“İLK” Bilimkurgu Seçkisi

“İLK” Bilimkurgu Seçkisi

Okuma süresi: 8 dakika

İthaki Yayınları Pangea serisinden çıkan “İlk” Bilimkurgu Seçkisi duyurulduğunda çok sevindim ve siparişini çok düşünmeden verdim. Bilimkurgu hikaye seçkilerine giderek daha fazla rastladığımız şu günlerde biraz daha “iddalı” olması hoşuma gitmişti. Kitabın başlangıcı sayın Bülen Somay’ın detaylı ve güzel ön yazısıyla başlıyor.

“İlk” eleştirim direk kapak tasarımına(haha bakın “ilk” kelime espirisi :)). “İlk” temasını anlatan daha iyi bilimkurgusal fikirler kullanılabilirdi. Kapak kötü değil sadece alternatifleri daha iyi.

Bu muhtemelen klasik bir değerlendirme olmayacak. Siteyi kurarken değerlendirmelerin ölçülebilir olmasını hedeflemiştim. Dolayısıyla hikayelere siteye yüklenmiş gibi yaklaşıp yazarların hikayede iyi yaptıkları ve kötü yaptıkları şeyleri ortaya koymaya çalışacağım. Yazarların isimlerini bilerek yazmadım ,ilgilenen zaten girer bakar biraz yazarın diğer üretimlerinden izole şekilde değerlendirilsin istedim.

Ufak sürpriz bozanlara hazırlıklı olmanız gerekir diye düşünüyorum. Hikayeler üzerinde çok uzun yorumlar olmasa da bana ne hissetirdikleri ve nerede durduklarını değerlendirmek istedim. Hikayeleri okursanız tabi ki yorumlarım çok daha anlamlı olacaktır.

Tüm kitabı değerlendirmem gerekirse hikayeler arasında “bu ne be! böyle hikaye mi olur?” diyebileceğim seviyede kötü veya kalitesiz bir hikaye yok. Dolayısıyla minimum seviyesi gayet yüksek diyebilirim. Öte yandan şaheser klasmanında da bir hikayeye rastlamadım. Sevindiğim noktalardan biri Bülent Bey’in ön yazısını okurken ki kadar korktuğum karamsar bir hikayeler bütünüyle de karşılaşmadım.

İkonların anlamlarına şuradan ulaşabilirsiniz.(Sembol Kütüphanesi) Genel anlamda mavi çerçeveliler pozitif kırmızılar ise negatif ikonlar. Hikayeler direk sitemizde olsaydı bu ikonlarla değerlendirme toplayabilirdi ama yazının haber/değerlendirme niteliğinden ve çok fazla hikayenin bir araya gelmesinden dolayı bu foknsiyon bu yazıda kapalı olacak.

Yeni Hayat Dükkanı:

İlk hikayenin garip bir temposu var. Başlangıçtaki laboratuvarda çok zaman geçiriyoruz ama sonrasında olaylar çok çabuk çözülüyor. Hikaye fikir için kısa kalmış. Olayların gelişmesi için biraz daha zaman(sayfa) istiyormuş gibi duruyor. Birkaç noktada mantık hatası diyebileceğim tutarsızlık var. Hayati bir işlemi gerçekleştirecek iki insanın oturup biraz konuşup “ehh hadi yapalım bari”demesi biraz fazla garip geldi. Şu hayatta kan verecekken bile adamın dedesine kadar araştırıyoruz necidir diye. İyi yazılmış diyebilirim, karakterler gayet iyi ama hızlı toparlanan son kısım ilgimi biraz kaybettirdi.

Hayatımda Gördüğüm En Büyük Brownie

Hayatımda Gördüğüm En Büyük Brownie beni şaşırtan hikayeler arasında. Bilimkurgu öznesinden çok bahsetmiyor ama tüm hikayeyi etkileyen bir konumda bu yüzden günlük yaşam bilimkurgusunu çok iyi veren bir örnek. Biraz daha az bahsetse bilimkurgu bile olmayabilirdi ama olmuş işte,güzel de olmuş :). Karakterler ve motivasyonlar inandırıcı. Akrabalık ilişkilerine bağlı şans eseri bir olay oluyor sonunda, o biraz insanı rahatsız ediyor o kadar. Yoksa kitaptaki en sevdiğim hikayelerden biri oldu. Sürükleyici ve hoş bir temposu var.

Tanrı Yemi

Hikayenin başlaması için biraz beklememiz gerekiyor. Başlangıç biraz düşük tempolu. Fikir güzel sayılır, ölümden döndüreceğim ilk insan Asimov olmasa da ilgi çekici. Yine de hikaye sondan başa güzel bir yolculuk sunuyor. Karakterlerin diyalogları da inandıcı ve güzel. Bu hikayeyi çok iyi bir hikayeden ayıran kısım sonu. Siz değerli okuyucularımıza şu soruyu sormak istiyorum. Düşünün ki Ayı bilimiyle ilgileniyorsunuz, çok özel bir ayının mağarasını buldunuz hiçbir hazırlık yapmadan giriyorsunuz ve ayı size zarar veriyor ve ama siz kaçabiliyorsunuz. Bu durumda Ayıkolog arkadaşımız bu talihsizlik için habersiz ayıyı mı suçlar yoksa kendisini mi? Bence hikaye burada yanlış cevabı veriyor :). O karakterler son anda öyle davranmazlar.

Orbit

İyi niyetli bir hikaye ama birkaç noktada tökezliyor. Başlangıçta gizem kısmı güzel sonrasında olaylar bir anda bize açıklanıyor ve çözülüyor. Ana karakterlerden biri tarafından teknolojinin nasıl kullanıldığı çok didaktik şekilde öğreniyoruz. Çözüm de diğer ana karakter tarafından zembille iniyor. Günümüze güzel göndermeler var youtuberlarla ilgili, o yüzden hoş bir deneme.

Hırsız ile Yakamoz

Yine ilginç bir hikayeyle karşı karşıya kaldım. Karakterler nasıl başladılarsa öyle bitiriyorlar çok bir derinlikleri de yok. Anlatım da baya düz sayılır. Fakat güzel bir dünya kurma denemesi var. Sanki biraz daha bu dünyada kalıp biraz daha etrafa bakmak istiyoruz ama hikaye bitip gidiyor. Alttakiler ve üsttekilerle ilgili bir çok soruyu da açıkta bırakıyor. Bir anlamda güzel ama bir anlamda da eksik o yüzden “umut vadediyor” ikonunu hak ediyor.

TRANS

Bu hikayeyi deneme olarak takdir ediyorum ama uzun ve sıkıcı kalıyor. LBTQ+ üyelerinin durumuna robotlar üzerinden bakmak (ki BK edebiyatında da var örnekleri) hoş bir fikir olabilirdi ama robot ve insan arasında bazı bütünlükler kurulamayınca hikaye biraz boşlukta kalıyor. Bunu yaparken de çok bariz göndermeler yapıyor, belki daha üstü kapalı bir şeyler yazılabilirdi. Düz bir anlatım yanında karakterlerdeki tutarsızlık sonunda benden ne yazık ki geçer bir not alamıyor.

Moral Ölçme ve Değerlendirme Merkezi

Tam içimiz karadı biraz da güldüren bir hikaye olsa dediğimiz anda bu hikaye önümüze çıkıyor. Fikir olarak güzel fakat biraz daha derin işlenebilirmiş. Bu moral ölçüm sistemi nasıl çalışıyor bunu öğrenmek istiyoruz biraz uygulama üzerinden örnekler üzerinde gülmek istiyoruz ama olmuyor. Hikaye biraz direkten dönüyor ve bitiyor. Eğer güzel bir atmosferle de birlikte anlatılsa daha iyi bir sonuç alınabilirmiş. Biraz bizi “keşkede” bırakıyor.

Sonun Ardı

Kitapta öne çıkan hikayelerden biri. Normal dünyadan bilimkurguya ani güzel geçişleri hep sevmişimdir. Anlatım şeklinin de değişmesi çok hoş. Karakterlere çok ısınamadım ama belki de ısınmam istenmiyordu o yüzden bir eksiklik değil. Keşke daha uzun olsaydı dediğim hikayelerden.

İlk Görev

Asimov vari bir makro dünya hikayesi. Kumanda odası, bilim adamlarıyla, toplantı formatıyla biraz seri üretim ürünü gibi geliyor; böyle çok fazla versiyonunu başka hikayelerde okumuşuz gibi. Burada biraz daha iyileştirmeye gidilebilirdi. Öte yandan fikri beğendiğimi söyleyebilirim. Sonunu aslında tahmin ettim, ama bunu çok Asimov okumama bağlıyorum o yüzden bir dezavantaj olarak yazmak adil olmaz :).

Yeşil Mercimeklerin Arasındaki Taşlara

Bir distopya daha, sayın Bülent Somay kitap girişinde bu konuda şaka yapmıyormuş, 🙂 baya çoklar. Otoriter bir toplumdayız. Güzel bir atmosfer yaratılmış ve yaratıcı. Öte yandan bilimkurgu kısmı biraz daha iyi açılabilirmiş ve sanırım bu yüzden bazı tutarsızlıklar olduğunu düşündüm. Günün sonunda bana şu Finlandiya mi nerde kameraya gülmeden sizi içeri sokmayan iğrenç yapay zekâ uygulaması haberini hatırlattı ve mutlu etti.

Sonun İlki

Üstüne bir distopya daha 🙂 .Güzel bir atmosfer ve aslında çok sürükleyici bir hikaye. Tek eksiği biraz fikri fazla kısa kesmiş olması. Mezar soygunlarını yeraltını falan hep fikir olarak sevmişimdir ve zayıf karnımdır. Bunda sanki bütün hikaye bir piramide girmeyi planlıyoruz sonra giriyoruz ve ilk tuzakta ölüyoruz gibi kısa kesilmiş. En sevdiğim hikayelerden biri oldu. Yazık olmuş ama kesinlikle ümit vadediyor.

Kutu

Hikaye düz, tek bir ağızdan anlatımın dezavantajarını yaşıyor.Ama güzel bir dilbilgisi kullanımı var. Onun dışında ortalama bir fikir iyi bir atmosferde yansıtılmış.

Bitmeyen Sevda

Bir zaman döngüsü denemesine rastlamak ilginç olsa da bir çok yönden hikaye ne yazık ki sınıfta kalıyor. Zaman döngüsü fikri pek de ilginç bir şekilde kullanılmıyor. Zaten bir döngü bile gördüğümüz söylenemez, hikaye çok kısa. Muzip bir dil ile yazılmış fakat fikir hikayeyi sonuna kadar götüremiyor. Zaman döngüsünde olmasının tadını okuyucu olarak çıkaramıyoruz.

Esatirül Evvellin

Öncelikle iyi yanlarıyla başlayalım. Hikaye gayet sürükleyici başlıyor. Ortadaki fikir de genel anlamda fena değil ama daha iyi ele alınabilirmiş. Şimdi biraz sert görülebilir ama bence hikaye bir bilimkurgu hikayesi değil. Başındaki “gelecekte yaşayan profesör” kısmını bir kenara koyarsak ki hikayenin yapısına hiçbir şey kattığını düşünmüyorum bir bilimkurgudan bahsetmiyoruz. Bu hikaye çok kolay bir şekilde zamanımızda Mimar sinan üniversitesi edebiyat bölümünde verilen bir felsefe ödevi de olabilirdi. Bilimkurgu olmasının ona kattığı hiçbir nokta yok. Eğer editöryel olarak yazım tahtasına geri dönseydi bence yazar da bu konuda bir şey yapabilirdi. Şansızlık olmuş diyelim.

Semtin Amiyane Diyalektiği

Kişisel bir tercihim olarak bu tür ağdalı yazım tarzı bu tip hikayelerde çok hoşuma gitmez. Öte yandan objektif olarak değerlendirdiğimde hala hikayenin fazla karmaşık olduğunu ve detay fazlalığı içerisinde boğulduğunu düşünüyorum. Karşımızda güzel bir baskıcı distopik dünya var. Hikaye “tanrının eli”(deus ex machina) ile bitiyor keşke karakterlerin yaptıkları bir şeyler ile bitseymiş. Bazı okuyucularımızın favori hikayesi olacağını düşünüyorum fakat bana hitap etmedi.

Hibrit Aşk

Yine gelecekten umut taşıyan bir hikaye. Fikir ortalama, fakat işlenişi güzel. Son kısmı ne yazık ki tahmin edilebilir. Onun dışında reptilian teorilerine göndermeler, bir anlamda üstü kapalı bir göçmen sorununu ele alışı güzel dokunuşlar.

Sofi ile Şuku

Güzel karakterler ve iyi bir atmosfer ile karşı karşıyayız. Star Wars vari bir evrene göndermeler de kabul edilebilir ve güzel. Sonuna kadar okutuyor fakat yine bir deus ex machina sonla karşı karşıyayız. Özellikle çok yönlü ve renkli uzaylı karakterleriyle ön plana çıkıyor. Hikaye idare eder ama daha iyi olabilirdi sonu aceleye geliyor.

Gıcırtı

Minimalist bir komedi. İnsanı gülümsetiyor. Yazım dili rahat ve duru. Fakat fikrin hikayeyi sonuna götürecek kadar iyi olduğunu düşünmüyorum. Biraz fazla fanteziye kaçıyor. Belki bu absürt durumuna mantık süzgecinde yaklaşan bir karakterle karşılaşsaydık, yani imkansıza bilimin imkanlarıyla savaş açan bir karakter ile daha iyi olurdu. Bana şu “love death and robots” dizisindeki buzdolabından buzul çağında yaşayan mikro evren hikayesini hatırlattı.

Rasyonel Aşk

Sonunda postapokalipizimden yine bir adım dışarıya çıkıyoruz ve dijital romantizme dalıyoruz. Hikaye fikir olarak çok ilginç değil ama gerek yazım gerek ele alış olarak güzel. Bu arada bir yerde “200 soruya cevap verdi” diye karakterin ne kadar çok soruya cevap verdiğini anlatmak için abartı yapılmış ama aslında 200 soru bir çöpçatan aplikasyonu için baya düşük bir rakam 🙂 oraya çok güldüm. Karakterin de güzel ve derin olduğunu düşünüyorum. Çok söyleyecek bir şey yok; okuyun zevk alın :).

Aşılanmış Gün

İtiraf etmeliyim bu hikayede zorlandım ve tümünü anladığımı söyleyemem o yüzden yorumlarımı bunun bilincinde değerlendirin. Sanırım bu hikayenin biraz karmaşık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Öte yandan çitin ardında ayrıntılı bir dünya var. Çok detay verilmiş ama çoğu zaman bu detaylar havada kalıyor. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; bir hikayede tüm detayları ve tüm bütünlüğü görmemiz gerektiğini iddia etmiyorum ama burada da biraz fazla etrafa ipucu ve ayrıntı bezenmiş. Hikaye baya mistik, sonuna kadar acaba benim kaçırdığım bir sembolizm falan mı var diye dikkatlice okudum. Hatta bir ara fraksiyonların atom altı parçacıları temsil ettiğini bile düşündüm ama nafile. Neyse umarım benim anladığımdan daha çok şey anlar ve daha çok zevk alırsınız.

Koltuk ve Racon

Güzel başlayan ama sonradan pek de açılmayan bir hikaye. Hikaye fikri güzel ama hikaye bitiminde fikrin yetersiz kaldığını fark ediyorsunuz. Sağlam kökleri olduğu doğru gelecekte bir bilgisayar oyunu bağımlılığından bahsediyor ve böyle karanlık bir ortamdan mafya vari tipler tek oyun oynayabildiğin, karakterlerini seçemediğin ve 1980’ler Türkiye’sine gittiğin bir oyuna seni davet ediyorlar. Karakterlerin oyuna bağımlılığından da bir uyuşturucu satıcısı gibi gizli gizli zevk alıyorlar. Hmm ne olabilir diye düşündüm. Acaba bu çok oyunculu oyun 1980deki sağ sol çatışmalarına açılan bir boyut zaman geçidi ve karakterler aslında bu çatışmayı kızdırarak anne ve babalarının makus talihlerine kazıklar çakıp bilinçsizce eğleniyor ve bunu hikayenin bir anında bir yerde fark mı edecekler? Gerçekten bu aklımdan geçti ama yoo hayır baya normal korsan bir internet kafeymiş olay 😀 biraz hayal kırıklığına uğradım. Yine de benim için ilham verici oldu.

SONUÇ

Kitaptan genel olarak zevk aldığımı belirtmeliyim. İnsanların bir sürü şeyi ne kadar değişik şekillerde ele alabileceğini görmek çok hoş. Bilimkurgu edebiyatımızın da hala gidecek yolu olsa da “oha robot mu?” basitliğinden sıyrıldığını görmek de hoş. Belki pandemi olmayan bir yıl daha umut dolu hikayelerle karşılaşırız. Herkese zaman ayırıp ,risk alıp hikayelerini gönderdikleri için özellikle teşekkür ediyorum. Umarım kişisel çıkarımlarımı okur ve biraz güler ve biraz bir çıkarım yaparsınız. Kimbilir belki bir dahaki hikayeniz daha iyi olduğunda çorbada çok az da olsa tuzum olmuş olur.

Sevgilerle

Burak Katipoğlu

3 Comments

  1. Reply

    Çok farklı hikayeler varmış belli ki, brownieyi okuyacağım.

    teşekkürler.

  2. Reply

    bu kitabi yazar arkadasim Afsin Kum imzali olarak hediye etti. Simdiye kadar 6-7 oyku okudum ve bir tanesi haric hepsi cok iyiydi. O bir tanesi de buyuk ihtimal karambole geldi yani tam konsantre olmadan okudum.
    Kitabin bir kotu tarafi oykulerin hemen bitiyor olusu. Her bir oykuden bir roman cikar. Oyle olsaydi her hikayenin romanini okumak isterdim. Tabi bu da kolay degil. O zaman da keske oyku olarak kalsaymis diyebilirdim. Acikcasi cok ince bir cizgi var ve bu tutturuldugunda roman, tutturulamayacaksa o zaman oyku olarak kalmali.

    • Reply

      Politika yapma en beğendiğin 3 hikayeyi söyle 😀

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these <abbr title="HyperText Markup Language">HTML</abbr> tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.