KUGELBLİTZ
İsmimin söylemesiyle açtım gözlerimi. “Aktan bey, Aktan bey…”
Neredeydim ben?
Etrafta parlayan ışık gözlerimi kamaştırdı. Hafif hafif aralamaya çalıştım, hemen önümde göz ucuyla görmeye çalıştığım, yer yer pas tutmuş demir parmaklıklar dikkatimi çekti. Kalkmaya çalıştığım sırada kafamı tepemde bulunan demirlere çarptım. Sanırım bir kafesin içindeydim. Ses hala yankılanıyordu “Aktan bey… Aktan bey…” kafamı sese doğru yönelttim. Kimdi bu? Tanıyordum sanırım. Boş gözlerle aktım ona; beline kadar uzanan kirli, dağınık kumral saçları, alev gibi kıpkırmızı dudakları ve müthiş vücudu ilk dikkatimi çeken oldu. İnsanı çılgına çeviren göğüsleri dimdik bana bakıyordu. Ve beli o kadar inceydi ki sanki tutmaya çalışsam kırılacak gibi. Onu tanıyordum sanki. Bakışlarım niyetini belli etmeye mi başladı? Ve çıplak teni… Sahi neden çıplaktı? Adımı söylemeye devam etti. Çok yakından tanıyordum onu hatırlar gibiyim ama çıplak görüntüsü aklımı almış gibiydi.
“Sen neden çıplaksın.” Dedim iştahla bakarak. Gözlerim yerlerinden çıkacak kadar büyümüştü.
“Kendinize gelin Aktan Bey. Benim, asistanınız Tunay.” Dedi gülümsemeye çalışarak. Neden gülümsüyordu. Sırtını gördüm yara içindeydi ve kan vardı kafesinin içinde. Kurumuş kanın üzerinde dalgalar halinde yayılmış kusmuğa benzeyen şeylerin kokusu irrite etti beni. Dikkatimi burnumu sızlatan iğrenç koku ve güzel vücudundan çok bulunduğumuz konum çekmeye başladı. Sahi neredeydik ve burada ne işimiz vardı?
“Aktan Bey sizde çırılçıplaksınız, aynı durumdayız, aynı havayı soluyor ve aynı eziyeti çekiyoruz lütfen benden kopmayın.” Sesinin tonu geçmişi hatırlatmıştı bana. Bilim adına çalışan bir adamdım ben ve o da asistanımdı, haklıydı. Gözlerimi kendi vücuduma çevirdim, çıplaktım ve çok zayıflamış görünüyordum. En son ne zaman bir şeyler yemiştim?
“Onlar gelmeden buradan kaçmamız gerek.” Onlar mı? Kimdi onlar? Meraklı gözlerle hem etrafı inceliyor hem de Tunay’ı dinliyordum. Her yer laboratuvar tüpleri ve keskin bıçaklarla doluydu. Bembeyaz fayans benzeri yapılar tepedeki ışığı her yere yansıtıyordu. Kafamı tekrar asistanıma çevirdim. “Aktan bey, kendi laboratuvarınızda yaptığınız deneyi hatırlıyor musunuz? ‘Kugelbiltz’ adında bir teoriyi, kanıtlanamamış bir efsaneyi deniyordunuz. Ve başardınız sizi tebrik etmek istiyorum. Fakat yarattığınız kara delik bizi buraya, bu evrene getirdi.” Artık dikkatimi Tunay’ın sözlerinden başka hiçbir şey dağıtamazdı. Tüm benliğimle dinlemeye devam ettim. “Burası dünyamızdan tamamen farklı, bu dünyada egemen tür insanlık değil fareler!” Benim gözlerimden şaşkınlık, onun gözlerinden gözyaşı akıyordu. ‘Fare’ derken konuşmakta zorlandı, kelimeleri adeta yuttu içinde. Görmeyi bırak, adlarını bile duymak istemiyor gibiydi. Ne demekti tüm bunlar. Benim yapmaya çalıştığım sadece bir deneydi, sadece bir kuramı test etmek, adımı duyurup ödüller almaktı. Tunay onların neler yaptığından bahsetmek istemiyordu sanırım, adlarını söylediğinde gözlerinde ki ışıltı kayboldu. Zar zor konuşmaya çalışarak, çatallaşmış ses tonuyla devam etti , “biz burada hala maymun olarak kaldık. Ne zekâmız ne de vücutlarımız ilerleme kaydetti. Evrimsel olarak fareler bizi geçmiş ve onla da kalmayıp bizim gelişmemizi medeniyet olmamızı engellemişler. Fakat onlar bunların hiçbirinin farkında değil. Bizim konuşmalarımızı anlamıyorlar. Çığlıklarımızı duymuyorlar. Bizi incelemeye aldı fare medeniyeti, birer denek olduk. Onlara göre inceleme, deney, bize göre, bana göre işkence! Türlü türlü deneyler yaptılar, acı çektirdiler, işkence ettiler. Türümüzü anlama ve kendi türlerini geliştirmeye çalıştılar kendilerine göre! Kaçmamız gerek. Yoksa burada ölüp gideceğiz.”
Onayladım Tunay’ı, kafamı öne arkaya hafifçe sallayarak. Kaçacaktık ama nasıl? Bir plan yapmış mıydı? Ne de olsa ikimiz birlikte bedenen burada olsak ta onun bilinci benden daha önce açıktı. Etrafı incelemeye koyuldum. Her ihtimale karşı bir planım olmalıydı. Küçük kafeslerimiz yerde öylece duruyordu. Kafesten çıkabilirsek eğer yukarıda televizyona benzeyen aletin hemen arkasında ufak bir pencere vardı, oradan kaçabilirdik. Düşünceler eşliğinde sakince beklemeye başladım.
Gittikçe yaklaşan ince, tiz bir ses duydum. Birileri geliyor olmalıydı. Laboratuvar kapısının kolu yavaşça açıldı. Bu ne ilginç bir manzaraydı böyle! Evrim bilimciler için hayatlarında görebilecekleri en muhteşem şey, fakat diğer insanlar için canavardan farksızlar. Tunay haklıydı bunlar gerçekten fare. Vücutları bildiğimiz farelere göre daha gelişmiş, tüy sayılarında gözle görülür bir azalma olmuş ve kafaları da epey büyümüş.
Tüyleri beyaza yakın olan fare elindeki bardağı bir kenara bırakıp televizyonu açtı. Sanki her medeniyet televizyon benzeri bir iletişim aracı kullanmak zorundaydı. Göz göze geldik. Kıpkırmızı gözler! Dehşete düştüm. Korktum. Bir şeyler mırıldandı ve güldü. İki fare sandalyelerine oturup televizyona bakmaya başladılar.
“Maymunlara yapılan eziyetler son bulsun.” Dedi kanaldaki tüyleri tamamen yolunmuş bir fare, “onlar bizim dostumuz, arkadaşımız. Neden onlara böyle çirkince davranıyoruz. Zekâ seviyelerinin bizden aşağıda olmaları, bizlerin üstün ırk olup, onların her anlamda bizden aşağıda kalmış olmaları onlara istediğimiz gibi davranmamız anlamına gelmez. Buradan Dünya Başkanına sesleniyorum; lütfen bunun önüne geçelim.” Bu da neydi böyle! Diye bağırdım. Sesim içeride öyle bir yakılandı ki tüm kafalar bana çevrildi. Tunay eliyle sus işareti yaptı bana. Kırmızı gözler üzerimdeydi, elindeki bardağı üzerime fırlattı büyük bir hırsla. Kahve benzeri bir şeydi sanırım. Vücudum yanık içinde kaldı, bir çığlıkta o zaman attım ve sonunda susmak zorunda kaldım. “Şimdi bize ulaşan bazı görüntüleri yayınlayacağız.” Dedi kanal spikeri. Hayatımda hiç bu kadar dehşete düşmemiştim, bizim türümüz, dünyanın hâkimi olan insanlık öyle bir hal almıştı ki daha fazla bakamadım; kimimiz fareler tarafında vahşice tecavüze uğramış, kimimiz işkence edilerek öldürülmüş, kimimiz ormanda sadece farelere zevk vermek için silahlarla öldürülmüş, kimimiz evlerde beslenen ev hayvanı olmuşuz, bizi biz yapan tüm benliğimiz elimizden alınmış. Sadece onların istediği eşlerle çiftleşmiş, onlardan artakalan yemeklerle beslenmişiz…
Kahkahalar içinde televizyonu kapattılar. “4D2A uyanmış, bugün bundan başlayalım.” Dedi farelerden biri. Bana isim bile vermişlerdi. Kafesimin kilidini açtılar, ellerimi kelepçeyle bağlayıp, ikisi birlikte kaldırıp masaya attılar. Cenin pozisyonunda, çırılçıplak halde soğuk metal masaya yattım. Üzerime kahve atan fare yaklaştı iyice bana, gözbebekleri büyümüştü. Ne yapacaklardı bana? Tunay’ın korktuğu, söylemek istemediği şey neydi? Uzun tırnaklı elleriyle bana dokunmaya başladı. Vücudumu keskin tırnaklarıyla çizip, kan içinde bıraktı. Hastalıklı nefesini yüzümde hissettim. Penisi tenimde öylece dolaşmaya başladı. Hayatımda yaşadığım tüm korkulardan daha büyük bir korkuydu! Buna izin veremezdim. Kaçmayı başarabilsem ne yapacaktım. Burası iğrençliklerle dolu, yaşanmaz bir gezegendi. Kendi dünyamı özledim! Güzel, merhametli, iyiliksever dünyamı!
Kafamı çevirdiğim esnada, masanın kenarında ki bisturi gözüme çarptı. Bir manevrayla dönüp kelepçeli ellerimle kavradım ve fareye doğru rastgele sallamaya başladım. O da kan içinde kalıp acı içinde bağırdı. Yüzüme öyle bir vurdu ki, paramparça olmuştum sanki. Elimden bisturiyi alıp vücuduma saplamaya başladı. Belki de kurtulmuştum. Tunay dehşetle beni izliyordu. Önce televizyonun arkasında ki pencereye baktım, hemen ardından Tunay ile göz göze geldim.
Acı çekmek umurumda değildi. Fare Tunay’a bakıp öfkeyle kafasını salladıktan sonra son darbeyi göğsüme, kalbime indirdi.
SON
Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu
İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.- Hikaye Temposu Düşük
- Yavaşla Biraz Dostum!
- Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
- Hikaye fikir için fazla kısa
- Hikaye fikir için fazla uzun
- Tam zamanında!
- Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
- Detay Eksikliği
- Detay Fazlalığı
- Güzel Ayrıntılar
- Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
- Ortalam fikir ama iyi uygulama!
- Bıçak gibi keskin uygulama
- İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
- Komik!
- Güçlü Sembolizim
- Kör gözüne parmak
- Gönderme Bağımlısı
- Sağlam Kökler
- Zamansız
- Teknoloji Açıklama Kitapçığı
- Derin ve Canlı Karakterler
- Tek Boyutlu karakterler
- Stereotip Karakterler
- Seçilmiş Kişi Sendromu
- Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
- Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
- İlham verici
- Taze Fikir!
- Sürükleyici!
- Mükemmel bir Yolculuk
- Fazla Düz Anlatım!
- Yaşanabilir Atmosfer!
- Bu Gezegende Yaşam Yok!
- Enteresan Burgular/Ayak oyunları
- Fazla Tahmin Edilebilir
- Seri Üretim
- Tanrının Eli! Deus Ex Machina
- Umut Vadediyor
- Başyapıt!
- Kötü Fikir
- Yakıt/Fikir Az
Burak K
İlk olarak gerçekliğin ters düz edildiği hikayeleri severim o yüzden bu hikayeye de otomatik olarak sempati besledim.
Baştaki çıplak uyanınca adamın bulunduğu ortama bakmadan seks düşünmesi beni güldürdü. Belki gerçekten böyle bir olay olsa karakterlerin durumlarıyla tutarlı değil ama yine de komik. Biraz fazla klasik olduğunu düşündüm ilkin. Roller yer değiştirseydi yani kadın doktor ana karakter de onun asistanı olsaydı nasıl bir konuşma yazardım diye düşündüm.
Fareler “büyük fareden” biraz öteye geçebilirmiş. Fareler evrim sonucu ayaklarını da elleri kadar iyi kullanabilirlerdi veya kuyruk onların kültüründe başka bir şeye evrilebilirdi. Yani bu konuda okuyucu biraz daha detay ve ilginçlik bekleyebilir bunun içinde alan var.
Hikayede beni rahatsız eden ayrıntı insanların “farece” konuşan televizyondan her şeyi eksiksiz anlıyor gibi oluşları :).Bu daha flu ve yarım yamalak çıkarımlara dayalı olarak anlatılabilirdi diye düşünüyorum. İnsanların yabancı bir ortamda her şeyi anlamaları beklenemez.
Sonuyla ilgili olarak genelde vahşet çok sevemem ama burada beni rahatsız etmedi. Fakat hikayede insanların başka bir boyuttan geldikleri için bildikleri bir şeyi kullanmalarını beklerdim. Fareler açısında olan şey yakaladıkları iki insan örneğinin aniden vahşileşerek kendilerini bıçaklaması ise bu biraz garip. Şöyle düşünelim biz de ne yazık ki gorilleri alıp kafeslere tıkıyoruz ama genelde neler yapabilecekleri hakkında bir fikrimiz var ve önlemlerini alıyoruz. Bu durumda da Fare doktorların bunu yapıyor olduğunu düşünürdüm. Fakat burada ana karakter üniversitede öğrendiği kendini koruma derslerinden bir ikisini hatırlayıp bir açıklık yaratsaydı mesela ve saldırıya böyle başlasaydı tastamam olurdu :).Böylece hem insanların başka bir boyuttan gelmesinin avantajı ortaya çıkardı hem de sondaki arbede daha mantıklı açıklanırdı.
Hikayenin genel ön plana çıkan kısmı ilham verici olması. Dört dakikalık zamanı içerisinde dolu bir hikaye. Bence biraz daha uzun bir hikaye örgüsünü hak ediyormuş. Ama güzel bir deneme umarım ileride daha uzunlarına da ilham verir.