EVASTON’DA ÖĞLEDEN SONRA

EVASTON’DA ÖĞLEDEN SONRA

Okuma süresi: 5 dakika

Kimsin sen?”

“Tekrar soruyorum kimsin sen?” dedi Doktor Şakir çatallaşmış ses tonuyla. Aynı soruyu tekrar sormak sinirlendirmişti doktoru ve bu öfkesi yüzünden okunuyordu. Siyah beyaz karışımı grimsi saçlarını arkadan atkuyruğu olarak sımsıkı bağlayan doktorun epey açık olan alnından süzülen ter damlası masasının üstündeki kâğıda damladı.

Hastanın hemen yanı başında Şakir’in yardımcısı, adeta eli kolu olan hemşire Vahide durumun ehemmiyetini kavramış, kaygı ile bir doktora bir hastaya bakıyordu.

“Doktor Bey,” dedi Vahide ellerini önünde bağlayarak. Doktora biraz daha yaklaştı ve çekingen tavrını bir an olsun değiştirmeden fısıldayarak konuşmasına devam etti. “Şey… Doktor Bey, hastamız düz duvara tırmanıyormuş.”

Şakir afallayıp kaldı, hastanın bu şikâyeti sonrasında. Şaşkın yüz ifadesiyle, konuşurken etrafa tükürükler saçarak devam etti, “Ne demek düz duvara tırmanıyormuş Vahide, adamı çıldırtmayın. Sabahtan beri kaçıncı hasta bu böyle. Doğru düzgün anlatın.”

“Dün gece içimde bir kıpırtı hissettim doktor, başta korktum ama daha sonra çok iyi hissettirmeye başladı. Sonra bayılıp kalmışım. Bu sabah bir uyandım ki evdeki duvarlara tırmanabiliyorum. Sonra ne olduğunu anlayamadım tabi. Hemen sana, Evaston’un en iyi doktoruna geldim. Neyim var doktor söyle bana.” Hasta konuşmasını bitirdikten sonra poliklinik odasının duvarlarında, tavanında bir böcek edasıyla dolaşmaya başladı.

“Öğlen arasına ne kadar kaldı Vahide?” dedi doktor, göz ucuyla tavanda dolaşan hastasına bakarak.

Vahide’de tavandaki kişiyi seyrediyordu. Silkindi ve kol saatine baktı, “Çıkabiliriz doktor bey, saat tam 12 olmuş. Acaba yemekte ne var?” dedi iştahla karnını ovuşturarak.

Şakir hızlıca kalktı sandalyesinden. Vahide’nin kolunu sıkıca tuttu, “Hadi Vahide hadi! Bir an önce çıkalım şu hastaneden. Kafayı yiyeceğim yoksa. Dışarda yeriz.” dedi ve tam kapıdan çıkacakken tavanda asılı duran hastaya döndü, “Sen biz gelene kadar tavandan inme. Dönüşte ilgileneceğim seninle.” diye hastayı tembihledi ve kapıyı sıkıca kapatıp oradan hızlı adımlarla çıktılar.

Doktor gün içinde olanları, özellikle son hastasını düşünerek dalgın dalgın yürüyordu.

Vahide ise yüzündeki şaşkınlığa benzeyen garip gülümsemesiyle etrafa baka baka gidiyordu. Öyle şaşırıp kalmakta da haksız sayılmazdı. Hastanenin içinde büyük bir curcuna vardı. Bir köşede neredeyse bir insan boyutunda olan bir hamamböceği bekliyordu sessizce. Hamamböceğinin birkaç metre ilerisinde elinde elma tutan, Evaston kasabasının en yumuşak kalpli öğretmeni uzun beyaz saçlarını sağ sola savurarak, hamamböceğinin üstüne elindeki elmayı “Yerçekimiii!” diye bağırdıktan sonra attı.

Göz alıcı güneş ışınları hastanenin kirli pencerelerinden içeri süzülüyor, beyaz fayanslarla kaplı duvarlara çarpıp etrafı iyice aydınlatıyordu.

İkilinin adımları yavaşladı. Koridorun sonuna vardıklarında olduğu yerde durdu kaldı Doktor Şakir. Tam önlerinde platin sarısı saçlarının yarısı yanmış ve is içinde kalmış çırılçıplak bedeniyle birlikte tüm ihtişamıyla belirdi, kasabadaki herkesin hayranlık ve iştahla baktığı polis müdürünün güzel kızı. İki omuzunun üstünde de kertenkeleye benzeri, kanatları olan iki hayvan duruyordu. Yedi katlı hastanenin altıncı katındaydılar. Açık olan pencereye yanaştı kız. “Haydi, ejderha git!” dedi ve omuzunda duran ejdarhamsı varlığı dışarı attı. Hemen ardında polis olan babası diz çökmüş yalvarıyordu kızına, onunda pencereden aşağıya atlayacağından korkuyordu. Babası belinden silahını çıkardı. Sulu gözlerle kızına bakarak, “Eğer oradan atlarsan ölürsün. Lütfen yapma! Sen atlarsan bende kendimi vururum.” Dedi.

“Sanırım kasabadaki bizden başka tek aklı başında olan kişi bu. Onun ölmesine izin veremeyiz.” Dedi Vahide.

“Kızın gözlerinde ki kararlılığa bakarsak, ona engel olmamız imkânsız Vahide. Bize babası lazım. Tüm bilgiler onda olabilir. Üstündeki görev elbisesinin altına giydiği yatak pijamasına bakarsak onunda psikolojisi iyice bozulmuş anlaşılan. Sorgulamak kolay olmayacak ama şansımızı bir deneyelim.” Dedi Şakir ve elini hızla cebine atıp piposunu çıkardı.

Vahide daha önce hiç şaşırmadığı kadar şaşırmışa benziyordu. Ağzı açık şekilde Şakir’e baktı, “Doktor bey, siz tütün içmezdiniz ki.” Dedi.

“Kasabada her şey yolunda, herkes normal de bir bu tütün mü anormal geldi sana Vahide. Az önce odamda örümcek adamı muayene ettim.” Dedi ve pipoyu yakıp konuşmasına devam etti, “Bende ilk başta anlam veremedim ama elimi cebime atınca birden bunu buldum. Birde çakmak tabii. Ayrıca bana doktor bey demeyi kes. Ben Şakir H.’yim ve bu sıkıcı kasaba neden bu hale gelmiş çözmek benim işim. Ve tabi ki senin de yardımınla Vahide.” Dedi Şakir. Sanki o da yeni bir role bürünmüş gibiydi.

Şakir polise yaklaştı. Piposunda derin bir nefes çekip polisin yüzüne üfledi. “Neler oluyor burada. Bir fikrin var mı? Çözebilirsek belki kızını kurtarabiliriz.” Dedi.

Polis, bir bacağını pencereden dışarı atmış kızından kafasını bir an olsun ayırmadan Şakir’e cevap vermeye çalıştı. “Sizin haberiniz yok sanırım. Dün gece kasabanın kütüphanesinde yangın çıktı. Hem de ne yangın! Kızım orada ne arıyordu bilmiyorum ama omuzunda iki ejderhayla çıktı alevlerin içinden. Tüm kütüphane ve kitaplar kül oldu, geriye tek bir sayfa bile kalmadı.”

O sırada penceredeki ejderhalı kız avazı çıktığı kadar bağırdı “Ben ilk insanların kraliçesi, Evaston’un koruyucu, ejderhaların anası…” diye bağıra bağıra kendini pencereden aşağı bıraktı. Kimsenin dikkatini çekmedi bu olay, sanki her gün olan sıradan bir olay gibi karşılıyordu tüm kasaba halkı. Bunu gören polis, kızının bu haline dayanamadı ve gözyaşları içinde silahı şakağına dayayıp Şakir’in gözlerinin içine baktı ve bir şeyler mırıldanıp tetiği çekti.

Şakir yavaşça yaklaştı ve ölü polisin sıkıca kavradığı silahı aldı. Vahide’ye ‘beni takip et,’ der gibi bir el işareti yaptı ve koridorun sonundan üst kata çıkan merdivenlere geldi.

O sırada Vahide merdivenin ilk birkaç basamağında yetişti Şakir’e. Vahide neden yukarı teras kata çıktıklarına anlam veremedi. Şakir çok hızlı çıkıyordu merdivenleri. Vahide onda yetişmeye çalışıyordu. Nefes nefese kaldı ikisi de.

“Neden teras kata çıkıyoruz ki?” dedi Vahide, sıcak nefesini Şakir’in yüzüne istemsizce üfleyerek.

Silkinde Şakir. Terasa açılan demir kapıyı tuttu bir eliyle, “İyi bak Vahide, şimdi bu paslı kapıyı açacağım dışarıya iyi bak. Hayatın boyunca hiç böyle bir şey görmemişsindir eminim. Kasabamızda neler olduğunun farkında değil misin? Tüm bu olanlar, bu kargaşa hepsi tek bir şeyi işaret ediyor. Açıyorum, sabırsızlanıyorsun değil mi?” dedi ve Vahide’ye iyice yaklaştı neredeyse dudak dudağa geldiler.

Tam o an da Vahide konuşmaya başladı, “Görmedik mi zaten.” Dedi. Anlamsız, boş ve çok sinirli bir bakış attı Şakir. Vahide devam etti, “Bir kat aşağıda, ejderhaların anası pencereden atlarken dışarıya bakmadın mı hiç, Şakir Hayrolmazgiloğlu! Dışarısının dünden veya bir önceki günden hiçbir farkı yoktu.”

Şakir, Vahide‘ye üstten üstten kibirli gözlerle baktı. Ağzı yüzü garip bir hal aldı ve o kalın tok ses tonuyla Vahide’yi eze eze konuşmaya başladı. “Az önce yaşanması muhtemel şey için kendimden utandım. Sen nasıl bir kafa yapısına sahipsin! Ben ne diyorum sen ne diyorsun. Dışarıyı göreceğiz diyorum, sen bana Evaston’nun koruyucusundan bahsediyorsun. Hem zaten saçını bağlama tarzına bakarak bile senle ilgili her şeyi anlamam lazımdı. Ellerinin bakımına, ayakkabı bağcıklarını bağlama şekline, paçalarının kirli oluşuna bakarak bile senin şöyle bir insan olduğunu söyleyebilirim, iyi dinle; sen…” diye kelimelerini sıralayacağı sırada Vahide elini uzatıp demir kapıyı kolaylıkla açtı.

Hava insanın derisini yakarcasına güneşli, sıcak ve nemliydi. Vahide kısa boyuna rağmen bu sefer o kibirli gözlerle baktı Şakir’e. Haklıydı, hava dünün aynısıydı. Sıcak bir temmuz günü, kaldığı yerden devam ediyordu. Değişen tek şey insanlardı.

Şakir gülümsedi, “Her şey düşündüğüm gibi.” Dedi ve gülümsemesinin ardından kahkaha kattı.

Terastan dışarıyı izlediler. İnsanlar çıldırmış gibiydi. Sanki herkes bir güç elde etmiş veyahut olduklarından farklı bir karaktere bürünmüştü. İlk insanların kraliçesi, ejderhasının sırtında havada süzülüyor, Şakir’in muayene odasına adeta hapsetmeye çalıştığı adam hastanenin dışındaki duvarlara yerçekimiyle alay edercesine tırmanıyor, neredeyse bir insan boyutundaki bir hamamböceği sırtındaki yaranın acısıyla bir kenarda ölmeyi bekliyordu. Elinde asasıyla garip kelimeler söyleyip büyü yapmaya çalışan kasaba okulunun en zeki öğrencisi sayılan Kerem, ejderha ile girdiği savaşı kaybetmiş canlı canlı yanmıştı.

“Sanki herkes kitaptan çıkmış gibi. Herkes birer süper kahraman olmuş.” Dedi Vahide, şaşkın şaşkın insan manzaralarını seyrederken.

“Kesinlikle.” Dedi Şakir ve ekledi, “Polisin bahsettiği yangın. Hani şu dün gece olan. Sanırım herkes yanan kitaplardaki karakterlere dönüştü. Neden ve nasıl olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok çünkü her şey mantık dışı.”

Vahide gülümseyerek baktı Şakir’e konuşulanlardan etkilenmişe benziyordu. Şakir’in koluna girdi, başını omzuna yasladı, “Biz kim olduk peki?” Dedi.

“Süper kahraman diye bir şey yoktur. Varsa bile ben onlardan biri değilim.” Dedi Şakir ve piposunu ateşledi. “Herkes bir karaktere, bir fikre dönüşmüş. Unutmayın Vahide Hanım, filizlendikten sonra bir fikri asla öldüremezsiniz!”

“Çok bariz. Senin kime dönüştüğünü biliyorum ve bende olmam gereken kişi olacağım sanırım. Geçmişinle ilgili sorunlar seni ilgilendirir. Geleceğinle ilgili sorunlar ise benim ayrıcalığımdır, Şakir H!” dedi, Şakir’e gülümseyerek göz kırptı.

“Hadi!” dedi Şakir, “Bu vakayı çözelim. Olayı aydınlığa kavuşturalım. Bu bizim görevimiz.”

Terasın demir korkuluklarına arkalarını dönüp yürümeye başladılar. Terasın diğer ucunda, korkulukların üstüne çıkan yaşlıca bir adam bir şeyler mırıldanıp dışarıyı izliyordu. Çırılçıplak buruşuk bedenini öylece sergileyen yaşlı adam sadece penis bölgesini hastane bahçesindeki elma ağacının yapraklarından oluşturduğu bir şey ile kapatmıştı.

Şakir ile Vahide aşağı inmekten vazgeçip bu adam ile konuşmak için yanına gitmeye karar verdiler.

Terasın en uç tarafında oldukça tehlikeli bir konumdaydı. Yanlışlıkla korkutup, terastan aşağı düşürmemek için parmak uçlarında yürüdüler. Yaşlı adama kulak kabarttılar ama bir şey duyamadılar.

“Sessizce yaklaşıp bir sor bakalım, kimmiş bu adam? Burada ne arıyor?” dedi Şakir. Vahide’yi oraya yönlendirdi.

Vahide, Şakir’in dediklerini harfiyen uyguladı. Konuşmasını bitirir bitirmez Şakir’in yanına geldi. “Kasabamızın en yetenekli marangozu Âdem abiymiş bu yaşlı adam. Hem çıplak hem de arkası dönük olunca tanıyamadık. Buralara ilk kendisinin geldiğini söylüyor. O olmazsa kimse olmazmış. Bu yüzden ona karşı dikkatli olmalıymışız.”

“Kütüphanede kutsal kitaplar var mıydı?” dedi Şakir.

“Evet… Hayır… Emin değilim.” Dedi Vahide.

“Şimdi öğreniriz!” dedi Şakir ve polisten aldığı silahı çıkardı. Korku dolu gözlerle izliyordu Vahide. Şakir’in ne yapacağını sezememişti.

Şakir silahını yaşlı adama doğrulttu. Silahın horozunu kaldırdı ve derin bir nefes aldıktan sonra tetiğe bastı.

SON

Oy kullanabilmek için giriş yapmalısın. Eğer üyeliğin yoksa buradan kayıt olabilirsin.

Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu

İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.

  • Hikaye Temposu Düşük
    Hikaye Temposu Düşük
  • Yavaşla Biraz Dostum!
    Yavaşla Biraz Dostum!
  • Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
    Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
  • Hikaye fikir için fazla kısa
    Hikaye fikir için fazla kısa
  • Hikaye fikir için fazla uzun
    Hikaye fikir için fazla uzun
  • Tam zamanında!
    Tam zamanında!
  • Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
    Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
  • Detay Eksikliği
    Detay Eksikliği
  • Detay Fazlalığı
    Detay Fazlalığı
  • Güzel Ayrıntılar
    Güzel Ayrıntılar
  • Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
    Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
  • Ortalam fikir ama iyi uygulama!
    Ortalam fikir ama iyi uygulama!
  • Bıçak gibi keskin uygulama
    Bıçak gibi keskin uygulama
  • İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
    İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
  • Komik!
    Komik!
  • Güçlü Sembolizim
    Güçlü Sembolizim
  • Kör gözüne parmak
    Kör gözüne parmak
  • Gönderme Bağımlısı
    Gönderme Bağımlısı
  • Sağlam Kökler
    Sağlam Kökler
  • Zamansız
    Zamansız
  • Teknoloji Açıklama Kitapçığı
    Teknoloji Açıklama Kitapçığı
  • Derin ve Canlı Karakterler
    Derin ve Canlı Karakterler
  • Tek Boyutlu karakterler
    Tek Boyutlu karakterler
  • Stereotip Karakterler
    Stereotip Karakterler
  • Seçilmiş Kişi Sendromu
    Seçilmiş Kişi Sendromu
  • Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
    Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
  • Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
    Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
  • İlham verici
    İlham verici
  • Taze Fikir!
    Taze Fikir!
  • Sürükleyici!
    Sürükleyici!
  • Mükemmel bir Yolculuk
    Mükemmel bir Yolculuk
  • Fazla Düz Anlatım!
    Fazla Düz Anlatım!
  • Yaşanabilir Atmosfer!
    Yaşanabilir Atmosfer!
  • Bu Gezegende Yaşam Yok!
    Bu Gezegende Yaşam Yok!
  • Enteresan Burgular/Ayak oyunları
    Enteresan Burgular/Ayak oyunları
  • Fazla Tahmin Edilebilir
    Fazla Tahmin Edilebilir
  • Seri Üretim
    Seri Üretim
  • Tanrının Eli!  Deus Ex Machina
    Tanrının Eli! Deus Ex Machina
  • Umut Vadediyor
    Umut Vadediyor
  • Başyapıt!
    Başyapıt!
  • Kötü Fikir
    Kötü Fikir
  • Yakıt/Fikir Az
    Yakıt/Fikir Az

3 Comments

  1. Reply

    Hikayenin potansiyeli var.Yine ilgin çekici bir konu ve kendini okutturuyor.Fakat hikaye şu haliyle bir hikayenin 1/3 gibi duruyor.

    Olayların sebeplerine bağlı olarak çok kolay bir fantazi sistemi de olabilirmiş. Karakterler güzel ve tanıdık. Bazı karakter tasvirleri (Saç detayları falan) bence diğer olayları tasvir etmemişken biraz gereksiz kalmış.Yani tasvir edilecekse ilginç olayları daha detaylı tasvir etmeyi seçebilirdin bence.

    Bunun dışında umarım hikaye böyle kalmaz ve uzun, bilimkurgu tabanlı bir hikayeye evrilir. Eline sağlık 🙂

  2. Reply

    teşekkürler 🙂

  3. Reply

    Ne anlatmaya çalıştığı belli olamayan amaçsız bir hikaye okumuş gibiyim. Sadece herkes çıldırmış,

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these <abbr title="HyperText Markup Language">HTML</abbr> tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.