Anthology of Turkish Scifi Stories

Anthology of Turkish Scifi Stories

Okuma süresi: 15 dakika

Anthology of Turkish Science Fiction Stories ingilizceye çevrilmiş Türkçe hikayeleri barındıran uluslararası bir antoloji kitabı. İlk ingilizce basılmış Türk kısa hikaye antolojisi olma iddası var ama pek bundan emin değilim. Ben de bir hikayem ile bu kitapta yer aldım. Bu yüzden kendi hikayemi çok yüzeysel değerlendirip olabildiğince objektif olmaya çalıştım. Kemerleriniz bağlayın, kaskınızı takın ve uzay dondurmanızı cebinize sokun çünkü bu uzun bir yolculuk olacak :).

Sümeyra Buran ve Veli Uğur önderliğinde çıkarılan kitap hakkında şuradan daha fazla bilgi edinebilirsiniz;

https://www.tplondon.com/product/turkish-scifi-anthology/

Kitabın kendi kadar çıkış hikayesi de bir uzun hikaye. Yolun başında 5000 kelime sınırı konulmuş ,Routledge adlı ünlü ingiliz yayın evi ile ilerleneceği söylenmiş. Hatta hikaye gönderenlere cüzzi de olsa bir telif ödeneceği vaat edilmişti. Bunun yanında projede profesyonel çeviri zorunluluğu hep vardı..

Beni başta yazar olarak bu projeye üç şey çekti. Kelime sınırı diğer yarışma ve kitap projelerine göre yüksekti. Genelde 2000 kelime civari hikayeler isteniyor ve ben o kadar kısa yazmayı çok sevmiyorum. İkincisi yabancı dilde prestijli bir kitapevinden çıkacak bir kitap olacaktı. Üçüncüsü ise profesyonel çeviri her ne kadar biraz angarya gibi gözükse de biraz kuru kalabalığı süzgeçten geçirecekti. Yani her fikrim var diyen insan kitapta yer almayacaktı.

Peki neler oldu neler olmadı? Diğer arkadaşlar bardağın dolu tarafından bol bol konuşacaklardır. Ve büyük bir oranda dolu olduğuna ben de inanıyorum. Ama gelişim gösterebilmemiz için biraz boş tarafını da konuşmamız gerektiği aşikar. Projede çalışmayan şeyler de vardı, bunları bilmek ve öz eleştiri yapmak önemli. İleride böyle projelerde yer alacak insanlara yol göstermesi açısından yalın bir şekilde durumu açıklamaya çalışacağım;

İlk önce pozifit olandan başlamak gerekirse, proof read yani düzeltme okumasının her hikaye için ayrı ayrı yapılmış olması iyi bir adımdı. İngiliz edebiyatı dalında çalışan ve düzeltme okumasını gerçekleştiren Dr. Conrad sanırım tüm hikayelere küçük küçük düzeltmeler vermiş .Ben bunun hikaye ve dolayısıyla kitap kalitesini artırdığına inanıyorum.

İkinci olarak profesyonel çevirinin de çeviri yapılırken bazı cümle düşüklüklerini temizlediğini hatta bazı yerlerde ek cümlelerle anlatımı rahatlattığını düşünüyorum.

Nötür kısıma geçecek olursak. İlk tercih edilen yayın evi değişti (Routledge>>TPLondon). Bu değişim ile ilk önerilen telif hakkı ne yazık ki antlaşmadan çıkarıldı. Yeni yayın evi anladığım kadarıyla yine biraz hatır gönül ile bulunmuş bir yayın evi olduğu için pek de aslında eşit bir taraflar zemini ortada kalmadı. Biraz ne zaman basacağı tamamen yayınevinin kendi insiyatifine ve takvimine kalmış oldu.

Kontrat sürecinde biraz fazla paranoya döndü. Belki kontrat biraz daha açık yapılabilirdi. Çoğu şey konuşulduktan sonra anlaşıldı. Mesela öykülerimizin türkçe versiyonlarını istiyorsanız taksimde bağıra çağıra türkü eşliğinde çığırabiliyoruz. Hikayelerin Türkçedeki yayın ve basım hakları hala yazarlara ait. Fakat kontratta telif yerine vadedilen bir kitap kopyasını daha göremedik ne yazık ki.

Kitabın profesyonel çeviri isteği bence makul olsa da bunun ekonomik yükünün bir kısmının belki de kitabevi tarafından taşınması lazımdı. Bir çok kaynaktan yapılan profesyonel çeviriler hem uzun sürdü hem bir kaç probleme yol açtı.

Ilk aşamada dikkat çeken yüksek kelime sayısı giderek zaman içerisinde azaldı. Bu yazarların kendi eserlerinde kısaltmaya gitmesine neden oldu(Benim de oldu). Bu biraz tatsız bir süreç oluyor. 10 -15 kelime iyi de bir ara 5000 kelimeden 3000 kelimeye düşme falan konuşuluyordu bu da bir insanın kilo vermek için kolunu bacağını kesmesine denk geiyor. Ben çok zorlandım açıkcası. Öte yandan 3000 kelime sınırı aynı zamanda edebiyat yelpazesinde tasvirlerin atılmasına, bazı hikayelerin dört nala sona doğru koşmasına yol açmış.Artık antolojilerimizin standart bir kelime sayısı değil de 3adet 6000 kelime 1 adet 8000 kelime 7 adet 3000 kelime gibi değişken kelime sayılı kotalar koyması gerektiğine inanıyorum.Bir deniz kuvvetleri filosu gibi büyük birkaç gemiye küçük gemiler denizaltılar hücumbotlar eşlik etmeli.

Benim en çok önemi verdiğim iletişim konusunda ne yazık ki proje sınıfta kaldı. Bir projede her şey kötü gidebilir (ki gitmedi) ama bunun iyi şekilde iletişimini yapmak her zaman elinizde olan birşey. Proje uzadıkça bir noktadan sonra her ay utanmadan mail atmaya başladım “nerdeyiz” diye. Kaldı ki bazı ilerlemeler de vardı. Bu ilerlemelerin (Düzeltmeler bitti, proof read bitti, baskıya şu kadar zaman var, basım tarihine alındı) gibi bilgilerin daha zamanlıca ve iyi şekilde bize iletilmesini beklerdim.

Şimdi ben normal bir işi olan, yaşamak için edebiyatla uğraşması gerekmeyen bir beyaz yaka çalışanım. Amatör bir bilim kurgu yazarıyım yani. Şimdi ben iş, eş ,çocuk ve doktora zamanımda arta kalan çok özel zamanımı ayırıp bir hikaye yazıyorsam üstüne bir de para verip profesyonel çeviri yapaıyorsam bunun bir değeri var. Benim hikayeyi parasız veriyor olmam, bedava veriyor olduğum anlamına gelmiyor. Karşılıklı bir antlaşmamız ve beklentimiz var. Bu ne kadar sevimli gözükse de bir “iş” ilişkisi. Bir noktada ne yazık ki İTÜ’deki akademisyen hocalarımla konuşuyormuş hissiyatı veriyordu iletişim. Benim verdiğim, sorumluluk sahibi olduğum ama karşımdakilerin keyfi olarak bir sorumluluk hissetikleri bir durum. İki tarafın da nerdeyse eşit şekilde yararlandığı bir ilişkide biraz daha ciddi bir iş takibi ve geri bildirim sisteminin işlemesini beklerdim. Herkesin günlük sorumlulukları var. Bu işe girerken herkes bunun “ekstra” bir sorumluluk olduğunun farkındaydı. Dolayısıyla yoğunluklar ve diğer sorumluluklar bu şekilde bahane edilmemeliydi. Ne proje geliştiricilere karşı ne de yayın evine karşı kötü bir hissiyatım olmasa da kendimi bu antlaşmada eşit bir taraf olarak hissetmek isterdim.

Ne değişiklik yapardın diye sorsalar son olarak antlaşmaya bir zaman sınırı koymak makul olurdu. Bir buçuk yıl (18 ay) bir kitabın çıkması için makul bir süre. Bu süre tutturulamadığı durumda yazar hikayesi ile ilgili bazı hakları geri kazanır ve eğer bu kitap çıkarsa hala tüm hakları korunur şeklinde değiştirirdim. Kitap evi geç kaldığı için hikayedeki bazı haklarını feragat etmiş olur; “Başka yerde basılamaz” maddesi mesela (Cünkü hikayeyi o kadar uzun zaman kilitlemek yerine yarışmalara sokmak ve dergilere göndermek istiyor insan sadece kitap ayrıntısı yok burada) Bu zaman sınırı bazı işleyişlerin hızlanmasına ve düzenlenmesine yol açabilirdi.

Kitapta fiziksel olarak basım hataları dizgi hataları ve yazım hataları hala mevcut. Kitabın fiziksel kopyası biraz ince bir kağıda basılmış. İTÜ fotokopicisinden alınmış statik 101 kitabı gibi, bir dönem kullanıp,üstüne notlar alıp bir kenara bırakacağınız tipte. Biz yerelde bu problemler olmuştur diyorduk ama amazondan alınan yurt dışı kopyası da bir hayli benziyor.

Kitapta profesyonel çeviri yapan arkadaşların adları yer almamış bizim iletmemize rağmen bunu da bir eksi olarak görüyorum. Ayrıca Amazonda “örnek okuma (free sample)” kısmı baştaki bilimkurgu edebiyatı tarihi kısmına gidiyor ki bu da bence yanlış bir seçim, okuyucuyu bir tarih kitabı alacağına inandırıyor. Bu işte herkese karşı nötür kalalım eşit mesafede kalalımdan çıkmış bir yanlış. Diğer yazar arkadaşlardan bir tanesinin iyi, kısa ve vurucu bir hikayesine bağlantı verilse ben gocunmazdım. Bu hepimize yarar sağlayan mantıklı bir adım olurdu. Aynı şekilde profesyonel bir yayın evinden hikayeleri yazarların alfabetik isimlerine göre dizmesi değil hikayelerin ritmine ve konusuna göre dizmesi beklenirdi. Mesela “Depersonalization” “Alteration” “Consideration” arka arkaya sıralanmış hikayeler biraz Kraft Werk konserindeymişiz gibi duruyor. Seçim yapmamak en kötü seçim bence.

Peki ya kitap iyi mi? Temsiliyeti yüksek mi? Açıkcası kitap günahıyla sevabıyla Türk bilimkurgusu gibi geniş bir yelpazeyi temsil ediyor. Hem konu seçimleri olsun hem yazım stilleri olsun hem de hataları olsun hepsi bir anlamda bu kitaba sığmış. O yüzden kitabı iyileştirmek istiyorsak Türk Bilimkurgusunu ilerletmek gerekiyor :).

Sonuçta biraz geç kalmasına sinir olduğum ama parçası olduğum için de mutlu olduğum bir çalışma olmuş.

[Güncelleme Ağustos 2024]: Kitabın ikinci edisyonu yazarların eline geçmeye başladı. Geri bildirimler dahilinde bir çok küçük pürüzün giderildiğini görüyoruz. Benim en çok sevindiğim taraf ise çevirmen isimlerinin de künyelere dahil edilmesi. Kağıt kalitesi de iyileştirilmiş gözüküyor. Geri bildirimlerin alınması ve bu yönde adımlar atılması sevindirici.

Daha fazla uzatmadan hikayelere geçiyorum.

Killing X [Algan Coşkun]

Bilinen bir konunun tekrar ele alınması ile ilgili bir hikaye. Zamanda geri girip sıkıntı çıkaran insanları ortadan kaldıran bir takımdan bahsediyoruz. Ve tabi ki bir noktadan sonra hedefleri Hitler oluyor :). Beklendik bir durum. Yazım güzel ve akıcı. Bazı küçük örnekler de çok hoşuma gitti(Kennedy). Fakat her zaman makinesi hikayesinde olduğu gibi bir paradoks oluşturuyor. Konusu açılmışken fikrimce Hitleri bir zaman makinesiyle öldürmek nerdeyse imkansız. Öldürebilirsiniz fiziksel olarak evet ama geri döndüğünüz dünya hiçbir şekilde sizinkine benzemeyecektir. İngiterede II. Dünya savaşına giden erkeklerden doğan boşluktan ve işgücü ihtiyacından gerçekleşen feminist ve işçi hareket gerçekleşmeyecektir. 68 kuşağının babaları silahlardan ve savaştan nefret etmedikleri için onları öyle yetiştirmeyecektir. Bir sürü bilim adamı yer değiştirip insanlık tarihini değiştiren buluşlar yapmayacaklardır. Atom bombası belki hiç yapılmayacaktır. Japonya agresif politikalarına devam edecektir. Rusya ve Çin komunist olmayacaktır. Uzay çağı var olmayan A-4 roketlerini baz alıp başlayamayacaktır. Yani korkunç bir domino etkisinden bahsediyoruz. Ve en önemlisi ikinci dünya savaşı sonrası çağının temelleri olan faşizim, devlet otoroitesinin mutlaklığı ve ırkçılığa karşı olan tiksinti büyük oranda var olmayacaktır. Belki siyahi hareket bile cılız kalacaktı.

Bunun yanında bir tehlike daha var. Ya yakalanırsanız? Tüm tarihi bilen ve işkence altında tüm planları anlatan biri de tarihin akışını korkunç şekilde değiştirebilir. Hitlere yahu antifriz kullanın tanklarınız donacak kuzey harekatında veya bu yolladığınız füzeler ekonomik değil alın bakın denilebilecek ya da bir makine var enigma bu şifreli yayınlarınızı çözüyor denirse neler olacağını siz düşünün.Biraz fazla uzattım ilk hikaye için ama diğer zaman yolculuğu yapacak arkadaşlara biraz kapı açmak istedim.

Dediğim gibi olayın vehemiyetinin yanında biraz fazla fiziksel kalan bir hikaye olduğunu düşündüm.

Exmachina [Arda Tipi]
Gerçekten anlatılan problemin Ex-machina yani “Tanrının Eli” ile sonlandığı bir hikaye. Normalde bir hikayenin böyle bağlanması pek istenmez ama bu sefer mantıklı diyebilirim. Postapokalyptik dünyada güzel anlatılmış bir kayıp hikayesi. Merak uyandıran bir kaç detay da hikayeye serpiştirilmiş. Fakat sonlara doğru gerçekten önemli bir olay oluyor ve bir iki cümlede geçilmiş. Hatta doğru anlamadım herhalde diye bir iki kez burayı tekrar okudum. Sanırım kelime kısıtı dolayısıyla burada gerekli olan tasviri azaltmak durumda kalmış yazar. Keşke hikayenin başlarından kırpıp buradaki kısmı biraz uzatsaydı.Koşarak sona giden bir hikaye.

Terror Of Empathy [Belma Fırat]

Kuralları biraz bulanık da olsa ilginç bir terörizim hikayesi. İstanbul’un yüksek sınıfından insanların aralarındaki konuşmalarından ve onların bakış açılarıdan sunulması güzel. Örnekler biraz absürt de kalsa geniş bir tayftan örnek verildiği için hoş duruyor. Tekil, çok derin bir fikir yok ama iyi niyetli hoş bir anlatı.

Proximus [Bora Keskin]

Askeri bilimkurgu tarzında yazılan hikaye başı itibariyle bu türe çok birşey katmıyor.Bana fazla genel bir anlatım gibi geldi. Aklımda özel bir anı bırakmadı. Sonrasında oluşan duruma giriş kısmı ve hatta ortası okuyucuyu hazırlamıyor. Foreshadowing, yani önceden olacak olayların emaresinin verilmesini biraz bu tip hikayelerde beklenir. Bana “Love Death and Robots” S3E08 In Vaulted Halls Entombed’u hatırlattı. Ama işte o hikayede biraz foreshadowing var. Hikayenin sonu ve başı biraz daha birbirine bağlanmalıydı. Bunun dışında kitapta olmasına sevindim. Bu tarz hikayelere çok denk geldiğim için belki benim beklentim biraz yüksek kalmış olabilir.

A New Life [ Buğra Mert Alkayalar]

Hikayede bilimkurgunun klasik sorularından birini ele alınmış; “Bir şeyi yapabiliyor olmak yapmak gerektiği anlamına gelmiyor” sorusuna güzel bir örnek. Türk aile yapısı ve bakış açısıyla ortaya çıkan teknolojiye olan tepkiyi iyi anlatıyor. Güzel duygusal bir hikaye, gerçekçi buldum. Çok derin sorulara cevap aramıyor belki ama olabilecek olanı güzel anlatıyor.

Trojan-137 [Burak Cem Coşkun]

Parça parça anlatılmış sonunda birleşen hikayelerden. Türün kurtlarından biri olarak tabi anlatılanın çok de öyle olmadığını anlamam uzun sürmedi. Deneme olarak ilginç ama belki parallel temaları bağlayan ana bir tema olsaydı daha iyi olurdu diye düşündüm. Sonundaki açıklamalar biraz daha yalın olabilirdi. Yine de kitapta olmasına sevindim, temsiliyet açısından tayfta (Spektrumda) bu tipolojide bir hikayenin kitapta olması güzel olmuş.

Art Time [Burak Katipoğlu]

En iyi hikaye! Başkasını okumanıza gereke yok! Şaka bir yana hikaye biraz daha uzundu. Aslında ana karakteri tanıtan çok sevimli bir eve ulaşma kısmını atmak zorunda kaldım. Hala biraz açıklamaya boğulmuş gibi duruyor ama yine de yazdığım en iyi üç hikayeden biridir bence.

The Passage [Cem Sinan Altun]

Metafizik konulara ilginç bir bilimkurgusal bakış. Anlatımı da buna uygun şekilde buldum. Belki bir yerden gelen karakterin tüm mantığı anlatması biraz basit kalıyor. Bu hikayeye biraz daha yedirilebilseydi ve okuyucu kendi bazı noktaları birleştirebilseydi daha iyi olabilirdi.

Crossing the Ocean [Deniz Ezgi Avcı Vile]

Yine çok birşeyin olmadığı anlatılardan biri. İki kere okumama ragmen amacını çok anladığım bir hikaye değil. Başka bir varlığın insansı yetiler kazanmaya çalışması ayrıntılı olarak anlatılmış. Pek bana hitap etmedi. Öte yandan doğrucu davutluk yapmıyor veya zorlama bir fikri barındırmıyor. Genellikle böyle hikayeler bu tip şeylere hizmet ederler. Burada hizmet etmemesi ve sadece güzel bir kesit olarak kalması belki de güzelliğidir. Biraz konusuz buldum.

The Hierarch of Cognitive Fallings [ Deniz K Üstündağ]

Robotlar ve kanunlar ile ilgili bir bakış. Biraz 1960 bilimkurguları gibi. Şu anda iki robotun birbirleriyle konuşması ses yoluyla olmazdı diye düşünüyorum. Biraz fazla insani özellikleri var ve insandan çok ayırt edilemiyorlar. Teneke adamların içerisinde onları hareket ettiren aktörler var gibi 😊. Biraz daha ayrıntı ile bu giderilebilirdi.

A Prophet of All [ Duran Emre Kanacı]

Ağır bir dile ile yazılmış gibi duruyor. Bir bakıma haçlı seferleri zamanında geçen bir steampunk hikaye gibi.Fakat hikayede o kadar çok yeni kelime var ki biraz işin tadı kaçıyor.Kaldı ki arapça kökenli kelimeleri Türk biri kaldırabilirken (ki çoğunun anlamını ben de bilmiyorum sadece fonetik olarak ayırt edebiliyorum) bu hikayenin ingilizce okuyan biri tarafından anlanması zaman alacaktır. Üstüne üstlük yarı mistik bir hikaye de anlatılıyor bence iyice kopuş yaşıyor. Hikaye bu tip eşikler sebebiyle arada kaynayıp gidiyor.

A Rebirth of Spirit [ Edip Sönmez]

Kitapta okuduğum en iyi hikaye sanırım. Özellikle 3 yıl önce yazıldığı düşünüldüğünde ve Türkiye’nin bu yılki voleybol başarısı göz önünde bulundurulduğunda çok öngörülü bir hikaye seçimi var. Bunun yanında bir gazeteci gibi olanları kronolojik takip edişimiz, karakterlerin derinlikleri bence iyi seçilmiş. Ayakları yere basıyor ve bilim de tutarlı. Kesinlikle okunması gerek bir hikaye.

Don’t Avoid Emotions [Ekin Açıkgöz]

Klasik karakterleri ters düz eden ve bunla mevcut standart bir olayı ilginç hale getiren bir hikaye. Yazımı hoş ve bazı göndermeleri gayet yerinde. Bir bakıma yabancı okuyanlar için Türk Bilim Kurgusu fikrini de bir hayli genişletecek ilginçlikler var. Kitapta beğendiğim minimalist ama güzel hikayelerden.

Germankochi [Eren Kasapoğlu]

Bir yaratık avı hikayemiz olmadan antoloji tam olamazdı herhalde. Karadenizde bir kriptid avı ilk başta klişelerle başlayıp sonra değişik noktalara evriliyor.Biraz karakterler fazla fonsiyonel.Yani asker=>Ateş ediyor gibi. Biraz daha motivasyonları olan karakterler olabilirdi. Niye bu görev için seçildiklerini mesela hatırlamıyorum

Mother Babel [Erol Çelik]

Din ve robotlar nedense antolojide önemli bir yer tutuyor. Bu da Türk bilimkurgusu için normal bir dağılım. Hikayede anlatılan fikir özgün sayılabilir. Mutlak kontrol için tasarlanan bir sistemde herşey yolunda gitmiyor ve insanlık hesaplarının değişik yüzüyle karşılaşıyor . Konuşmalar biraz daha doğal olabilirdi veya karakterler biraz daha üç boyutlu fakat hikayenin genelinden zevk almanızı çok etkilemiyor.

A Kind of Black [Ezo Evrim Harsa]

1984 totaliter rejimlerinin başka bir tipi ile karşılaşıyoruz. Bu sefer duyu organlarımız direk dışarıya kapatılıyor ve kontrolü devletin eline veriliyor. Karakter üzerinden giden hikayenin sonunu beğendim. Fakat duygusal anlamda bir bağlanma yaşayamadım. Belki hikayeni uzunluğun bunun için uygun değildi.

Better You [Fatmagül Bolat]

Tam Türklerin parallel evrenlerde yapacakları fırlamalıkları yapan bir hikaye. İnsan ilk önce kendi işini görüyor tabi. Ama biraz kadınları etkilemenin çiçek, hediye vs olarak indirgenmesini kınıyorum : ).Bu konuda biraz daha hayal gücü çalıştırılabilirdi. Yoksa eğlendiren güzel bir hikaye.

Twin Hopes [Gizem Çetin]

Mekan kullanımı ile hoşuma giden bir hikaye. Klonlama teknolojisine değişik bir bakış olmuş. Ama biraz da başta yarattığı karakterleri biraz hızlı harcanmış. Biraz daha detaylı olabilirdi bazı kısımlar.

The Splitting [İsmail Yiğit]

Küresel bir olayı anlatan hikaye bana “Yukarı Bakma” filmini hatırlattı. Yereldeki karakter ve küresel olaylar uyumlu bir paralellik içersinde anlatılmış. Sonu da tatmin edici düzeyde.İnsanı gerçekten etkileyen vitrinsel bir ayrıntı belki biraz eksik. Kitlesen bir anlatım yerine belki daha dar bir bakış veya coğrafyadan anlatılsa daha iyi çalışabilirdi gibi geldi. Klasik değil belki ama okunmaya değer.

Depersonalization [Mehmet Ali Kaynak]

Okunması biraz zor ama hikayenin geneli zaten biraz da bu anlatım tarzını destekliyor. Hikayedeki karaktere üzüldüğüme göre yazar iyi birşeyler başarmış demektir. Karakterler derin ama ortam ve çevresi pek o kadar ilginç değil ve çok standart. Geçmiş çalışmalara referans ile biraz ayakta duruyor gibi. Ama fikri beğendim.

Alteration [Melda Uytun]

Zaman makinesi hikayeleri genellikle tek seferlik gidişlerden oluşan ve büyük değişikliklere yol açan anlatımlar oluyor. Bu öyle değil. Uzun soluklu, kendi içerisinde tutarlı ve iteratif bir hikaye. Zaman yolculuğu yapanın gözünden değil, ziyaret edilenin gözünden yazılmış olması da hoş. Büyük ilginçlikler belki barındırmıyor veya bazı hikayelerde olduğu gibi bir ana detay üzerinden ilerlemiyor fakat yine de işini düzgün yapıyor. Ortalamının üstünde umut vadeden bir hikaye.

Consideration [Melike Kuyumcu]

Toplumda Teknoloji ile azınlık bir grubun değişen statüsünden bahsediliyor. Hikayeden çok felsefi okuma gibi hissetirdi. İki kısıma ayrılabilir ilk başta bir bilgi yüklemesine maruz kalıyoruz sonra yerelde bir hikaye anlatılıyor. Hikaye ile ilk bilgi yükleme kısmı biraz daha birleşik olmalıydı. Hikayede bazı seçimleri kabul etmemiz gerekiyor mantık ekseninde kalması için. Biraz bu sebeple havada kalıyor durum. Inandırıcılığı artırmak için biraz daha dış etkili bir kısıtlama gerekliydi diye düşünüyorum.

Smart Door [Müfit Özdeş]

Açıkcası başka bir mecrada ilk defa okuduğumda sığ bir hikaye gibi gelmişti. Sanki bir yanlış anlamanın üstüne yatıyormuş gibi aklımda kalmış. Hatta hızlı kitabı okumak adına geçip gidecektim. Fakat bir daha okumaya karar verdim ve bu versiyonu aslında oldukça iyi buldum. Belki hikaye hiç değişmemişti ama bazı gözüme çarpan ayrıntılar olayı rayına oturttu. Olacak olayın öncesinde bazı olasılık kapılarını kapatarak aslında bilimkurgunun mantık kısmının hakkını vermis. Müfit Abinin her zamanki bıyık altından biraz mizah yapması ve günlük yaşamımıza olan göndermeleri de hoş. Sonunda güzel derli toplu bir hikaye ortaya çıkıyor.

The Mind Rental Bureau [Neptune E .Kosi]

Büyük ölçüde İngiltere’de geçen bir hikaye. Her post apokaliptik ortamda olduğu gibi nasıl hayatta kalmışlar gibi bir soru aklıma geliyor. Sonuçta güneş sönmeye yakın her yer buz kesmiş. Benim tanımadığım bir dahi tarihsel karakterin peşinden gidiyoruz. Londrada dolaşıyoruz. Bu sefer de tam tersine Türk bir okuyucu için takip etmesi zor bir hikaye ortaya çıkıyor. Başta ana karakterin anlatılan işinin yani hafıza kiralama işinin, bir anlamı var mı bilemiyorum açıkcası. Biraz sanırım karakterden haberdar olmak gerekiyor, belki uzun bir dip not iyi olurdu bu konuda.

The Curtain [Nur İpek Önder Mert]

Zamanda değişiklikler ve kadın hareketinin birleşimi bir hikaye okuyoruz.Başka bir zamanda tekilleşen bir toplumdan bahsediliyor ve bu toplumu değiştirebilecek bir konuşmadan.Bence hikayenin iyi yaptığı şey her ne kadar bilgi yüklemesi yapıyor da olsa bunu hikayenin sınırları içinde güzel bir şekilde beceriyor olması. Sonu da güzel yazılmış. Ama birçok disütopya gördükten sonra burada olanlar üzücü ama biraz hafif kalıyor 😊.

The Unknown Ratio [Özgür Hünel]

Sanat ile ilgili başka bir hikaye daha. Uzaylılara sanatı nasıl anlatırdınız fikrinin yanında parallel bir hikaye daha anlatılıyor ki bu karakterlere derinlik kazandırıyor.Hem ana hikayenin hem de yan hikayenin birbirinin içinden ilerlemesi güzel şekilde anlatılmış. Biraz insan “yahu dünyada tek bu isle uğraşan adam bu mu?” diye soruyor. Veya uzaylılar gelmiş bunun büyük etkileri yok mu dünyada bunlar nerde diye merak ediyor. Bu kısımlarda ayrıntı biraz eksik. Belki uzunluk kısıtlamasından da biraz dar bir pencereden hikaye kalmış olabilir. Yoksa güzel hikaye.

The Reasonable Man [Özlem Kurdoğlu]

İki kere okumama ragmen anlamakta biraz zorlandığım bir hikaye. Kabaca bir yapay zeka apokalyptik bir gelecekte bir insanın yardımına ihtiyaç duyuyor. Bunun felsefi açılılmları var.Ama buralar pek de örneklendirilmemiş veya detaylandırılmamış. Biraz “X işi için” gibi duruyor istenilen şey. Arkasında derin bir anlam olabilir ama zor bir anlatım sonunda bu hissiyat bana geçmedi.

Yellow Wristband [Pelin Cansu Sarıyıldız]

Ölenler ve bir sıvı sonunda yeninden diriltilenlere uygulanan bir tür ayrımcılık var hikayede. Ama bunun sebebi pek açık değil. Yani benim aklıma bir ambulans ha kaza yerine ulaşıp birinin kalp masajıyla hayata döndürmüş ha 5dk önce ölmüş birini bu sıvıyla geriye getirmiş.Bu iki durum arasında niye bir fark var anlamadım.Yan etkiler ve uygulanan ayrımcılık biraz daha iyi detaylandırılabilirdi. Hikayenin sonunda anlatılan çözüm de bana biraz garip geldi. Frekansımın tutmadığı hikayelerden biri ne yazık ki.

The Photographer of the Other Realm [Sadık Yemni]

Bilim kurgunun iyi olması için içinde dünyanların yeniden yaratılması gerekmiyor. Başka boyutların fotoğrafçısıda sunduğu güzel hizmet ile hem bizi mutlu ediyor hem de merakımızı canlı tutuyor. İlk akla gelen soru “Bu gerçek mi?” Ya da “Bir fotoğrafçı bunu neden yapar?” Sorulara cevap veriyor. Anlatımı ve tasvirleriyle olmuş diyebileceğim kitaptaki iyi hikayelerden.

The Root [Serpil Ülger]

Türk mitolojisi ve altay dağları üzerinden bir yol hikayesi. Nerede robot başlıyor nerede insan bitiyor söylemek zor ama bu mistik havayı perçinliyor. Fakat Türk mitolojisinden bir haber bir okuyucu için zor bir metin.Biraz dipnotlarla bu durum desteklenebilirmiş. Yerelliği koruyor ama uluslararası sulara çıkmakta zorlanıyor hikaye.

Bug Fields [ Sezai Özden]

Kitaptaki tek çizgi roman. Sentromer kitabından ya spin off ya da bir kısmını anlatıyor. Çizimler gayet güzel. Ama oraya indim buraya gittim kısımlarında biraz fazla değerli kare harcıyor. Bunun yanından hikaye adını veren böcekler ne yer ne içer diye düşünmeden edemedim. Onlar ve kum tepeleri dışında pek bir ekosistem yok gibi. Sadece gelen talihsiz pilotlardan beslendiklerini düşünmekte biraz saçma. Belki bu konuda biraz daha ayrıntı gösterilebilirdi. Sanırım genel anlamda gezegende biraz ayrıntı eksikliği hissetim. Yoksa kitapta dizgi talihsizliğini en kötü yaşayan hikaye. Yanlış sayfadan başlatılmış. Emeğe üzüldüm.

Cogito [Tevfik Uyar]

Ölüm cezasi ve öldürmek ile ilgili bir hikaye. Türk bilimkurgusunda nedense bu ceza hele ki ölüm cezası çokça karşımıza çıkan bir tema. Demek ki bir derdimiz var çözmek istediğimiz. Ölüm cezası ve türevlerine karşı olan ben için yarı yarıya kıssasa kıssas uygulanan bir cezanın ne kadar doğru olduğu tartışmalı. Bir mahkumun ölüm cezası alternatifi bir cezanın infazından öncesi düşünce ve konuşmalarına tanık oluyoruz. Cezayı hak edip etmediğini bilmiyoruz. Fakat bu cezanın daha fazla ölümcezası vari ceza dağıtılmasını kolaylaştırdığını biliyoruz. Hikaye bize bu proses dışında ne anlatıyor ne hissetmemizi istiyor tam olarak bilmiyorum. Ha ana fikir şuysa “Bakın ileride mantıklı bir ceza sistemi bulunacak bu tip suçlara ve mantıklı” o bana geçmedi. Yazımda ve anlatımda gayet güzel. Ana karakter biraz ölüme karşı gülen tiplerden ama bunun bir anlamı var mı bilmiyorum.Bence pek bir çatışma yok hikayede. Öte yandan kitapta olması iyi olmuş,sevmesem de cezalandırmak ve idam Türk bilimkurgularında sıkça rastlanıyor.

The Junkman [Uğur Aydın]

Herşeyin doğru gitmesi gereken bir sistemde birşey doğru gitmezse nasıl tepki verirsiniz.Bence hikaye bunla ilgili biraz. Yavaş ve bürokratik ilerliyor fakat bir yandan da gizemi koruyor. Problem bulunduğunda ise çok da şaşırmıyoruz. Biraz bir hikayenin ilk 1/3 lük açılış kısmı gibi hissetiriyor.Sonu çok tatmin edici değil ama umut vadediyor. Biraz daha yakıta ihtiyacı var.

Dearth Fete [Ümit Yaşar Özkan]

Yaşlı bir çiftin gelecekte bir tarikat vari sistemde kalmasını anlatıyor.Enerji ve malzeme verimliliği üzerinden giden bir düsturları var. Bana “Silo” dizisini hatırlattı iyi anlamda. Güzel ayrıntılar vardı ve kendi mitolojisini yaratmaya çalışıyor ki bu güzel. Sonunu çok mükemmel bulmadım ama yine de minimalist güzel bir hikaye. Bu arada dip notun güzel bir kullanımını bu hikayede görüyoruz.Bence kültürün karşıya geçirilmesi için güzel bir adım olmuş.

A Great Time Travel [Türkan Bozkurt]

Çok zorlandığım bir hikaye oldu. Sevgili Türkan Hanım çok sevimli günümüzde Urfa’da geçen bir zamanda yolculuk hikayesi kaleme almış. Göndermeleridir ,geleceğe bakış açısıdır falan hep bir umut pınarı gibi. Pandemide geçen öyküde Göbeklitepe’ye gidiliyor.Bir yandan ülkemizi tanıtıp bir yandan insanlara “hey gelecek çok güzel, bu problemleri çözdük merak etmeyin” umudu verilmiş. Ama şimdi depremde hayatını kaybeden o kadar insandan biri olunca hikayesini zorlanmış bir gülümse ve yaşlanmış gözlerle okumak zorunda kaldım. Toprağı bol olsun.

Sonuç olarak İngilizcesi yeten okusun! 😀

Oy kullanabilmek için giriş yapmalısın. Eğer üyeliğin yoksa buradan kayıt olabilirsin.

Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu

İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.

  • Hikaye Temposu Düşük
    Hikaye Temposu Düşük
  • Yavaşla Biraz Dostum!
    Yavaşla Biraz Dostum!
  • Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
    Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
  • Hikaye fikir için fazla kısa
    Hikaye fikir için fazla kısa
  • Hikaye fikir için fazla uzun
    Hikaye fikir için fazla uzun
  • Tam zamanında!
    Tam zamanında!
  • Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
    Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
  • Detay Eksikliği
    Detay Eksikliği
  • Detay Fazlalığı
    Detay Fazlalığı
  • Güzel Ayrıntılar
    Güzel Ayrıntılar
  • Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
    Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
  • Ortalam fikir ama iyi uygulama!
    Ortalam fikir ama iyi uygulama!
  • Bıçak gibi keskin uygulama
    Bıçak gibi keskin uygulama
  • İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
    İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
  • Komik!
    Komik!
  • Güçlü Sembolizim
    Güçlü Sembolizim
  • Kör gözüne parmak
    Kör gözüne parmak
  • Gönderme Bağımlısı
    Gönderme Bağımlısı
  • Sağlam Kökler
    Sağlam Kökler
  • Zamansız
    Zamansız
  • Teknoloji Açıklama Kitapçığı
    Teknoloji Açıklama Kitapçığı
  • Derin ve Canlı Karakterler
    Derin ve Canlı Karakterler
  • Tek Boyutlu karakterler
    Tek Boyutlu karakterler
  • Stereotip Karakterler
    Stereotip Karakterler
  • Seçilmiş Kişi Sendromu
    Seçilmiş Kişi Sendromu
  • Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
    Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
  • Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
    Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
  • İlham verici
    İlham verici
  • Taze Fikir!
    Taze Fikir!
  • Sürükleyici!
    Sürükleyici!
  • Mükemmel bir Yolculuk
    Mükemmel bir Yolculuk
  • Fazla Düz Anlatım!
    Fazla Düz Anlatım!
  • Yaşanabilir Atmosfer!
    Yaşanabilir Atmosfer!
  • Bu Gezegende Yaşam Yok!
    Bu Gezegende Yaşam Yok!
  • Enteresan Burgular/Ayak oyunları
    Enteresan Burgular/Ayak oyunları
  • Fazla Tahmin Edilebilir
    Fazla Tahmin Edilebilir
  • Seri Üretim
    Seri Üretim
  • Tanrının Eli!  Deus Ex Machina
    Tanrının Eli! Deus Ex Machina
  • Umut Vadediyor
    Umut Vadediyor
  • Başyapıt!
    Başyapıt!
  • Kötü Fikir
    Kötü Fikir
  • Yakıt/Fikir Az
    Yakıt/Fikir Az

1 Comment

  1. Reply

    Kaleminize sağlık. Kitabın okunabilir kopyası elime geçerse ben de okumayı düşünüyorum. Üzerine kırmızı kalemle düzeltmeler not ettim. Dizgi hataları çok fazla. Sizin de dediğiniz gibi çizgi roman ters yüz olmuş halde olduğu için hiç açasım yok. Dizgi hatalarının üzerine baskı kalitesinin de en alt seviyede olması eklenince pek göresim yok kitabı düzeltilene kadar tabii…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these <abbr title="HyperText Markup Language">HTML</abbr> tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.