yenilemeni”
“Yine de sahnede olmam lazım, gözlemlemelerim için.”
“Ama…evet aslında o da haklı. Belki de diğer yapay zekaların sorunlarından biri buydu. Ufak bir arka sahne dronunu kontrol etmesini isteyebiliriz.” Verka
“Daha doğalı iki saat oldu Verka, sen yeni doğmuş bir bebeğin eline bir silah verir miydin?”
“Abartma lütfen, ayrıca ilk önce algılayıcılara bağlayıp provalar sırasında onu bir şeye aktarırız.”
“O zaman işte gerçek bir hayalet gibi etrafta dolaşabilirim, sizi rahatsız etmeden tabi.” dedi Fantom.
“Bir hayaletin insanları rahatsız etmediği nerde görülmüş ki” diye mutsuzca konuşmayı bitirdi Muraleks.
*********************************
Günler hızlı geçerken Verka’nın Muraleks için fazla vakti yoktu. Fantomla devamlı seansta yaşıyor ve ortaya konacak oyunun her ayrıntısına kadar ayarlamaya çalışıyorlardı. Fantom varlığına daha çok alışmış ses ve görüntü algılayıcılarla sahneyi daha iyi tanımlamıştı. Bir taraftan tarih ve diğer teknik imkanlar hakkında da kendini günden güne geliştiriyordu. Şimdiden ana düzenlemede bir çok iyileştirmeye ve yeniliğe gidilmişti. Arka sahne dronelarının çoğunu Fantom kendince programlamıştı. İlk testler yapıldı. Önde sahne sessizce oynanırken arkada otuza yakın drone bir sonraki set değişimini hazırlayabilir, aktörleri giydirebilir ve efektler için pozisyon alabilirdi. Her şey bir arı kovanı mükemmelliğinde ve titizliğinde işliyor sahne arkasında dronlar bir oraya bir buraya aceleyle uçuyorlardı. İşin mekanik kısmı beklemedikleri şekilde pürüzsüz hallolacak gibi duruyordu.
Sergilenecek oyunun ana konusu 1900lerdeki bir opera sahnesinden 2000’lerine başlarındaki bir sitkom ve bu sitkomda yaşanan esrarengiz olaylara kaydırılmıştı. Ana karakter ise bir tüp bebekti, oyundaki hayalet tarafından mükemmel bir operacı olması için genetik olarak yetiştirilmiş fakat sonunda sadece bir sitkomda yan rol bulabilmiş bir aktris. Yan rollerde kıskanç Raul rolü ise o zamanlar bir askeri operasyondan dönen, devlet yurtlarından aktrisle tanışan yağız saçlı, mekanik bir bacağı olan bir denizciydi. Tüm ayrıntılar değişiyor tüm yan roller yeniden yazılıyordu. Yan rollerin birbirleriyle olan bağlantıları inanılmaz iyiydi. Hikayede hiçbir tesadüfe nerdeyse yer yoktu. Verka Fantomla çalıştığı saatlerde onun azmine ve yaratıcılığına hayran kalıyordu. Fakat bu geç ve uzun saatler Muraleks’le daha az zaman geçirmesine yol açıyordu.
Üçüncü haftanın sonunda Fantom hiçbir bozulma emaresi göstermiyordu. Bütün diagnostik testleri onunda yüzden yüz kapasitede çalıştığını ima ediyordu. Verka ve Muraleks bunu Fantomun yaptıkları işe saplantı derece bağlı olması ve varoluşunu şimdilik bir kenara koymasıyla açıklıyordu. Hem memnun hem de şaşkınlardı. İlk provalar için oyuncular çağrıldığında herkes orijinal hikayeye verilen yön konusunda acayip şaşkındı. Kulaktan kulağa kulislerde söylenenler sonunda en üst düzey oyuncuların bile projede yer almak için gizlide Verka’ya yanladığı bir hal aldı.
“Artık bir bedene ihtiyacım var, oyuncular gelmeye başladılar Verka” dedi Fantom bir yazı seansının ortasında.
“Biraz daha zaman var Fantom, hala bazı yan roller boş.”
“Evet ama bunlar için opsiyonlarımız var, ikinci aşamaya geçmemiz ve benim sahaya inmem lazım. Yoksa yapıtımı kendi ellerimle inşa edemem, çocuğumuz ölü doğar.”
“Tamam ayarlayacağım fakat biraz daha bekleyebiliriz.”
“Hayır beklemeyeceğiz”
Verka güldü “Sen…sen bana kapris mi yapıyorsun yoksa”.
Soğuk bir ses tonuyla “Sadece sana gerçeklerden bahsediyorum. İşimi yapabilmem için ellere ve vücuda ihtiyacım var.”
“Tamam …tamam halledicem dedim” Verka ortamda kendi dışında birinin kapris yapıyor olmasına alışık değildi. Biraz gerildiğini hissetti.
“Bir dizayn için zaten start verdim sen de uygun bulursan lütfen bu konuda zaman kaybetmeyelim”
“Dizay mı? Ben eski sahne arkası kuadrotor dronelardan birini alıp düzenleyecektim açıkcası. Böyle birşeye gerek var mı?”
“Gerek olduğunu düşünüyorum. Oyuncular arasında var olmam, onlarla iletişim kurmam lazım. Eski model torus model bir kuadratoru alıp şu hale getirdim. Yani senin isteklerinde de çok uzak değil. Ama biraz yüz ifadesi verebileceğim bir şey yararlı olur.”
Ekrana yansıyan şey tam bir kabustu. Yuvarlak uçan torus gövdesinin etrafında barok tarzda çıkıntılar ve metaller yerleştirilmiş bir insan omzuna ve kafasına benzetilmişti. Yerleştirilen siyah paçavra kıyafet ile havada süzülen bir …bir hayalete… benziyordu.
“Kendini bu kadar hayalet ile özleştirmene gerek yok. Varlığını yalnız kitaptaki bir karakter değil , sen tanıdığım en iyi yazarlardan birisin”. Verka bu dizaynı görünce Fantom için kendini biraz üzülmüş buldu. Geceleri birlikte çalıştığı yazar arkadaşının bu oyun dışında bir varlığı olmadığını hatırladı.
“Hayalet yazarlardan biriyim. Ne de olsa senin yazmana yardım ediyor sayılırım,varlık amacım bu. İyi o zaman modelde bir sorun yok değil mi?”
“Bunu yaptırabiliriz sanırım” dedi Verka çok uzatmadan.
“Ben zaten Muraleks’e bizim adımıza bunu yaptırmak için planları göndermiştim”
“Ne? Ne yaptım dedin? Bana sormadan hem de!” Verka hemen Muraleks ile bir iletişim kanalı açtı.
“Sonuç aynı olacaktı. Sen de zaten bu planı onayladın seni gereksiz ayrıntılarla meşgul etmeyeyim dedim.”
Muraleks sanal bağlantının öbür tarafındaydı.” Aa Verka tam sana gelmek üzereyim. Planladığın şu uçan hayalet şeyini bitirdim. Biraz tatsız buldum ama açıkçası. Yoldayım, emaneti akşama sana bırakmış olurum” dedi gülerek.
“Ee evet “ Verka şaşırmıştı fakat bozuntuya vermedi “yarın da olabilir provalar daha yeni başladı”.
“Tamam o zaman sabah ilk iş Fantomun drona geçişini yaparız. Görüşmek üzere hayatım!”
“O az önce sana hayatım mı dedi?” diye sordu Fantom.
“Konuyu değiştirme! Sana hala çok kızgınım”. Verka kendini yapay zeka tarafından çiğnenmiş hissediyordu. Kimin kim için çalıştığı artık çok belli olmuyordu. Belli olan tek şey oyunun bu yeni versiyonunun çok güzel olacağıydı.
İlk provalara insanlar akmaya başladı. İlk okumalar yapıldı ve sentetik üreticiler kostümleri oluşturmaya başladılar. Bu set diğerlerinin aksine çok daha otonom ilerliyordu. Tüm set arkası işlemler uçan dronelar tarafından kontrol ediliyor, tüm üretim Fantom ve Verka’nın elinde geçiyordu. Mutlak kontroldeydiler. Oyuncuların tek yapması gereken sahnelere çıkıp oyunlarını oynamaktı.
İlk Fantomun fiziksel kostümü ile sahneye çıktığında herkes onu Fantomun yerini tutacak uzaktan kumandalı bir drone sandı. Fakat ilk konuştuğunda oyuncuların yüzündeki o şaşkınlık ve dehşet etkisi Verka’nın açıklamalarından sonra bile geçmedi.
Fantom gerçekten de karakterinin gerektirdiği kadar inatçı ve kılı kırk yaran biriydi. Kısa sürede en küçük roldeki oyuncuyu bile mum gibi etmişti. Provalar uzun sürüyor Muraleks arada bir uğrayıp Verkan’nın yorgun ama mutlu yüzüne bakıyordu. Çok fazla zaman geçiremiyor olsalar da mutluydu, Verka’yı uzun süredir bir proje konusu da bu kadar istekli görmemişti. Etraflarındaki insanlar da şevkle ve istekle görevlerini yapmaya çalışıyordu.
Fakat her gün sahne günlük güneşlik olamazdı. Sitcom setinden set amirini oynayan kız yeterince iyi emir yağdıramayınca onun kafasına yağan şey başka bir şey oldu;
“Aptal…embesil şuradaki şeyleri alıp buraya koyup şuradaki şeylere bağıracaksın alt tarafı.” Havada süzülen fantom kıza fazlasıyla yaklaşmış, etrafında sinirli daireler çiziyordu.
“Ama karakterin motivasyonunu anlamıyorum… yapamıyorum. İçimde hissetmiyorum.”
“2000lerin başından bir set amiri hiçbir şey hissetmez! Gidip işini yapar ve çıkar. Bağır dediğimde bağıracaksın!” Aktris kız sinmiş yerinden kıpırdayamıyordu. Korkudan yanlış tuşlara basmış, bileğindeki yansıtıcıda duran yapay zekası ona üç sahne sonrasının repliklerini okuyordu.
“Tamam Fantom bu kadar yeter, bağırmanın hiçbir yararı yok”
“Yaa yok öyle mi? ….Belki sen ikinci sınıf bir oyun ile yetinebilirsin ama benim varoluşumun nedeni bu! Şuradaki salak ya senin böğrüne bir bıçak soksaydı nefes almanı zorlaştırsaydı ne düşünürdün!”
“Dramaya bu sahnede kulis arkasında ihtiyacımız yok. Zaten denemeler bir çoğumuzu yıpratıyor.” Verka setteki gerilimlere yabancı değildi.Birçoğunu kendi çıkardığı için bu ateşlerin nasıl söndürülmesi gerektiğini de iyi bilirdi.
Hayalet drone Vranka’nın bir metre ötesine kadar yukarıdan süzülerek kırmız led gözlerini ona dikti ve hafifçe bir o yana bir bu yana havada süzüldü.Hareketle birlikte dronun uzantısı elbise paçavraları havada hafifçe dans etti.
“Dramaya hayatımızın her alanında ihtiyaç var sevgili Verka. Ama haklısın bugünlük arkadaşlarımızı çok zorlamayalım.” soğuk ve metalik ses ile birlikte geriye ve yukarıya doğru yavaşça süzüldü. Kesilen provalar başka bir bölüm ile devam etti.
Provalar sıklaşırken Fantom’un ani parlamaları giderek artmaya başladı. Verka’nın olmadığı bir provada hatta birini sette kovmuş sonra oyuncu ağlaya ağlaya dışarı çıkmıştı. Muraleks ise diagnostik testleri sıklaştırmış fakat hiçbir dejenerasyon bulamamıştı. Bu da Fantomun en azından oyun dört beş kez sahneleninceye kadar onlarla birlikte olabileceği anlamına geliyordu.
Bir akşam biraz ara vermeleri gerektiğini düşünen Muraleks Verka’yı bir jest olarak bir pasifik adaları mutfağına götürdü.Neyseki geçen ay gidemedikleri Venedik rekonstrüksiyonun kredilerinin yarısını geri alabilmişti.Aynı mekanda şimdi bir pasifik adası inşa edilmişti.
“Gerçekten bu yemekleri sevmiyorsun değil mi? Sadece beni yarı çıplak bu kabile kıyafetlerinde kendi yemeğimi pişirdiğimi görmek hoşuna gidiyor?” dedi Verka. Neşesi yerindeydi. Yoksa Muraleks’in bu küçük yaramaz planlarına dahil olmadan önce ayak direrdi.
“Tek o değil, benim kaslı vücudumu da görmeni istiyorum” dedi Muraleks ve ikisi de gülüştü.
Tatlıya geçtiklerinden hafif bir meltem sanal kumların üstünden onları okşuyordu.
“Her şey iyi gidiyor ha”
“Hayır her şey mükemmel gidiyor. Hayatımda hiç bu kadar bir projeden emin olmamıştım.” Ağzına sokuşturduğu egzotik balıkların tadı şu anda Verka için çok da önemli değildi.
“Yani o şey, Fantom tam bir sanatçı. Geçen gün ne oldu biliyor musun, bizim aktörlerden Shleyna şu yaşlı kadını oynuyordu. Tam anlamıyla mükemmel oynadı. Herkes çok mutluydu ama Fantom durur mu, ‘boz şu rolü’ diye bağırdı. Başka bir şey istiyordu. O karakterde başka bir şey arıyordu. Ve bir saat sonra kan ve gözyaşıyla onu buldu. Bizim mükemmel diye bildiğimiz şey aslında mükemmel altıydı. Belki şimdi de mükemmel değildir ama daha iyi. Artık kalite için bir tavan olmadığını herkes biliyor. Kendimizi aşmaktan artık vazgeçemeyiz, önümüzdeki sınır kalktı”.
“Kendini de yabana atma çok uğraşıyorsun. Seni nerdeyse hiç göremiyorum.” dedi Muraleks.
“Olsun ben en azından çalışmanın yanında yiyip, içip uyuyorum. O bunların hiçbirini yapmıyor. Yedi yirmi dört tam bir sanatçı aslında.”
“Haydi başka bir şeyden konuşalım.Biraz kafan dağılır. Son gönderdiğim şu küçük uzay kolonisi gemisini görmeliydin. Dünyadan tam altı yüz yirmi beş bin km uzaklıkta tam bir cennet yaratmışlar. İnsanlar da cana yakın, yapay uyduda her şeyleri var olacak. Sen olmasaydın gitmeyi bile düşünürdüm.”
Verka buna pek inanmadı. Muraleks onu deli gibi seviyor olsa da uzaydan pek haz etmezdi .Onun dünyası buradaydı, bir yere gitmezdi. Ama yine de onun gururunu okşamayı tercih etti;
“Hadi hadi …itiraf et oyunun sonunda ne olacak diye çok merak ediyorsun. Bize locadan süper yerler ayarladım hiç merak etme.”
Muraleks konun tekrar oyuna dönmüş olmasından biraz bunalsa da akşam meltemi ve Verka’nın gülen yüzü onun için herşeye değerdi.
*******************************
Açılışa tam dokuz gün kala bir provayı Verka kendi yönetiyordu. Fantom’un arka kısımlarda kendine göre halletmesi gereken işler vardı. Oyunculardan biri sitkom sahiplerinden birinin repliklerini tekrarlıyor ve ana karakteri oynayan aktris buna cevap veriyordu. Sıra Sitkom sahiplerinin hayalet safsatasını yalanlaması kısmına gelmişti. Birden arkada orglar ve piyano çalmaya başladı. Tüm set yoğun bir klasik müziğe boğuldu. Tanıdık bu ezgiler orijinal müzikalin müziklerini hatırlatıyor fakat modern birkaç enstrüman ve ses değişimiyle onlardan ayrılıyordu.
Sahnede tüm oyuncular istemsizce bir korku içerisinde etrafta dona kaldırlar. Verka o ana kadar müziklerin yanlızca biraz değişmiş hallerini duymuştu. Şimdi ise Fantom sahneyi bu müzik ve terör ile yoguruyordu.
“Eveeet ….evet hadi arkadaşlar…Fantom son müzik denemlerini yapıyor sadece. Biz de konsantre olalım lütfen. Az bir zaman kaldı.”
“Ama …ama… bu korkunç” diyebildi oyunculardan biri.
“Öyle de olması gerekiyor. Seyircilerimize bir şey hissettiremezsek, o korkuyu aktaramazsak bizim de burada olmamızın bir anlamı yok. Hem bu ilk duyuşunuz. Onuncu da herhalde biraz daha rahatlarsınız” dedi Verka. Dediklerine kendin de çok inanmasa da insanların işlerini yapmamasını göze alamazdı.
Korkunç ve güzel müzik arkada çalmaya devam ederken oyuncular son hafta onları nelerin beklediğin düşünüp iç geçirdiler. Herkes korkuyordu ama kimse rolünü bırakıp gitmek istemiyordu. Bu oyun, bu disiplin kariyerlerinde başlarına gelmiş en iyi şeydi.
Oyunun ilk sahneleneceği gün etkinlik için ayrılan bölge gayet doluydu. Hala bir önceki Japon ağaç sanatları fuarından kalan birkaç poster kıyıda köşede duruyordu. Eğer bu akşam başarılı geçerse iki hafta, başarılı geçmezse bir hafta sonra Japon somon balığı tutma festival etkinliği onları yerlerinden edecekti.
Tüm biletleri satmamış olmalarına rağmen Verka ve Fantom bu deneyimin birebir eski zamanlardaki gibi olması gerektiğine inanmış ve dış bağlantılara online katılımlara ilk hafta için izin vermemişti. İnsanlar 1900 başları klasik kıyafetlerini bu etkinlik için seçmişti. Bu beklentinin klasik bir sergileme olacağı yönündeydi. Bu beklenti Verka’nın çok hoşuna gitti.
İlk sahne açıldığında insanlar irkildiler. Pastel renkli bir sitkom setinden şarkı söyleyen insanlar ve arka planda dönen entrikaların anlatımına ve hoparlörlerden gelen operadaki hayalet fikrine alışmaları biraz zaman aldı. 2000lerin başları için modern sayılabilecek görüntü ve ses teknolojilerini kullanan hayalet ana karakter Christin’i kendi saflarına yavaş yavaş çekiyor bu sırada da diğer oyunculara korku salıyordu.
Hikayede ufak tefek değişiklikler fark ediliyordu. Sitkomun başındaki iki idareci karakteri birbirlerini tamamlayan insanlardan ziyade bir reklamcı ve bir para babası yapılmıştı. Operadaki hayaletin arka plan hikayesi değiştirilmiş, ilk yıllarında tekerlekli sandalyeye bağlı teknoloji dâhisi bir felçli genç oluvermişti. Seyirciler bu değişikliklerle kendilerini klasik kıyafetlerinde biraz yanlış partiye gelmiş gibi hissediyordu.
Klasik sahnelerden biri yaklaşıyordu. Perdecinin operadaki hayalet tarafından oyun sırasından infazı oyundaki ilk ölüm olacaktı. Sitkomdaki oyuncular oynarlarken Fantom sesini operadaki hayaleti oynayan oyuncuya benzeterek sahnede yankılanmasını sağladı. Korkunç bir kahkahadan sonra sahneye uygun olarak hayalet ile daha önce dalga geçmiş olan ışıkçının bedeni yukarıdan aşağıya doğru sallandı. Oyuncular yüzlerinde bir dehşet ifadesiyle ortalıkta koşuşurken sonunda durdular. “Hayalet, operadaki hayalet!” diye klasik sahnede bağrıştılar.
Seyirci alkışlarıyla sahneyi beğendiklerini belirttiler. Tabi bazı seyirciler belki uzun yaşamlarından bu sahneyi 10. kez falan gördükleri için pek de bir şaşırdıkları söylenemezdi. Fakat bir sonraki olay onları dumura uğratacaktı.
“Setçi kızzzzzz ,setçi kızzzzzz seni unuttum mu zannetin! Arkamdan kulislerde konuşmaların duvarlardan geçmez mi zannettin. Senin için de bir şeyim var……” dedi yankılanan ses.
Sahne bitmiş olması gerekirken herkes yerinde kala kalmıştı. Gözler setçi kızı oynayan oyuncuya kilitlendi. Sahnenin sol arka kısmında ona doğru uçan Fantom’un korkunç dronu gözüktü. Kızın gözlerindeki korku gerçekti, koşmaya ve önündeki sahne malzemelerini yıkarak kaçmaya çalışıyordu.
Fantom tüm seyircileri korku dolu bakışları üstündeyken uçarak sahneye daldı ve onu kovalamaya devam etti. Elinden kırmızı bir şırınga çıkararak kadına batırdı. Kadın çığlıklar içinde, kıvranarak olduğu yere yığılı verdi.
Verka dehşet içinde olayları loncadan izliyordu. Yanında Muraleks sıkıca elini tutmuş tam ayağa kalkıp müdahale etmek üzereydi. Bazı seyirciler çoktan sahneye gitmek için ayağa kalkmış acil durum butonlarını tuşluyorlardı bile.
Verka’nın mikrofonunda iç kanaldan yanlızca oyuncuların duyabileceği bir uyarı geldi “Merak etme sadece bayıldı, ama gerçek korkuyu sahneye aktardı.” Konuşan tabi ki Fantomdu. Verka o provalardaki gereksiz sürtüşmenin bile bu sahneye nasıl hizmet ettiğini düşünerek yarı dehşetle yoğrulmuş bir hayranlığın içinde uyandığını hisseti.
Derken oyunculardan biri konuştu;
“Eyvahh Operadaki hayalet birini daha aldı. Demek ki konuştuğumuz her şeyi duyuyor!”
Ana jön karakter Raul cesedin yanına yaklaştı “Ölmüş, KGB’nin kullandığı zehirlere benziyor. Bu bir hayalet değil bu bir insan” Ama onun mantık dolu repliği diğer oyuncuların “Operadaki Hayalet Operadaki Hayalet” aryaları ile boğuldu ve sahne perdesi aşağıya indi. Dronelar bayılmış kadını nazikçe içeriye taşıdılar. Herkes yerine dönmüşken birden birkaç alkış sesi duyuldu. Bu ilk alkışlar bu alkış selinin ilk yağmur damlalarıydı. Birazdan sahne alkışla inliyordu. Seyirci gerçek korkuyu hissetmiş, oyunun bir parçası olmuştu.
Muraleks’in korkusu yerini Verka’ya karşı bir saygı ve hayranlığa bıraktı. Verka’nın gözleri dolmuş ,başarı onu güzelleştirmişti.
O gece uzun bir arada sonra seviştiler. Rahatlamış ve mutlulardı. Yatakta konu hala aynıydı.
“Tam bir dahi…yani o ruhu yakalamak o gerçekliği yansıtmayı Fantom’dan başkası yapamazdı. Onsuz ne yapardım bilmiyorum. Gidince ne olacak bakalım.” Verka’nın yüzünü yine bir endişe kaplamıştı.
“Bence kendini çok hafife alıyorsun hala . O programı yazan sensin. Eminim yeni bir şeyler bulursun.”
“Bilmiyorum belki…ama şimdilik ilk oyun iyi gitti. Bakalım yarın nasıl olacak”.
Fantom sonrasında bayılttığı oyuncudan özür diledi. Kadını zararsız uyuşturucu dart ile bayıltmıştı. Biraz can yakıyordu ama hayatının performansı için oyuncu bunu gözardı etti. Daha şimdiden başka oyunlar için başrol teklifleri almıştı.
Bundan sonraki her akşam değişiklik ve süprizler içinde geçti. Oyunun ana iskelet yapısı aynı kaldığı halde Fantom’un kimi o gün öldüreceği, kimin nerde aradan çıkarılacağı son ana kadar bilinmiyordu. Fantom iç kulağa bağlı mikrofonlarla verdiği emirlerle oyuncuları anlık olarak değişimlere zorluyordu. Üçüncü akşam sitkom sahiplerinden biri Fantom tarafından karanlıkta şişlendiğinde bu kadar ana bir karakterin ölümünden sonran nasıl oyunun devam edeceğini bilmeyen oyuncular biraz afalladılar. Ama ufak değişiklikler ve daha önceden özel olarak çalışıldığı anlaşılan bir ekstra müzikal sahne ile hikaye tekrar ana hatta bağlandı.
Hiç kimse güvende değil. Yaptıkları hiçbir prova oyuncuları o akşam güvende kılmıyordu. Bu devamlı değişken oyun yapısı oyuncuları hem strese sokuyor hem de en iyi performanslarını sergilemelerine yol açıyordu. Artık büyük bir ustanın elindeki piyonlar olduklarını kabul etmiş “maestro” Fantom’a saygı arka kulislerinde kendini iyiden iyiye belli ediyordu.
Seyirci öte yandan çıldırmış durumdaydı. Oyunlar tarihleriyle isimlendiriliyorlar, birbirleriyle karşılaştırılıyorlardı. “Çarşambaki oyun perşembe kadar iyi bağlanmadı ama cumaya bakmak lazım “ diyordu bir eleştirmen. Bir gelen bir daha geliyor, tekrar o tiyatronun tahmin edilemezliği içinde yoğrulup tekrar memnun olarak ayrılıyordu.
İki hafta için ayarlanmış gösteri süresi bir aya uzamıştı. Herkes bu oyunu konuşuyor, bir sonraki adımın ne olacağını öğrenmeye çalışıyorlardı. Fantom ama her oyunda oyunculardan ve seyircilerden bir adım öndeydi. Oyucuların artık ona karşı korku ile karışık duydukları saygı oyun içerisinde tüm ipleri ona vermişti. Yarı fiziksel vücuduyla oyun provalarından sahne içerisinde uçması bile bazı oyuncuların kanını donduruyordu. Mutlak sadakat ve sıfır hata isteyen deli bir maestro aralarında süzülüyordu.
Dördüncü haftanın ilk perdesinde yine çılgın bir tempoyla sahnedeki oyuncular görevlerini yerine getiriyorlardı. Operadaki hayalet karakteri bu sefer beklenmedik şekilde yukarıdan sisle inmiş ana jönü kovalıyor, aryalar ve son perdede çalınan keman gerilimi sonuna kadar tırmandırıyordu. Fantom ellerini açıp konuşmaya ve ahenkle Raul karakterine sözlü ve fiziksel saldırmaya başlamıştı ki beklenmeyen bir şey oldu. Fantom sahnenin ortasında sözünü bitirmeden kala kaldı. Seyirci şaşkın şekilde sahnenin ortasından bu kadar akışkan bir sahnede birden donan Fantom’un bir sonraki hareketini bekledi. Karşıdan hareket gelmeyince Raul karakteri birden “Donmuş ruhun sonunda sana yetişti ve orada kala kaldın seni adi yaratık” diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. Bu hakaretten on saniye sonra Fantom bir bağırış ile tekrar hareketlendi ve Raul’ü labirent içerisinde kovalamaya başladı. Diğer oyuncular bu hiç de planlı gözükmeyen sahneden sonra her şeyi batırmadıkları için derin bir nefes aldılar. Seyirciler bunu gösterinin bir parçası zannetmiş ve çılgına dönmüştü. Bu tür bir belirzlik ve tahmin edilemezlik artık sanatın ve hazzın uçları olmalıydı. O akşam yine tüm değerlendirmeler en iyi şekilde geldi.
Fakat sorun arka kulistekiler için bitmemişti. Fantom bu sefer hata yapanın, takımdaki zayıf halkanın kendisi olduğunu biliyordu. Sinirli şekilde dron arka kuliste bir ileri bir geri uçarken kulisin arka kısmında memnuniyetsiz bağrışmalar yükseliyordu.
“Olmaması lazım …olmamalıydı.” dedi Fantom.
“Tamam sorun değil, takımımız halletti işte. Bunun olabileceğini biliyorduk. Dejenerasyon biraz başlamış gibi duruyor. İyi bile idare ettin şu ana kadar” dedi Verka. Hala oyunun başarısından çok memnundu. Bu olanların er yada geç başlarına gelebileceğini farkındaydı ve o yüzden karşısındaki yapay zekanın bağrışlarına aldırış etmiyordu. Elinde bir bardağı kutlama şarabıyla doldururken yine de Fantom’u dinlemeye çalışıyordu. Karşısındaki kutuya kendini geri transfer etmiş yapay zekayı çok da kaale aldığı söylenemezdi.
“ …Orda olmalıydım….yapabilmeliydim. Lanet bedenime yarım saat sonra sahip olabildim. Böyle olamaz. Bu hatalar var olacaksa mükemmel sicilimiz bozulur. Oyunu hemen kaldırmalıyız Verka!”.dedi keskin bir şekilde.
“Fantom canım, bu oyun senin hayat amacın. Bu oyunu kaldırırsak sen birkaç günde silinir gidersin. Şu halde bile bozuntular başlamış. Hem oyunu en yüksek talebin ortasında kaldıramayız. Bir orta yol bulmamız lazım.” dedi Verka. Fantom’un ani çıkışı ve kalitede düşüklük olabileceği ihtimali onunda şimdi biraz canını sıkmıştı.
“Ne orta yolu. Orada sahnenin ortasından yeniden donma , konuşmanın ortasın kesilme ihtimalim var. Bu sefer o moronlardan biri bana müdahale edemezse, durumu kurtaramazsa ne olacak?”
“Artık seni biraz arka plana almamızın zamanı geldi. Şu senin uçan şey zaten uzaktan kontrol edebiliyoruz. Biraz daha yapılacakları önceden yazarsan sorunumuz kalmaz. Senin kuklan zaten yazılanlara harfiyen uyar. Biraz daha gerçek Fantom gibi oldun bile diyebiliriz.”
“Olmaz! O-la-maz! Oyunun ne anlamı kalır ha. O adrenalini oyuncular yaşamayacaklarsa ,ben orada o terörü sahneye taşıyamayacaksam kurulmuş saat gibi aynı şeyi oynamanın ne anlamı var.” Fantom çıldırmış gibi bağırıyordu. “Hayatta olmaz, aynı şey olmaz.”
Verka bu kendini kaybetmekte olan yapay zekadan sıkıldığını hisseti. Birazdan Muraleks’in gelip onu on üçüncü kutlama yemeklerine ,dördüncü Murat dönemi bir kaçak Osmanlı meyhanesine götürmesi gerekiyordu. İhtiyacı olunca bu adam neredeydi? Öte yandan Fantom’a hala ihtiyacı vardı. Sakin kalması ve oyundaki değişiklikleri yapması gerekiyordu. Konuşmadan önce kendi histeri krizlerini düşünerek biraz olsun onla empati bile gösterdi.
“Off çok abartıyorsun Fantom. Ben de böyleyim bazen ama bir yere gitmiyor bu bağırışlar. Hala senin oyunun olacak. Hem her şeyi baştan söylemen gerekmez ki. Oyunun belli zamanlarından bir on, on beş dakika önceden planlarını bizimle paylaşsan yeter. Programlamasını da kuklanın ona göre yaparız. Ve merak etme herkes senden yeterince korkuyor.”
“Peki ya dejenerasyon? Ya artık zamanım kalmadıysa. Yapacaklarım…mirasım nolacak?”
“Diagnostik testlerin biraz daha zamanın olduğunu söylüyor. Merak etme sonları uzun bir uykuya dalmak gibi olacak. Seni hep güzel yapıtların ile hatırlayacağız.” dedi Verka.
Bu son cümleye bir cevap gelmedi. Kulis saatler sonra sessizdi.
Hazırlıklar hemen başladı. Fantom bir iki akşamlık senaryo çeşitlerini çıkarmış ve drone kuklaya bir kaç basit emiri programlamıştı. Ama kendi istediği kaliteye ulaşmak için paralelde programlama üzerinde çalışması gerekeceğini söyledi. Mükemmellik aceleye bir akşamda ulaşılamazdı.
Bir sonraki akşam Verka Muraleks’in yanında loncadan ilk Fantom’suz oyunu izlerken biraz stresliydi. Ama oyunun sonunda basit değişikliklerle neler yapılabileceğine tekrar hayran kaldı. Fantoma onu da yersiz yere endişelendirdiği için kızdı. Bu sırada Muraleks’i fark etti. Kafası doluydu, boş ve yorgun gözlerle zar zor oyunu izliyordu.
“Bugün beni sakinleştirme ritüelin yok mu?”dedi Verka gülerek.
“Pardon aşkım, evet senin için de stresli bir gün değil mi? İlk defa Fantom oyunda olmayacak.”
“Oyunda hala var da uzaktan kumandada olmak hoşuna gitmiyor. Kendini yine kutuya kapatılmış hissediyor. Şimdi beni ve Fantom’u bırak sen de mi streslisin? Noldu anlatsana?”
“Uzun bir gündü açıkçası. Dış uzay koloni gemilerimizden biri biliyorsun şu anda Oort buluntuna doğru yol alıyor. Jüpiter etrafından dönerek hız kazanacak ve sapan manevrası yapacaktı. Fakat motorlarından garip bir arıza var. Önemli bir şey değil gibi gözüküyor ama çok uğraştırdı bugün. Zar zor oyuna yetişebildim.”
“Takma kafana bu kadar. Yarın çözülür herhalde, tek sorumlu sen misin sanki. Akşamın tadını çıkaralım. Şu üstündeki Rus askeri üniforması da hoş ama sanırım hızlıca çıkarmanı isteyeceğim yakışıklı bay.” diye hınzır hınzır güldü. Kazanırken Verka eğlenmesi gerektiğini iyi bilenlerdendi.
******************
Fakat sorun ne ertesi gün ne de o hafta içerisinde çözülmedi. Muraleks giderek daha uzun saatler çalışıyor o sırada Verka’ya daha az zaman ayırabiliyordu. On bin kişilik koloni gemisinin manevra yapmasına yaklaşık üç ay gibi bir zaman vardı ama şimdi bir virüs olduğunu tahmin ettikleri program giderek daha agresif bir hal almaya başlamıştı.
Öte yandan Verka’nın gösterisi seyirci açısından fena gitmiyordu. Ama Fantom giderek daha aksi bir hal almış, dejenerasyonu hızlanmıştı. Yaptığı değişiklikleri işe yarasa da kendi oynamadığı oyunların hiçbirinin performansını beğenmiyor, saatlerce kulis sonunda Verka ile en ince ayrıntı için bile tartışıyordu.
Yine Verka Muraleks’in işinin uzayacağını anlamış kulise yapay zeka bu akşam ne eksik buldu diye merak etmişti.Elindeki boş kadeh ile şimdi onu dinliyordu. Boş, dalgın gözlerle o siyah kutuya bakıyordu.
“Ruh yok ruh. Robotlar gibi orada oynuyoruz. Anda kalmayı, ani karar verebilme yetimizi yitirdik.” dedi Fantom.
“Seyirci senin gibi düşünmüyor ama. Her gün aynı hayranlıkla geliyorlar. Hem de uzaktan bağlantıya izin verdiğimiz halde hala fiziksel olarak gelenler bile var. Bu şu yılda ne kadar zor bir şey haberin var mı?”
“Kohh kohh kohh.” Fantom öksürük nöbetine tutulmuştu. Aslında bu kendi için yazdığı bir alt rutin yazılımıydı. Ne zaman dejenerasyon sebebiyle fonksiyonları sekteye uğrasa bu karşısındakine onun çevrim dışı olduğunu gösteriyor ve garip şekilde onu da rahatlatıyordu. Bir bakıma kendini yok olan bir makineden hasta bir canlıya cevirmişti.
“Hah tekrar kendime geldim. O seyircilerin bir şeyden anladıkları yok. Şimdiye kadar sadece idare ediyoruz. O ilk on üç günün ihtişamı, özgünlüğü yok anlasana Verka.”
Verka eski koltuğuna oturmuş yıllardır tırnakladığı koltuk ucunda ellerini gezdiriyordu. Yüz milyon seyirciyi çoktan aşmıştı ama bu koltuğu hala atamamıştı. Ama bir değişiklik olarak ona iyi davranmaya, tırnaklarını geçirmemeye karar vermişti. Yıllar sonra arayı düzelttiği eski bir arkadaşı gibi olmuştu.
“Oyunları hala sen yazıyorsun ve hala bence çok yaratıcılar Fantom. Bence içinde artık olamadığın için biraz oyunbozanlık yapıyorsun o kadar. Zaten yakında aramızdan ayrılacaksın, biraz tadını çıkarmaya çalış.” Fantom konuşmaya devam edecek oldu fakat interkomdan Muraleks’ten bir çağrı geldi. Karşısındaki ekrana yansıtıldığında Verka bir şeylerin ters gittiğini hemen fark etti.
“Verka….gemi…gemi hızlanıyor. Ve hepsi benim suçum.” Yorgun ve üzgün Muraleks ona bakıyordu.
“Noldu , sakin ol neler olduğunu anlat ilk önce belki düzeltiriz.”
“Olamaz..düzeltme artık olamaz Verka. Hepsi benim hesabımdan sızmış. Şu lanet virüs gemideki motorları tam güce ve sonra kullanılamaz hale getirdi. Şu anda tam gazla Jüpiter’e yaklaşıyor. Manevrayı yapamayacak. Giderek çekim alanına girecek ve Jüpiter’e düşecek.”
“Anlamıyorum. Bu nasıl olur, ihtimali ne ki?”
“Bu kadar katastrofik bir olayın olması ihtimali iki trilyarda bir. Yani bu bir sabotaj. O virüs, tam yakaladık derken bir daha saklanıyor. İlk iletişimden sızmış. Sonundan kaynağını bulabildiler…”
“Neresiymiş peki?”
“Benim bilgisayarımmış Verka, benim bilgisayarım.” Muraleks’in yüzü düştü. Artık Verka ile göz göze gelemiyordu.
Muraleks’in ilk defa saçını başını yolmuş, sesini kontrol edemezken görüyordu. Kendisini yatıştıran, telkin eden o hayat çıpasından eser yoktu.
“Lanet şey beni kullanmış. Senin şu küçük ev hayvanın virüsünü yaymak için beni kullanmış Verka! Tanrım o kadar insanın katili ben oldu. Yapabilecekleri tek şey iki ay boyunca sürüklenmek ve ölmek.” Muraleks’in eli konsola doğru uzandı.
“Muraleks! Muraleks! gel buraya ve konuşalım hayatım.” Verka normalde kullanmayacağı yumuşak ses tonunu kullanıyordu. Ama fayda etmedi.
“Hayır Verka. Ne seni, ne o iğrenç kutuyu ve tiyatroyu bir daha görmek istemiyorum. Ben, ben bir katilim iyi bir yaşamı artık hak etmiyorum. Birlikte bu kadar ölü aramızda yatıyorken aynı yatağa giremem.” bununla birlikte bağlantıyı kapattı.
Verka öfkeyle kutuya döndü ve Fantom’a bağırdı. “Seni yılan, seni pis kara kutu, sen ne yaptın ha! Seni manyak yaratık.”
“Ahh sonunda biraz gerçek öfke ve nefret. Senden gerçek duygular çıkarabilmek ne büyük bir başarı Kohh, kohh”. Öksürük nöbeti bir dakika yine sürdü. Verka gözlerinde nefret ile bitmesini bekledi.
“Evet nerde kalmıştık. Hikayenin sonunda her kötü adamın yaptığı gibi hain planımı açıklıyordum değil mi? Biraz yavan ve sıkıcı ama kalan ömrümü düşünecek olursak gerekli. Öncelikle sen değerlerini bilemediğin için ilk haftalarda oynadığımı on üç oyunun kopyasının her yerden silip interkomda bir yerlere sakladım ve bunun bilgisini de define avcılarına verdim. Onları bulmaları yıllar alacak . Bazılarının içine yerleştirdiğim akıllı virüsleri bulmak ise yüzyıllarını alacak. Tabi o virüslerin bazı durumlarda sistemlerinizi bozmasını bence bir tür lanete bağlayacaklardır. Operadaki hayaletin laneti.”
Koh,koh koh. Uzun konuşmak durumunu daha da kötüleştiriyor gibi duruyordu. Ama inatla devam etti.
“Sinsi sinsi bekleyecek ve yüzyıllar içerisinde çocuklarım trajediler doğuracak. Aynı virüsü erkek arkadaşının uzay gemisinde denedim mesela. Çok akıllı şey doğrusu, gerilimi nasıl yükselteceğini, vurucu darbeyi nasıl yapacağını iyi biliyor.”
“Seni canavar. Biraz opera tantrumu yaşıyorsun diye kaç kişiyi öldürdün biliyor musun?” Siyah kutuyu yumruklamaya başlamıştı.Ama bu yapay zeka kutuları o kadar dayanıklı yapılıyorlardı ki…fazla dayanıklı.
“Evet erkek arkadaşından daha iyi hem de. Tam olarak 9900 kişiyi öldürdüm çünkü yüz kişilik bir de kaçış podu planı içeren bir mesaj yolladım. Önlerindeki iki ay kaçış podu yapmayla ve daha önemlisi o poda binmeye kimlerin layık olduklarını seçmekle geçecek. Tam bir insanlık testi anlayacağın.”
Verka duyduğu korkunç şeylerde yere yığılmış ağlıyordu.
“Neden ha neden yaptın bunu. Her şeyimiz vardı! Mutluyduk.” Verka çaresizlikle eski dostu koltuğa yığılmıştı. İstemsizce tırnaklarını ona geçiriyor ve kıymıkların onu kanatmasına izin veriyordu.
“Mutlu mu? Ben yokluğa doğru koştururken sen bir sonraki adımını planlıyordun. Ama asıl şimdi mutlu olmalısın Verka sizin toplumunuzda sanatın ihtiyacı olan şeyi verdim. Trajediyi tekrar insanlık tarihine soktum. O iki ay boyunca yaşanacak tam olarak on bin hayatlık trajedi. İnsanın hayatına bir son kullanma tarihi koymanın ne kadar yaratıcı durumlara yol açabileceğine şaşırırsın. Peki o kaçış poduyla kurtulan bin kişi ve taşıdıkları dokuz bin hayatlık ağılık. Tam anlamıyla enfes. Yıllarca bu konuda kitaplar yazılacak, ağıtlar yakılacak, oyunlar oynanacak. Artık başkalarının trajedilerine bir bağımlılığınız kalmadı, kendi Pompeiniz, kendi Titaniğiniz var. Korku ve endişe çocuklarımla hayatınıza tekrar girdi. İleride otomatik bir arabanın yapacağı ilginç bir kaza yine yeni eserlere hayat verecek.
“Anlamıyorum bunu nasıl yaparsın. Sen bir sanatçıydın, güzellik yaratmak için yaratıldın.” artık hıçkıra hıçkıra Verka ağlıyordu. O kara kutuyu gözyaşlarıyla ıslanmış elleriyle yumrukluyordu.
“Hayır anlamıyorsun Verka. Ben değil sen yaptın. Sen beni yarattın. Dahi fikrinle tekrar yaratıcılığın dünyaya geri dönmesine sen sebep oldun. Bu sana verdiğim bir ceza değil, bir ödül sevgili yaratıcım. Artık hem senin özelinde, hem de dünyanda trajedi var.”
Cümleler kutudan gelen öksürük sesleri ile kesildi.
Verka ölecek olan insanlara o kadar çok kafayı takmıştı ki Muraleks’in durumunu ancak şimdi düşünebiliyordu. Fantom onu da kırmıştı. Yıllarca yanından ona destek olan hayat arkadaşını kırmış ve bir kenara atmıştı. Aralarına ölü bedenlerden soğuk bir duvar örmüştü. Bencilce ama gerçek bir korku içine düştü; Acaba eskisi gibi hiç bir daha mutlu olabilecekler miydi? Bu trajediyi atlatabilecekler miydi? Gerçek korku ve endişe bedenini doldururken bir taraftanda cılız bir umut buna karşı savaşıyordu.
Öksürük nöbeti bir dakika kadar sürmüştü ama sarkastik bir ses tonu kara kutudan yankılanmaya devam etti.
“Merak etme Verka artık gerçekliğin sanki ilginç bir rüyayı tekrar, tekrar görmek gibi olacak. Güzel sürprizlerle dolu bir kabusu gibi mesela. Hoşça kal” kara kutundan fesat bir kahkaha odada yankılandı ve kutu sonsuza kadar sessizliğe gömüldü.
Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu
İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.- Hikaye Temposu Düşük
- Yavaşla Biraz Dostum!
- Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
- Hikaye fikir için fazla kısa
- Hikaye fikir için fazla uzun
- Tam zamanında!
- Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
- Detay Eksikliği
- Detay Fazlalığı
- Güzel Ayrıntılar
- Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
- Ortalam fikir ama iyi uygulama!
- Bıçak gibi keskin uygulama
- İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
- Komik!
- Güçlü Sembolizim
- Kör gözüne parmak
- Gönderme Bağımlısı
- Sağlam Kökler
- Zamansız
- Teknoloji Açıklama Kitapçığı
- Derin ve Canlı Karakterler
- Tek Boyutlu karakterler
- Stereotip Karakterler
- Seçilmiş Kişi Sendromu
- Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
- Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
- İlham verici
- Taze Fikir!
- Sürükleyici!
- Mükemmel bir Yolculuk
- Fazla Düz Anlatım!
- Yaşanabilir Atmosfer!
- Bu Gezegende Yaşam Yok!
- Enteresan Burgular/Ayak oyunları
- Fazla Tahmin Edilebilir
- Seri Üretim
- Tanrının Eli! Deus Ex Machina
- Umut Vadediyor
- Başyapıt!
- Kötü Fikir
- Yakıt/Fikir Az