Neden Güncel Bilimkurgu Okumalıyız?

Neden Güncel Bilimkurgu Okumalıyız?

Okuma süresi: 8 dakika

Aslında bu soru “Neden güncel sanat tüketmeliyiz” olarak da genişletilebilirdi. Etrafta uzun süre önce klasikleşmiş Dune’ler , Frankenstein’ler varken veya kendini kanıtlamış Arthur C.Clarke, Isaac Asimov, Jules Verne gibi yazarlar varken bizim ne haddimize ki yeni şeyler okumak istiyoruz. Müzeler kütüphanaler kendini klasik eserlerle dolup taşarken ve hala onları tüketmekten de zevk alıyorken niye kendi başımıza iş almalıyız?

Bu hep kafamda yer eden bir soru olmuştur. Cevabını içgüdüsel olarak bildiğimi düşünsem de düşüncelerimi damıtıp bir anlamlı bütün haline getirmek baya zor oldu. Cevap belli; elbette güncel yapıtları okumalıyız ve okuma listelerimizde güncel yapıtlara yer vermeliyiz. Ama neden?

İlginç bir şekilde bu yazıyı kaleme alırken eski bir taslağımı bilgisayarımda aradım fakat bulamadım. Sonra fark ettim ki bu geçmişe ve bilidiğin güvenilirliğine olan ihtiyacım tam da konunun tam ortasındaki kilit taşı. 

Kilit Taşı: Kemerin düşmemesi için kullanılan taş.

İnsanlar sanat yaptığında sanat o toplumun, o zamanın ürünüdür. Bizler babalarımız  annelerimiz değiliz çocuklarımız da bizim uzantımız devamız olmayacak. Bu ana, bu zamana bir ihtiyacımız var. Her ne kadar atalarımızın yaptıklarına bakıp, kabul edilebilir, kalitesi tartışılmaz şeyler arayıp güvenli limanlara gemimizi çekmek istesek de bu yeni gemi bazen azgın denizlerde kaybolmak yeni kıtalar aramak, kendini yeni akıntılarda test etmek ister.

Yaşlanma dediğimiz şey aslında DNA içerisindeki telomerlerimizi her hücre kopyalamasından sonra kısalması ve giderek daha hasarlı kopyalar üretmemizdir. Dolayısıyla mevcut şeyi kopyalarken işi kötü hale getiriyoruz, orjinalinden uzaklaştıkça iş bayatlıyor. Toplumların da bir önceki toplumlardan ayrışamları için eski olanı kopyalamaları yetmez yoksa kendi karakterlerini kazanamazlar. Sadece eski bir filmin kötü devam filmlerini üretmiş olurlar. Tarih yeniyi, kendi güncel gerçekliğini sanata yansıtanı hatırlar, ona diğer ustalar arasında yer açar. İlginç bir şekilde büyük dil modelleri (yapay zeka deniliyor ama pek değil) bu çıkarıma çok hızlı geldi. İnternet giderek yapay yeniden üretilmiş imajlarla doldukça giderek daha kötü üretimler gerçekleştirmeye başladılar. Çünkü orjinal işleri tükettikçe kendini ürettiklerini yeniden ısıtıp ısıtıp yedikçe çıktılar daha kötü bir hal alıyor. Tabi ki bugünün teknolojisiyle dev mermer sütunları kesip binalar yapabiliriz ama bu bizi yansıtır mı? Yoksa antik devrin ucuz bir kopyası mı oluruz? Devamlı geçmişin durağan sularından içmeye çalışmak kültürde zehirlenmeyi getirir. Yeni bir şey ile dünya sahnesinin karşısına çıkamayan toplum zamanla kültürel kangren yaşar.

Oroboros: Kendi kendini tüketen yılan. Yapay zekanın  giderek kendi kendini tüketmesine simgesel bir örnek.

Zamanımızın temsili sanırım güncel sanat üretimiyle ilgili en güçlü argüman. Geleceğe bir şeyler bırakma, var olma, kalıcı olma ihtiyacımızın sanatta yer bulmasını, bu cağın sanatçısı ve ifade biçimiyle yoğrulmasını ve ortaya çıkmasını isteriz. Geçmişe bakıldığında İnce Memed mükemmel bir kitaptır. Toprak reformu, toprak ağalığı üzerine çok şey söyler. Genel olarak gelir adaletsizliği ile ilgili evrensel konular kitabın temelini oluşturur. Fakat günümüzde, şehirlere sıkıştığımız bu günlerde, google facebook ve kısmen amazon gibi sanal devlerin derebeylerin yerini aldığı şu ortamda kaç kişi sadece toprak reformu ile sorunların çözülebileceğine inanır? Gelir ve güç adaletsizliği hala aynı kalırken sorunumuz başkalaşmış ve zamanla başka bir hal almış. Dolayısıyla ana fikrin anlatılacak başka bir hikaye formu da oluşmak zorunda. Sorunlarımızı görmek veya çözmek için şimdi bizimle büyüyen insanların fikirlerine, deneyimlerine, gözlemlerine ihtiyacımız var. Yaşar Kemal ÖSYS stressinin ne olduğunu bilemez, geleceğinin o 3 saatlik teste bağlı olduğu şeyle empati kurabilir ama anlayamaz. Fakat çocuklarımız da belki üniversite eğitimin bu kadar önemsemeyeceği için, başka yollar buldukları için çok da stressli hissetmeyecek. Ama sorunlarımız temelde çok değişmiyor. Hala gelecek kaygısı ana fikir fakat başka bir formu var. Belki Yaşar Kemal’in değil ama çocuklarımızın bizi anlamaları için güncel sanata ihtiyacımız vardır. Soyları birbirine bağlayan şey güncel sanat ve kendimizi başka zaman ve gruplara ifade etmenin en güzel yöntemlerinden biri.

Terra incognitalar (Keşfedilmemiş Topraklar) hep cazibe merkezleridir. Keşfetme dürtüsü insanlığın kadim dürtülerindendir.  Görülmemiş diyarları ilk bu gözlerin görmesine isteriz, uzayın derinliklerine gezegene ilk ayak basan olmaktaki ihtiyaçtır bu.  İlk o efsane yapıtın çıkışını görmek onla yoğrulmak ve bizim olurumuz ile yoluna devam etmesinden haz alırız. Matrix filmi benim açımdan böyle bir deneyim yaratmıştı. Konusunu çok bilmeden girdiğim bir filmdi. Çıkışında beni o kadar çok etkilemişti ki eve döndüğümde hakkında konuşmadan, üstüne düşünmeden duramadım. Birkaç saat önce sonrasında efsane olacak bir filmden çıktığımı iyi biliyordum. O özel anda o filmi sinemada başkasının onayına ihtiyaç duymadan kendi özgür iradeleriyle izleyen ve onaylan şanslı insanlardan biriydim. Güzel eserlerin omuzlarınızda yükselmesinin ayrı bir zevki var bence.

Peki biz olmasak bu eserler yazılmayacak mı? Şerit değiştirip o zaman şunu soralım; Neden spor müsabakalarını canlı yayında izlemeyi seviyoruz? Dahil olmak, pozitif olarak dahil  veya negatif olarak dahil olmak, güncel sanatın bir parçası. Biz gözlemci olsak bile yaratım sürecinin bir parçasıyız. Canlı yayın izlerken oyuncu baskısı diye bir şey var. Sporcular taraftarlarını hayal kırıklığına uğratmamak için daha bir canla başla oynuyorlar. Sanat da bir dağda izole bir mağrada yapılmıyor. Güncel olanın üstünde bir irademiz var. Sanatçı bir bakıma bizim yansıttığımız ışığı kıran bir prizma. Onun eleğinden ve iradesinden geçse de fikirlerimiz hala bir bakıma yaratılan sanatın bir parçası.

Öte yandan toplumun sanat ve sanatçıyla olan ilişkisine bakmak gerek. Yazarlara bakacak olursak bazen bir kaç eserini okuduğunuz birine doğru geri bildirimler vererek ve yüreklendirerek çağımızın şampiyonlarını gökyüzündeki yıldızlar arasındaki kalıcı yerlerini oturtabiliriz. Çoğu iyi yazar ilk romanlarından başarılı olsa da en iyi romanlarını ustalık dönemlerinde yazıyor. Bu aradaki zaman diliminde onlara “hey baya bir şeyi doğru yapıyorsun” diyecek taraftarlara ,destekleyicilere ihtiyaçları var. İşte bu taraftarlar ilk roman ile nihai roman arasındaki sancılı süreçte yazarı eşiğin üstünden itekliyor ve öbür tarafa geçmelerini sağlıyor. Yolun ters tarafında ise yaşayan bir sanatçının sizi etkilemesi var. O sizi anlıyor, derdinizin görüldüğünü hissediyorsunuz, her gün geçtiğiniz yolu hikayesinde kullanması hoşunuza gidiyor. Kafanızda oluşan belli belirsiz o tiksinç duygunun veya o ihtiyacınız olan o tespitin yansımasını temiz bir şekilde kağıt üstüne görünce “evet bu ,işte bu” diyesiniz geliyor. Gidip arkadaşlarınıza derdinizi veya mutluluğunuzu anlatırken daha rahat ve güvende hissediyorsunuz orada bir yerlerde sizin gibiler için yapılan bir sanat var. Problemleri duygularınızı daha iyi yoğurup, ortaya çıkan çözümleri daha iyi değerlendiriyorsunuz. Bunun en iyi örneklerinden biri için Charles Dickens romanlarına bakılabilir. Kendisi sayfalarından bize şöyle haykırır “evet bir çocuğu evlat edindirmek güzel olabilir ama bu çocukları gerçekten baca temizleyicisi olarak kullandırtmak nasıl bir iyilik?”. Kendi düşünce, istek , korku ve duygularımızın şu anda , “şimdi” bir toplumda yansıması olduğu için iyi güncel sanata bu kadar muhtacız.

Yukarıda bahsi geçen yaratım etkileşimini klasik eserleri okurken göremiyoruz. Montaigne’nin sefilleri yazmak için bize ihtiyacı yok, Edward Much biz olmadan da toplumundaki sessiz çığlığı duyuyor, Michalengelo St Pristin şapelinden papaya kafa tutarken arkasında şu anki toplumun gücünü hissetmiyor, kendi fırıncısının, burjuvasının gücünün hissediyor. Biz klasik eselere bakıp “aa ne kadar güzel olmuş” dediğimizde olağanı tastikliyoruz bir seçim yapmıyoruz, bu eserlerin kalıcılığına bir şey kazandırmıyoruz. Bu eserler zamanlarının ve toplumlarının bize olan yansımaları, yaratım süreci biz doğana kadar neredeyse bitmiş. Kabul edelim klasik eserleri tüketmek garantici yanımızdan geliyor. Çekici tarafları bizim için onaylanmış seçilmiş ,genel toplumsal kabul görmüş olmaları, kalitelerinin yüksek olması.

Peki bilimkurgu özelinde güncel sanat tüketmenin değeri nedir? Bilimkurgu geleceğe yönelik bir edebiyat. Bu kısıtları güncele olan bağlılığı en azamide yaşıyor desek yanlış olmaz. Denizler altında yirmibin fersahı çok sevsem de artık oradaki denizaltı bana çok da uzak bir teknoloji gibi gelmiyor. Denizaltının daha iyisi nispeten yapıldı bile. Buradaki teknolojik öngörü, gelecek öngörüsü beni ileriye taşımıyor( ilginç bir şekilde anti-emperyalist terörist yapısı hala güncelliğini koruyor). Eski bilimkurguları okumakta, eski fikirleri ve o zamanın aynasının gelecekteki yansısını görmekte sorun yok. Fakat ihtiyacımız olan bilimkurgu şu anda, şu anın fikirleri ve yapısıyle geleceğe veya alternatifliklere adım atmak. Şu anın sorunlarını belki sembolikleştirmek, değiştirmek, ters düz etmek, uçlara sürüklemek zamanı binlerce yıl ileri sarmak, zaman akışını başka raylara geçirmek. Sonunda bu sorunlar üzerine insanların düşünmesini sağlamak veya üretilen çözümlerin etkileri üzerine düşünmeyi sağlamak. Karanlığın Sol Eli bu bağlamda kendi zamanındaki cinsel değişim ve yönelimin ve bunun toplum üzerindeki etkisini başka bir gezegende mevsimsel cinsiyet değiştiren uzaylılar üzerinden çok başarılı bir şekilde yorumlamıştır.

Bilimkurguda hayallerimiz genelde ileriye yönelik olduğu için güncel olan yaptılarla beslenme ihtiyacı daha da fazla ortaya çıkıyor. Bir şeyi aşmak istiyorsak, ilk önce aşacağımız şeyin sınıra ulaşmamız gerekir. Teknoloji olan ilişkimiz ve gelecek tasvirlerimiz her geçen gün değişirken burada klasik bilimkurgular bile  bilimkurgunun varlığı gereği yıpranıyor eskiyor. İyi bilimkurgu üretmek için çağımız tanımamız, başka insanların fikirlerine kulak açmamız, zamanın ruhunu (Zeitgeist) yakalamamız gerekecektir.

 İki adım geriye giderek sanki Marsta uzaylılar yaşıyormuş gibi davranmak kendi gerçekliğimize aykırı olduğu için projeksiyonumuza yanlış bir başlangıç noktası verir. Uzun atlamada bile koşup koşup iki adımlık daha hakkımız var iken erken zıplayan bir sporcu belki müsabakayı kazanabilir ama kendi potansiyelinin en üst halini yaşayamaz. Dune 20000 yıl sonrasında toplumları tasvir ederken bile yazıldığı 1960’ların toplumsal yapısından etkilenmiş olduğunu görüyoruz. Alternatif olarak 2024 de yazılan  bir DUNE fikrin ana işlenişi aynı kalsa ve hala 20000 yıl sonraki toplumları anlatsa bile çok daha değişik bir yapıt olurdu.

Günceli okumanın zorluğu ve aldığımız risk inkar edilemez. Belki iyi yapıtla karşılaşmamız için on tane ortalama veya vasat şey okumamız gerekiyor olabilir. Hatta bu iyi bulduğumuz eserin sadece bir kısmı, bir yönü de iyi olabilir. Ama bilimde ve sanatta bir dalın üstüne bir şey koymak her zaman zahmetli ve çok küçük adımlarla olur. Normali budur. Kendimizi gerçekleştirmek veya bizi temsil eden bize konuşan bizi muhatap alan sanat eserlerine ulaşmak istiyorsak ne yazık ki güncel eserlerle ilişkiye girmekten kaçınamayız.

Bir durumu uçlarda yaşamanın kötü sonuçları vardır. Devamlı klasikler okursak çağın gerisinde kalıyoruz. Devamlı güncel şeyler okursak da geçmişin deneyimini ve rafine eserlerden mahrum kalıyoruz. Bu kulvarda bilimkurgu ne yazık ki biraz gerileme evresinde. 80’ler ve 90’ların yeni dalga akımından sonra insanların omuzlarında yeniden kaldırıp taşıyacağı yeni eserlere pek rastlamıyoruz. Bunun yanında “altın çağ” denilen 40-60lar daki büyük ustaların eserlerine bir geri dönüş var. Giderek sağlıksız bir oranda bu 70 yıllık kitapları okumaya ve çevirmeye çalışıyoruz. Bilimkurgunun asıl sunduğu o cazibiyetten mahrum kalmaya başladık. Yeni dalga çok iyi bilimkurgu yazarlarını  bulmaya pek fırsat yok. Çağımızda birçok milleten gelen çağdaşımız en yeni dalga yazarlara fırsat vermeye zaten hiç sıra gelmiyor. Bunun üstüne poltitik doğruculuk ve eleştiri kültürünün sahte durağan bayık bir hoşgörü kültürüne bırakmasıyla sanatın boğulduğunu ve tekrara girdiğini de görebiliyoruz. Bilimkurgu geçen yüzyılda olduğu gibi bu yüzyılda da kalıcılığını sürdürmek istiyorsa okuyucuların eski topraklarını ekip biçmeyi bırakıp tekrar “terra incognita”lara yelken açması gerekecek.

Çağın ileri gelenleri olduğunu idda eden teknokratlarına bakın. Değil bugünün 20 yıl öncenin bilimkurgu yazarlarının hayal ve anlatılarının eline bile su dökemezler. Metaverse çok yeni bir fikirmiş gibi Zuckerberg etrafta gezerken Neuromancer 25. yılını dolduruyor. Bu düşünürler kendi küçük zaman, mekan ,sosyal sistemler ve bütçelerine bağlı iken hayal eden sanatçıların böyle kısıtlamaları yoktur. Ve bir fikri beğendiğimizde ,bir geleceğin oluşması (daha adil düzenler mesela Star Trek) veya oluşmaması (1984 baskıcı rejimler gibi) için karar verdiğimizde önünüzde yürüyebileceğiniz yollar belirir. Kendimizi kötü bir geleceğe karşı koruyabilir, savunma mekanizmalarımızı daha şimdiden yükseltebiliriz (Bknz özgür internet hareketi,kişisel bilgi güvenliği yasaları) Ya da ulaşmak istediğimiz toplumlara (paranın olmadığı, insalığın tek adil çok kültürlü bir topluma evrildiği Star Trek mesela) gerçek ile hayalimiz arasındaki aralığı kapatmak için adımlar atabiliriz ( küresel asgari gelir fikri mesela).Bir fikir ortaya çıktığında tekrar onu unutmak mümkün değildir. Bu sebepten bilimkurgu sıkıcı durağan “gerçekliğin” en büyük düşmanıdır. Gelecekte ihtiyacımzı olan fikirleri öğrenebilmemiz, kendimizi hazırlayabilmemiz için de çağdaşlarımızın ne düşündüğünü ,nasıl hissetiğini bilmemiz gerekir.

Eski romalılar akdenize latincede “Mare Nostrum” diyordu. Latinceden çevirisi “Bizim Denizimiz” . Yani koskoca akdenize mutlak olarak hükmettiklerine o kadar inanıyorlardı, o kadar sahiplenmişlerdi ki adını bile kendilerini sabit olarak kabul ederek adlandırdılar. Tarihsel olarak baktığımızda aslında herhangi bir zaman diğerinden çok da değerli değil fakat sahte de olsa kendimizi önemli hissetmeliyiz. Güncel insan “homo contemporalis”(uydurdum 🙂 biraz küstahlık benim de hakkım) antik romalıların bir anlamda tatlı küstahlığını yaşamalı. Zamanına bu şekilde sahip çıkmalı. Romalılarda denizlerine babalarının askeri varlıklarıyla sahip çıkmıyordu, güncel askeri varlıkları güncel teknolojileri ile durum devamını sağlıyorlardı. Biz de kendi zamanımızın en iyi sanat eserleriyle ancak bunu gerçekleştirebiliriz.

Mare Nostrum: Bizim Denizimiz!

Kardeşime fotoğraf ve video eğitimi bölümünde okurken üniversitede bir ödev verilmişti.Bir ay boyunca her gün kız kulesi fotoğrafı getirmeleri isteniyormuş. Fakat bunun için sınıfta organize olabilir ve birbirlerinin çektikleri fotoğrafları satin alabilirlermiş (bedelsiz almaya izin verilmiyordu). Şimdi Kız kulesinin belki binlerce daha önceden çekilmiş fotoğrafı vardır. Peki sizin o gün sabah kalkıp gidip çektiğiniz fotoğrafın değeri nedir? Eski fotoğraflarda belki arka planda yeni hizmete sokulan A-330 yoktur veya ufak ayrıntılar ve durumlar sizin çektiğiniz fotoyu diğerlerinden ayıracaktır. En önemli ayırıcı fark ise fotoğrafın sizin seçim ve emeğiniz sonucu ortaya çıkması olacaktır. Günün sonunda o binlerce eski foto sizin için daha o sabah emeğinizle çektiğiniz fotoğrafın yerini tutar mı? İleride biri o günkü havayı merak ettiğinde o binlerce eski fotoğrafa mı bakar yoksa sizin çektiğiniz o fotoğrafa mı?

Sorun bir var olma sorunu. Kendi zamanın içinde ben de varım deyip başka zamanların ucuz bir kopyası olmama derdi. Artık kendi gemimizin kaptanı olup sorumluluğunu taşıma,dümeni istediğimiz yere kırma zamanı. Bir güneş doğumunun tasvirini okumak hiçbir zaman yeni güneş doğumu için erken kalkmamaya bahane olamadı. O yüzden kafamızı kaldırıp kendi güneşimize bakmamız şart.

ŞİMDİ KAPTAN BİZİZ!

Burak K.

21.08.2024

Yorum Yaz

Email adresin yayınlanmayacak.Required fields are marked *

Kullanabileceğin <abbr title="HyperText Markup Language">HTML</abbr> kodları: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.