Kıllı Yumurta

Kıllı Yumurta

Okuma süresi: 18 dakika

Sabahın erken saatlerinde titreyen yatak Jale’nin okula gitme zamanı geldiğini hatırlatıyor ve üretici tarafından sevimli bulunan melodiyi giderek daha yüksek bir sesle kulağına yönlendiriyordu.Babası Tevfik içeride çoktan oturmuş otomatik ev tarafından hazırlanmış kahvaltıyı ağzına götürüyordu, birazdan evdeki sanal kompartımana geçerek “işe” gidecekti.

Jale’nin annesi Mefkure henüz arındırma odasından çıkabilecek durumda değildi. Kısa süreli bir şehir dışı seyahati sebebiyle daha tam 22.5 saat arındırma bölmesinde kalması gerekiyordu.Mefkure standart yatakta yatmayı sevmiyordu; Tevfik ile uyudukların yatak hem daha rahat hem de sanki vücudunun hatlarına daha iyi uyum sağlıyordu. Aynı malzemeden yapılsa da her akıllı malzemenin kullanıcısı ile geçirdiği zaman bağlı olarak uyumunu artırıyordu.Tabi misafir yatağı herkese uyum sağlamak gibi ütopik bir hedefi çoktan bırakmıştı.

Bu konforsuzlukların canını sıkmasına izin vermeyip kalktı ve buğulu duvara dokundu ve şeffaf hale getirdi.Karşısında ağzına enerji barlarını iştahla sokuşturmakta olan Tevfik’e gülümsedi ve ayağa kalktı. Tevfik biraz utanmışcasına ağza sokuşturma işlemini yavaşlattı ve gülümsedi.

“Sadece bir gün daha artık çoğu gitti azı kaldı hayatım!” dedi.

“Evet evet napalım ilk defa karantinada değiliz sonuçta.Biyolog olmanın da bir bedeli var.Birilerini aşağı tabakalara inip bakteri kültürlerini toplaması gerekiyor”

“Yahu bu otomatonlar yapamıyor mu bunu artık? Keşke eski usül bankacı olsaydın…O zaman hiç yataktan çıkman bile gerekmezdi ”hınzırca gülümsedi.

“Yine mi bu bankacı muhabbeti”dedi huysuzca sabah kıyafetlerindeki Mustafa Bey. Mustafa bey yetmişlerinde olmasına rağmen gür kıraç saçları ve sakalları olan, Mefkurenin onlarla birlikte yaşayan babasıydı.Gelip Tevfik’in yanına oturdu ve kendi tabağına enerji barlarından birini koydu.İkiside iş üstünde yakalanmış gençler gibi gözlerinin öne doğru eğdiler.

“Günaydın Mustafa” “Günaydın Baba”

“Günaydın…bu akşam kötü uyudum ya şu sanırım hava filtrelerine bir daha baktırsan iyi olacak Tevfik temiz gibi değil, hava böyle bir bayat”

“Baba sen de biliyorsun artık merkezi filtre kullanıyoruz, sizi bireysel filtreleriniz geçmişte kaldı,kimse kullanmıyor artık onları.”

“Olsun oğlum sen yine de bir baktır.Valla çok tır tır ses geliyor geceleri yahu.Böyle olmaması lazım”

Tevfik gözlerini yuvarlayarak Mefkure’ye baktı ve onu güldürmeyi başardı.

“Neyse hepinizi neşelendirecek bir şey biliyorum, Özel şefin mutfağından rafadan yumurta tarifi ve bir düğmeye basıyoruz …ve” bu sırada önündeki arayüzden tarifi seçmiş olan hevesli aşçı arka tarafta çalışan iki robotik elin kontrolünü almıştı.Yumurtaları dış katmandaki kıllarından ayırıyordu. “Hmm çiftlikten taze taze gelmiş bakın”.Tevfik ,Mustafa Bey ve Mefkure şefaf hazneden içeri bakıp yumurtaların detaylı içlerinin ayrılmasını izlerken arkadan onlara bir ses daha eklendi.

“Iyyy yine mi yumurta ya…” Jale gözleri mahmur onlara bakıyordu.Mustafa Bey’in yüzü torununu görünce aydınlandı.

“Jale bak ama ne güzel desenleri var yumurtaların bu seferki atom altı parçacıklar gibi daire daire..”

“Göz gibi diyemedin mi yani” diye somurttu Mustafa Bey.Yumurtanın üstündeki tavuskuşu tüyü gibi olan desenleri kastediyordu. Bazı insanların tüylerin desenlerinden bir yumurtanın lezzetinin bile değiştiğini iddia ediyorlardı.

“Ama bunları konuşmuştuk Mustafa Bey, Jalenin gelişimi için yararlı şeylere olan benzetmeler gerekli.Jale gözün neye benzediğini zaten biliyor”.

“Ben yemiycem hep içinde kıl çıkıyor, kıldan nefret ediyorum!”

“Aa hadi ama istatistik olarak sadece %7.3 oranında kıl çıkabilir çoook eskiden biz ilk Mefkure ile evlenip evimize taşındığımızda bu oran %15.3 idi düşün. Neredeyse iki katı! Kendini şanslı hissetmelisin”

“Evet sağlıklı büyümen için bazı şeylere katlanmamız lazım hayatım.” dedi annesi.

“Boşver ben de kıllı sevmiyorum aslında nerdeeee o eski yumurtalar…” diye fısıldadı Mustafa Bey torununa. İkisi de göz göze geldiler ve gülümsediler.

Mefkurenin yemek bölmesinde hazırlanmış yumurtalar çoktan çıkıyordu bile. “Bak annenikinde biraz kıl var dolayısıyla seninkinde kıl olmaması lazım artık istatistiksel olarak” dedi Tevfik ve tabi ki Jale ve Mustafa Beyin yumurtalarında da uzun siyah bir kıl çıkmıştı.

“Bu gün belki şansınız başka şekilde yaver gider napalım”dedi önlerindeki yumurtaların bakarak.Biraz keyifsizce yemeğe koyulan ikili bunları yaparken Tevfik Bey bulaşıkları öldürücü ışın haznesine koymuş 5 saatlik programı çalıştırmıştı bile.

“Şimdi işe gitmem lazım biliyorsun güve çiftlikleri kendi kendilerini inşa etmiyorlar.” böyle diyerek sağ haznedeki bölmeye geçti ve hafif bir jelimsi yapıya kendin gömüverdi.Sekiz saatlik mesaisi başlamış ve sanal toplantı merkezlerinde meslektaşlarıyla görüşmelere tam hızla girmişti.

Dedesi Jale’yi hazırlamış okul için sanal poduna yerleştirirken “Öğlen yemeğinde görüşürüz”diyerek gülümsedi.

“Ben gitmek istemiyorum,kendi kendime öğrenicem”.

“Aaa yine mi bu noldu sana böyle bu aralar. Hem bugün tarih yok mu,sen seversin hani?”

“Kısa süreli tartışma dersleri var tarih dersinde…” sustu,gözleriyle dedesine yalvardı ama yaşlı adam biraz yalandan kaşlarını çatarak neşeli bir tonda “yarın bakarız tamam mı hem annen de bu tarafa geçmiş olur.”

Akşam olmuş herkes jelimsi podlarından çıkmıştı.Mefkure’nin öbür tarafa geçmesine sadece 10 saat kalmıştı bu sırada sanal ortamda evin alışverişini ve bir kaç küçük işi halletmiş, yapılması gereken konuşmalarını aradan çıkarmıştı.

Jale’yi okuldan alan tabi ki dedesi oldu.Yaşlı adam evde kaldığı sürece sıkılıyor ve çıktığı mevcut sanal dünya turları da ona pek bir şey katmıyordu.Kendisi belki “verimli jenerasyon” diye bilinen Tevfik ve Mefkure’nin de içinde bulunduğu “yararlılık bağımlısı” bu gruba pek girmiyordu pek ama yine de arada sırada işe yarar hissetmek ve torunuyla zaman geçirmek iyi hissettiriyordu.

“Selam güzellik,eee düşündüğün kadar kötü geçmedi sanırım okul”

Jale “Geçmedi şükür, bu günü de atlattım. Bu gün tartışma grubu yoktu o yüzden tarih öğrendik.İlk kuş katastrofunu.Sen bunları gördün mü dede?”

“Aslında evet,bunlar çok kısa zamanda gerçekleşti.Tam da ekokatastrofun 5. yılında falandık…”

“Tavuk diye bir şeyden çok fazla ölmüş dede öyle dedi öğretmenimiz.”

“Küçük kuzum o zamana kadar işe yaramadığını düşündüğümüz tüm canlılar nerdeyse nesli tükenmiş haldeydi.Sadece tarım hayvanları vardı.Ölebilecek bir tek o kalmıştı yani.Bundan hiç bahsetmiyorlar mı?” Mustafa bey hüzünlendi.Aynı tas aynı hamam diye düşündü.Bu diğer “işe yaramaz” canlılara karşı olan kör inatları şimdi insanlığın olduğu bu garip noktaya gelmesine yol açmamış mıydı?

Tevfik konuşmaya kulak misafiri olmuştu,kendisi de tam bir tarih meraklısı olduğu için dede ile torununun arasına girmekte sakınca görmedi;

“Deden o sıralarda rüzgar türbinleri dizayn eden bir mühendisti.Rüzgar yüklerinin hesaplıyordu ama sanırım o sırada kimse bir türbin dikemedi.Bizim otuduğumuz bu binaları tasarlıyorlardı.”

Jale’nin dedesi sahne ışığının çalınmasından hiç hoşlanmazdı.Mustafa Bey Tevfik’in sözünü kesti ve devam etti.

“Biliyorsun size sınıfta öğretmişlerdir virüsün nasıl çıktığını en önemli şey”

“Doğaya verdiğimiz tahribattan sonra ortaya çıkan virüs insana kenetlendi ve DeNeHA yapısının bir parçası oldu”dedi Jale

“DNA Jaleciğim, DNA diyoruz” diye Tevfik düzelti.Mustafa Bey’in kızgın bakışları bir dahaki cümleyi başlatamamasına neden oldu.

“DeneHa evet ,virüsü ne yapsak yenemedik.Havadan bulaştığını fark ettiğimizde zaten küresel ısınma, atmosferde burgaçlara ve garip rüzgar sistemlerine sebep olmuştu zaten.Bak şu göstergelere Jale”

Dokunarak şu anda evin etrafından geçen rüzgar ve sıcaklık verileri basit 3 boyutlu bir modele yansıdı.

“Bu taraf şu anda soğuk iken şu tarafta aşırı rüzgar ve toz var.Hepsi de evimizin etrafına.Evimiz dayanıklı çünkü benim gibi mühendisler çok emek verdiler ama mevcut türbinler ve sistemler taşınan büyük parçalara ve bu daha hareketli dünyaya adapte olamadılar.Tektonik plakalar da harekete geçtiğinden yeraltında da çok bir şey yok; bir kaç yeraltı atom reaktörümüz var ama o kadar.”

Jale iki adamın kendisine bocaladığı bilgiyi sünger gibi çekiyordu. Babası devam etti;

“Sonunda Jaleciğim virüsün sadece alt atmosferde olduğunu fark edip bu dikey binaları inşa etmeye giriştik.Eğer bizim gibi yeterince yukarıda oturuyorsan artık çok az kişi hasta oluyor.Ne yazık ki bizden şansız olanlar alt katlarda oturmak zorunda onların hava filtrelerinde çok daha fazla…”

Mustafa Bey yine Tevfik’i durdurdu.Yaşamın acımasızlığı hakkında bu kadar şeyi bir anda öğrenmesine gerek yoktu.

“Hadi Jale bu kadar yeter sonrasını yemekte konuşuruz.Annen bak karşıda sıkılıyor eminim seni ne özlemiştir,bir göster kendini bakalım.”

Tevfik bir anda kendine gelince Mustafa’nın ne yapmak istediğini anladı ve minnettar hisseti. Bazen kızının kaç yaşında olduğunu unutuyordu; Mustafa Bey’in jenerasyonu son birbirine temasla yaşayan insanlar oldukları için bazen bu çocuk yetiştirme konusunda gerçekten daha mantıklı kararlar verebiliyordu;çocuk yetiştirmenin içeriği Mefkure ile karar verdiklerinde aldıkları 500 saatlik sanal eğitimden çok daha fazlasıydı.

Mefkure evdeki yemek kısmını programlamış, karantina haznesini şefalaştırmış masadaki yerini almıştı bile.Kızını görünce uzaktan bir öpücük yolladı.Hava dışarıda kararıyor olmalıydı karşı binanın alt tabakaları şimdiden sisden gözükmüyordu.

“Lanet olası kaçaklar,bak yukarıya doğru tırmanmaya başlamışlar” diye sövdü Mustafa Bey dışarı bakarak. “Şuna bak şuna karşıki duvarda yine güveleri kaçıracak” diye eliyle gösterdi.Karşı duvarda bir metreye yakın 6 bacaklı bir yaratık bir sağ bir sola doğru yukarı tırmanıyordu.

“Amaaan bırak baba, birkaç hamam böceğinden korkmazlar onlar,bunlar da yaşamın bir parçası”

“Sen buna doğa mı diyorsun, hep böyle yapıyorlar o haşereler sıcağı seviyorlar bu sisli ortamı değil,doğaları eskiden buydu”

Jale hızlıca masaya oturdu.Yemeği önündeydi ama belli ki bugün enerji barlarını emmek masadaki ilk planı değildi.

“Eee bana tarih anlatacaktın dede”

“Ehmm evet ilk önce yemeğini ye ondan sonra”.Bu basit zaman kazanma taktikleri ile nasıl olsa Mefkure’yi yetiştirmişti Jale’yi de yetiştirebilirdi. Jale yeşil sebze barını adeta ısırmadan emerken Mustafa Bey hafızasını tazelemek için zaman bulmuştu.

“Sonrasında global ısınma ile etraftaki binalar teker teker zarar görmeye başladılar.Yer altına bazı şeyleri taşıyabildik ama yüksek rüzgarla taşınan mikro meteoritler ne rüzgar türbini ne güneş paneli ne de bağlantı hatlarını bırakıyordu. Alt kademeler hava ile taşınan virüs zaten belli bir zaman bizi evlere hapsetmiş ve belli teknolojilerin gelişmesine yol açmıştı.Yüksek karbondioksit oranları yeşil bitkilere hiç iyi gelmemişti. Genetikçiler sayesinde bazı sebze ve meyveleri yapay ışık ile yeraltında yetiştirebilir hale gelmiştik fakat bu sadece insanın ihtiyacının küçük bir kısmın karşılıyordu.”

“Peki kuşlar ,hani uçuyorlarmış! Sen hiç gördün mü?”

“Evet Jale çocukluğumda tek tük kalmıştılar orda şurda; birkaç kez havada gördüğüm oldu”

“Sonra ne oldu?”

“Sonrasında…tavuk diye bir alt türleri vardı işte, insanlar ondan yumurta alıp yiyorlardı.Erken dönem genetikçileri hep daha verimli olsun diye genetiklerini körelttiler ve onları küçük yerlerde tutular.Sonra beklenmedik bir şey oldu.Tavukların gen havuzu o kadar azaldı ki tür bir genetik çökmeye uğradı.Jale sanki güzel bir resim çizmek istiyorsun ama çok az renkli kalemin varmış gibi düşün. Çiziyoruz çiziyoruz hep aynı hayvanı hep aynı renklerle çizmek zorunda kaldık bu da sıkıcı ve sıradan oldu.”

“Ama bizim hala kalemimiz ve yumurtamız vaaaar!”

“Haklısın zeki şey!Deden şimdi hikayesine devam edebilirse anlatıcak.” dedi tatlı sitemkar ses tonuyla.

Tevfik biraz üzgünce sırıttı.Kayınpederinin bazen Jalenin sadece kalemleri sanal ortamda gördüğünü hatırlamadığını düşündü.

“Sonrasında hep aynı tavuk oldugu için bir yerde hastalandılar ve nesilleri tükenmek üzereydi.Renkli kalemlerini bitirdiğimiz diğer inekleri, keçileri ve diğer çiftlik hayvanlarını kapalı alanlarda uzun süre tutamayacağımız da ortaya çıkmıştı. Diğer hayvanların çoğu çoktan soyları tükendiği için elde kalan canlılar ile birleştirmeye karar verdiler.”

“Kediler!” diye heyecanlandı Jale. Jale daha önce hiçbir hayvanı “canlı” görmemişti.

“Evet kediler.Zavallı köpekler evde kalmak için uygun olmadığın için onlardan vazgeçen insanlık kedilere sıkı sıkıya sarılmış ve genetiklerini de korumuştu. Şimdi düşünüyorum da doğru mu yaptık acaba zavallı kediler….”

Konunun amacından saptığını ve nostaji ile “zaman” kaybettiklerini düşünüyor olacaklar ki Mefkure öteki kısımdan biraz boğuk bir sesle de olsa en yakındaki hoparlörden konuya devam etti.;

“Evet Jale hem kediler hem de şu dededinin gösterdiği tırmanan dev hamam böceklerine inekler ile birleşitirerek süt ve et ihtiyacımızı karşılayabileceğimizi düşündük.Doğaya salınan bu yaratıklar da hem sağlam kabuklarında yedikleri malzemeleri yeniden depoluyor ve hammaddeye çeviriyor hem de sütlerinden ve etlerinden yararlanıyoruz.”

“Bir de büyük güveler var onlar da enerji üretiyor değil mi?”

“Aferin Jale evet onların da genetikleri bitkiler ile birleştirilmeye yatkındı.Dolayısıyla binaların üstüne konup kanatlarıyla fotosentez yapıyorlar.Biz onları besliyoruz onlar da ayaklarında biriken enerjiyi binamıza sağlıyorlar.Hem panelleri gibi zarar görmelerine gerek yok.İçgüdüleri onları gelecek olan hava olaylarına karşı uyarıyor ve yer değiştirmelerini sağlıyor.Ne sıcaktan kavruluyorlar ne de yüksek rüzgarda zarar görüyorlar.”

“Güvelerin bir kısmı da yer altında,onlara bağlı olarak bitki yetiştiriyoruz ve istediğimizde yer değiştirebiliyoruz.Zamanı geldiğinde güvelerin uzayan sebze kısımlarını budayarak hem onlar rahatlatıyor hem de yemeğimizi yetiştirmiş oluyoruz. Çöken ekosistem ile atmosferde yükselen karbondioksit oranında bu böcekler sadece hayatta kalabiliyordu.”

“Ama kedileer…” dedi Jale.

“Evet kediler hem güzel hem nadir bulunan çok çeşitli genetikleri barındırıyorlar hem de memeli oldukları için bazı ilaçların yapımını üstleniyorlar.Gagalarında ve eklemlerinde biriktirdikleri metalleri de bir sürü şeyde kullanabiliyoruz. Doğadaki her şeyin bir yararı var hayatım.”

“Ama en önemlisi benim de çok sevdiğim yumurta.Kediler olmasaydı bu kadar çeşitli ve güzel yumurtalarımız olmazdı.Hepsi ayrı bir tat olmazdı. O yüzden kedilerimizin çok fazla renkli kalemi olması önemli;güzel yumurtalar çizebilmemiz için” dedi Tevfik iştahla.Bilgisayara birkaç komut girip mekanik ellere dolaplarındaki yumurtaları dizmesini istemişti.

“Evet ama aslında kedi bu değil…” diye araya girmeye çalıştı Mustafa Bey ama nafile.

“Bu yüzden böceklere ve kedilere çok minnettar olmalısın. Zor dönemlerden bizim yeni güzel hayatımıza geçişte tarihi olarak çok önemli bir rol oynadılar. Deden gibi onlar böcek falan deme aslında çok güzel hayvanlar” dedi Mefkure.

Mustafa beyin tiksinçlikle irkildiğini gördü.Bir keresinde sabah tam pencerenin üstünde tünemiş dev güveyi gördüğünde hiç de o kadar minnettar hissetmemişti. Fakat Tevfik Mustafa Beyin bağırışlarıyla bu kadar yakından enerji aktarımı yapan böceği kaçırdığı için onu azarlamıştı.Bu hayvanları binalarına çekmek için ne kadar pahalı yem kullandığını, bu yemin hangi cepten çıktığını ona hatırlatmış biraz dikkatli olmasını tembihlemişti.

Jale ahalisinin kendisine anlattıklarını büyülenmiş şekilde dinliyordu.Dedesi tüm bunları görmüştü… hatta havada uçan kuşlar bile…Yarın okulda münazara takımında anlatacak bir çok şeyi olmuştu.

Ertesi sabahın erken saatlerinde Mefkure izolasyon kısmında ayrıldı ve evlerinin %20’si tekrar kullanıma açık hale geldi.İlk yaptığı şey gidip Tevfik’i öpmek oldu sonrasında da bir kahvaltı hazırlayarak kızının uyanmasını beklemek oldu.

Uyandığında heyecanlı heyecanlı içeri koşan Jale annesine kısaca sarıldı ve pencereden dışarı bakmaya çalıştı.Pencereyi “açmak” için dış yüzeye dokundu ve sorunla karşılaştı.Mekanik bir ses ona fısıldadı; “Dış görüntü hatası, dış algılayıcı yüksek rüzgar sebebiyle yüzey dışına çıkarılamıyor,görüş düşük.İşlem iptal edildi.Eski görüntüleri yansıtmamı istermisiniz?”

“Uff tamam eski görüntü olsun bari”

Güneşli bir sabahın görüntüsü “pencereye” yansıdı.

“Aaa karşıda görüyorum bak,dedeee dedee bak! Ordalar güveler gelmişler”

Birkaç dev güve binanın bakı tarafına yerleşmiş sabah güneşinden yararlanıyorlardı.Bina yüzeyi pürüzlü bir kum sütununu andırıyordu.Kristal yapısı onu korozif dış rüzgarlara karşı koruyordu.Dışarıda bırakılan bir iki bağlantı yuvası seçilebiliyordu. Buraya konulan feromon ve yemler güveleri çeker aynı zamanda enerji deşarj istasyonu olarak görev yapardı.

“Evet karşı komşularımız çok iyi bir yem kullanıyorlar olmalı.Baksana orta kısım şimdiden aylık pillerini doldurmuştur bile. Keşke karşı binadan bir daire alsaydık.Sana dediydim” dedi Tevfik

“Amaaan bazen de bizde çok güneş alıyor güveler bizim duvarlarda toplaşıyorlar. Hem onların rüzgar tamir masrafları daha çokmuş diye duydum.”

“Ama çok büyükler…ayaklarını sürtüyorlar bak dede”

“Evet elektriklerini böyle atıyorlar hoşlarına gidiyor olmalı”

“Haydi Jale,artık uyuşukluk etmek yok hepimizin gideceği işleri ve okulları var.Artık oyalanma yemeğini yemen lazım, hem biliyorsun enerji barları kahvaltının en önemli besini”dedi annesi.

Jale enerji barların kemirip ısırdıktan sonra boşalmış olan barları yiyecek kabına attı.Annesi yarın için C kategorisinden bir kahvaltı seçti ve barların tekrar fermente olmaları için enerji ünitesini çalıştırdı.Ertesi sabah yenecek şeyler 6 saate hazırdı.

Gün Mustafa Bey için olağan geçti,sanal mühendisler lokalinin şöyle bir havasını koklayp bir iki saate geri döndü.E-mürekkepli kitabını eline aldı ve hafif bir hüzün ile geçmiş gazete küpürlerine ulaşmaya çalıştı.80 yıl önce bugün tam bugün olan bir haber bültenini izledi.İnsanların o zamanki dertlerine hayret etti,yanan binalarla ilgili bir videoda bile gözlerini arkada kalan ağaçlardan ve rahatça etrafta gezen insanlardan alamadı.

Saat dörde doğru geldiğinde Jale podundan çıkmış ama odasından çıkmamıştı. Dedesi kapıyı tıklatıp ona biraz emikleme tatlısı getirdi. İçindeki keratin kısımları olabildiğince temizlemeye çalışmış ve tarifi doğru programlamış olduğunu umdu.

“Jale bak sevdiğin tatlıdan yaptım,bak bakalım olmuş mu?” cevap sessizlik olmuştu.

“Jalee kızım noldu”

“Bırak beni dede herkesten nefret ediyorum! Okudan da nefret ediyorum”

Aile sorunun ne olduğunu ancak akşam yemeğinden az biraz öğrenebilmişlerdi. Okulda tarih münazara takımında bir sorun çıkmış ve Jalen’nin takımı puan olarak geriye düşmüştü. Jale konuşmalarda yer alsa da tarih konusunda anlattığı uzun hikayeler takımın zamanını boşa harcamış ve puan kaybetmelerine yol açmıştı.Takımı özet ve net bilgiden sapmanın yararsız olduğuna inanıyorlardı daha kötüsü Jale’nin takıma faydasız olduğuna karar vermiş ve bunu ona direk söylemişlerdi.Dedesi bunları dinlerken çocukların küçükken ne kadar acımasız olabileceklerini düşündü; ona empati yoksunu düşen bireyleri yerde bırakan bir toplum yetiştiriliyor gibi geldi.

Hemen iletişim kaynakları açıldı ve Jale’nin öğretmeniyle görüşüldü.Öğretmen bu durumu doğruladı ve onlara münazara teknikleri konusunda bir kaç ödev verdi.Artık zamanlarında aile Jale ile bunları çalışacak ve tekrar derse dönmesine yardımcı olacaktı.

İlk iki gün Tevfik bu durumu ele aldı ve Jale ile tarih çalışmaya başladı.Ama ne kadar çalışırsa çalışsınlar her okul döngüsünün sonunda o podlardan çıkan asık bir suratlı bir çocuk oluyordu.Tarih dersindeki başarısızlık diğer gruplarda da Jale’nin kendini uyumsuz ve yararsız hissetmesine yol açmıştı.

Bir haftanın sonunda hafta sonu kahvaltısı için kalktıklarında yemek programlama ünitesinin başında tekrar Tevfik ve masada tekrar kıllı yumurta biraz da böcek pastırması vardı.Haftalık sohbet muhabbet uzayınca odaya giren Jale’yi ilk aşamada fark etmediler.

“….sonrasında işte rüzgar yüküne dayanmayan kısımları tekrar yapmamız ve kristalize püskürtmeyle desteklememiz gerekti Mustafa yani sizin zamanınızda varmıydı böyle rüzgarlar bilmiyorum ama temelin yarısını erozyonla götürmüş anlayacağın…”

Tevfik birden yüzü bembeyaz kesilen Mefkure’ye baktı ve sözünü kesti.Mefkure ve Mustafa Bey’in gözleri küçük kıza odaklanmıştı.

“Kızııım…..Jale….noldu sana böyle!”

“Uff anne nolmuş… kötü rüya gördüm biraz.. okuldaydım ve..”

Jale’nin yüzünde kızarıklıklar ve sağ boynunun arkasında bir kabarıklık vardı.Annesi acil durum dezenfektan kitini eline geçirdiğinde onun yüzünde de bir panik havası belirdi.

“Hayatım bir dezenfekte kısmına geç annenle şu yüzüne bir bakalım” Mustafa Bey soğukkanlılığını korumuş ve çocuğa güven vermeye çalışmıştı.

Jale karantina bölgesine geçirilirken annesi gözyaşlarını tutamıyor babası acil durum düğmesine basmış en yakın doktora bağlanmayı sabırsızlıkla bekliyordu.

Jale üstündekileri çıkardı;vücudunda rastgele bir kaç noktada da lekelenme olmuştu.

“Ohh neyse virüs olsa tek bir yere saldırırdı.Yoğunlaşma olmadığına göre başka bir şey olmalı.”dedi Tevfik bey.

Mefkure biraz ağlamak için “arka odadan bir şey lazım” diye numara yaparak uzaklaştı.Uzaktan hıçkırıkları ama odaya kadar geliyordu.Bu süreçte Mustafa Bey şimdi kapalı olan izolasyon duvarından eliyle torununu küçük eline dokundu. Hafifçe gülerek ,herşey yolunda dedi ama yüzündeki endişeyi gizleyememişti.

Bir saat içerisinde çıkan analizler gerçekten de insan DNA’sına bağlı virüste bir değişiklik tespit etmemişti.Bu testler %75 güvenirlikteydi.Doktor Jale’nin vücudunda çıkan kabarcıkları belli bir viral veya bakteriyel duruma karşılık gelmediğini fakat yine de 3 gün boyunca karantina altında kalacaktı.

-Peki son günlerde strese yol açan bir durum oldu mu?

-Okulda biraz problemler oldu evet.Bununla ilgili olduğunu mu düşünüyorsunuz?

-Günümüzde kullandığımız ve yediğimiz şeylerde belli bir dozda antidepresan var bunu biliyorsunuz.Kapalı alanlarda kalmak insanlar için doğal birşey değil.Bir yan etkisi olarak da stress ve bunun gibi şeylerde bir önceki jenerasyona göre biraz daha iyi durumdayız.

-Evet ama bu durumda Jale’yle ne ilgisi var?

-Eskiden bazı insanlarda stress tabanlı olarak vücutları psikosomatik etki dediğimiz etkiler gösterebiliyordu.Vücutta kabarcıklar,ateş bazen baş ağrısı.Bence yüksek stress ilaçların artık bastıramayacağı bir durum ortaya çıkmış olabilir.Sanırım biraz daha az endişe edince yavaştan bu durum ortadan kalkacaktır.Fakat virüs sinsi bir şekilde bu fırsattan istifade edebilir,asıl bakmamız gereken nokta bu.

-Sizce 3 günden fazla mı karantinada kalması gerekiyor.

-Bence 4 gün daha mantıklı olur.Siz de lütfen stressini azaltmasına yardımcı olun.Tekrar geçmiş olsun.

Ertesi günler pek sevimli geçmedi.Ev devamlı bir endişe havasındaydı.Tevfik bir yandan Jale’nin okula dönmesinin iyi olacağını, boş zaman geçirirse kendini daha yararsız,geride kalmış ve gereksiz hissedeceğini söylüyordu. Öte yandan Mefkure eğitim ve katıldığı münazara kısımlarında Jale’nin daha az yer alıp kendine daha küçük hedefler koyması gerektiğini düşünüyordu.Mustafa Bey’e göre bir iki gün tatil de yapılabilirdi ama bu fikir fazla gülünç ve verimsiz bulundu.

Mustafa Bey endişeliydi,küçük torunu camın diğer tarafında endişe ile yoğruluyor ve sanki her geçen gün daha fazla o lekelerden vücudunda beliriyordu.O lekeler karşı binaya tırmanan böcekler gibi torununun beyaz tenine tırmanıyordu.

Bir kaç gün geçtiğinde çocuğun durumu daha iyiye gitmiyordu.Basit gülümsemeler yapsa da hem okuldaki durum hem de hastalığı bu kızın akıl sağlığı için çok fazlaydı.Endişe onu ele geçiriyor küçük bedeninde yeni yaralar yer ediyordu. Bu durum Tevfik ve Mefkure’yi de çok etkiliyordu.Dışarıda sürecek olan 5 gündür süren toz fırtınası ve her sabah hevesle açıp kapadıkları sanal pencere sanki ailenin yaşadıklarının birerbir yansımasıydı. Akşamlar tatsız şekilde güç barlarını kemiriyor artık işten veya gün içinde yaptıklarından hiç konuşmuyorlardı.Günlük hayatları bitmişti,sadece devamlılık ve verimlilikle ilgili bir angaryaydı.

Mustafa Bey eski küçük problemlerini özledi.Şimdi bir yıl önceki gibi havalandırma kısmına zorla girmiş bir çirkin dev güve problemi için üstüne para bile verirdi.Onuncu günde artık deprem modunda çalışan yataktan kendini zorla kaldırırken böyle olmayacağını bir şeyler yapmaları gerektiğine karar vermişti bile.Tevfik umutsuzca milleti neşelendirmek için o sabah kıllı yumurtalarını yapmıştı.Yine hafta sonu mu geldi,ne çabuk diye düşündü Mustafa Bey.

Herkesin suratları asık ,şeffaf bölmeden küçük kızın yüzüne zor bakıyorlardı.Baba ve anne artık kızlarının haline bakmamak için hemen o podlara dönüp kendilerini işe gömmek istiyorlardı.

Jale’nin bugün de keyfi yok gibiydi.Arkadaşlarıyla gittikleri sanal disney turu onu sadece daha yalnız ve mutsuz hissettirmiş, ailesinin umutları boşa çıkmıştı.

Ama bugün değişik birşey oldu ,kız kıllı yumurtaları görünce yüzü birden aydınlandı.

“Aaa kıllı yumurta,kediler yapmış dimi dede?”

“Evet Jale kediler yumurtlamış,hadi soğumadan ye”

“Belki bir gün bizim duvara da bir kedi tırmanır mı dede?O zaman onu görebilir miyiz yakından?”

Kız belli ki kedilerin de diğer böcekler gibi dikey yerlere tırmandığını düşünmüş olmalıydı.Tabi fotoğraflarda ve sanal ortamda hep yerde animasyonları vardı. Çocuk aklı böceklerin duvarlarda yürüdüğünü görüp kedinin de yürüdüğünü kafasındaki boşlukta doldurmuş olmalıydı.

“Hayır Jale’ciğim kediler öyle duvarlara tırmanmazlar.Patileriyle etrafta gezinirler sadece”

“Çok yazık keşke bir taneyi yakında görebilseydim”dedi Jale.Tekrar omuzları düştü ve önündeki yumurtayı istemsizce yemeye devam etti.

Ama bu olay Mustafa Bey’e bir fikir vermişti ve bir fikir eldeki bir yumurtadan bile daha değerliydi.O akşam eski arkadaşlarından Sevinç ile odasında uzun bir konuşma yapıyordu “ ….ya yapma gerekirse sen ölüyü bile diriltirsin Sevinç ben seni biliyor muyum!”

Görüşmelerini sanal ortamda Mustafa Beyin eski ofisinde yapıyorlardı.Sevinç çok sevdiği, amcası gibi gördüğü Mustafa Bey’e özel olarak doğum gününde bir sanal ofis hediye etmişti.Bu ofis yıllar önce Sevinç ilk mesleğe girerken fiziksel olarak tanıştıkları yerdi.Kıdemli mühendis Mustafa Bey ona referans olmuş, sonunda almak istediği genetik eğitimine böyle başlamıştı.

“Mustafa Amca dediğin şey tamam imkansız değil ama nasıl olur..”

“Yahu her gün zaten bunla uğraşmıyormusun sadece bana değiştirilmemişinden yollayacaksın bir adet”

“O hayvanı ama o şekilde en son kim görmüştür kim bilir. Ben bile hayal meyal hatırlıyorum.Sıkıntı olmasın sonra”

“Kanun dışı mı, ahlaki bir engel mi var?”diye bastırdı Mustafa Bey.

Ön izleme(yeni sekmede açılır)

“Hayır tabi ki değil ama ne işe yarayacak ki eklemeleri çıkardığımızda hayvan?”

“O kısmını sen bana bırak.Yemini falan da ayarlarsın dimi?”

“Asıl o kısmı kolay tarifi makinana göndericem bitecek de bari dezenfektan falan üreten normal bir cins olsaydı”

“Hayır dedim değişiklik olmayacak.Biraz zeki olsun yeter”

“Ya bilemiyorum Mustafa amca, arkadaşlar baya gülecekler bana.Kaç yıldır çalışıyorum kimse böyle bir şey istemedi bizim departmandan”

“25 yıl önce o arkadaşların neredeydi peki? Küçük çekingen o kız ofisime geldiğinde onlar desteklemek için neredeydi?”. Bu retorik soru üzerine Sevinç sustu.Tatlı sert şekilde yapılmış geçmiş hatırlatması bu konunun daha fazla uzamayacağını Mustafa Bey tarafından tebliğiydi. Mustafa bey ona karşılıksız pek çok iyilik yapmış ve hiç lafını etmezdi. Sadece gülmek istediklerinde konusu açılır ve tatlı şekilde kapanırdı.

“İyi peki Mustafa amaca 2 güne yetişkin bir numuneyi kapına göndermiş olurum.”

“Yetişkin değil…Bir de durum hassas kontaminasyon falan olmaz değil mi?”

“Yok olmaz tabi biz laboratuvarda çok temiz ve kapalı çalışıyoruz. Peki o zaman, ama bizim çocuklar benle acayip dalga geçecekler bu yıl benden doğum günün için kart bekleme o zaman.”

“Sen iyi bir çıraksın Sevinç,çok iyi söz dinliyorsun” diye gülerek sana ortamdan çıktı.Gecenin bir yarısı olmuştu.Acaba şimdi paketi perşembe sabahı mı alacaktı yoksa cuma sabahı mı?Belki de araya haftasonu girince pazartesine sarkardı iş. Şimdiden içini tatlı çocuksu bir heyecan sarmıştı, onun gibi eskimiş ruhta bile işe yarıyorsa neden Jale’de yaramasınki? Yatağının titreşimin iki derece azaltıp kalkış saatini 1 saat geciktirdi;artık bunu hak etmişti.

İki gün daha geçti,Jale’nin yüzünde karantinadan hiç çıkmayacakmış hissi vardı.Artık sabah rutinlerini bile yapmıyor dışarıya pencereye bakmıyordu.Ailesi üzüntüyle lekelerin çoğaldığını fark ediyordu.Mustafa ama daha yelkenleri suya indirmemişti cuma olmuş fakat binaya gelen ilk kargo yemek yapı taşları ve bir kaç parça üç boyutlu yazıcı malzemesi dışında bir şey sunmamıştı.

Tevfik ve Mefkure sabahleyin biraz iş konuşmaya çalıştılar.İçlerinden güzelce kahvaltı etmek geçmediği için hızlıca atıştırdılar.Bu durum Mustafa Bey ve karantinadaki Jaleyi aynı masaya seperatörü iki tarafına oturttu.Dedesi Jaleyi biraz konuşturuyor ve geçen haftadan sorular soruyordu.Ne yazık ki insanlar yaralarını görmese de okuldaki arkadaşları sanal ortamda Jale’de bir değişiklik olduğunu seziyorlardı.Düşen morali sebebiyle artık onu kimse çok eleştirmiyor ve münazara günler önce sona ermiş olsa da okuldaki durumunda iyileşme yoktu.On metrekareyi geçmeyen 3 duvardan oluşan ve her şeyin standart dizayn edilmiş bu özel karantina odasında 10 gündür yaşamak ve kimseye dokunamamak da ona iyi geliyor diye düşünülemezdi.Geçen gün duvarlarına konan güveyi bile görmek istememiş öylesine gidip sanal alemde bir yerlere takılmıştı.

Tek taraflı olarak Mustafa Bey torunu ile konuşurken yeşil sanal bir kargo ışığı hafifçe yandı ve kayboldu.

Konuşmadan sıkılmış olan Jale bu durumu lehine çevirmek ve kendi köşesine kıvrılmak istedi.

“Dede paket geldi sana,alsana”

“Hayır Jale yanlışın var kargo bölüm boş,senin tarafa gelmiş olmalı”.Yaşlı kurt adı gibi ne geldiğini bilse de biraz tiyatro ile sunumu güzelleştireceğini düşünmüştü.Hah şimdi mühendislik fakültesindeki hocası onu görse tiyatro dersleri bir mühendis için lüzumsuz diyebilir miydi acaba?

Küçük çocuk gidip kargo kapağını açtı.Bu bölme aslında yemeğinde çıktığı çift yalıtımlı ufak bir iletim bölümüydü.

İçinden elli santime-25 santim yanında ufak ufak delikleri olan oldukça modern bir kutu çıktı.

“Yeni bir kıyafete hiç benzemiyor” Jale bu sefer biraz gözlerini açmış,kutunun şekli ve işlevi ile ilgilenmişti.Kutunun yan kısımlar hatta şeffaf yuvarlak camlar vardı.Plastiğe benzer dış kap canlı pembe bir renkteydi. Jale kutuya yaklaştı ve eliyle kutunun açma kısmı olduğunu tahmin ettiği düğmeye elini yaklaştırdı.

“Miyuvvv”

Korkudan iki adım geri attı “Dede …dede burada canlı birşey var!demin bir şey dedi”

“Korkma Jale biliyorum hadi aç da neymiş bakalım” dedi dedesi gevrek gevrek gülerek.

Kapağı açma düğmesiyle üst bölme hafifçe kendini yana kaydırdı ve içinden iki küçük göz Jale’ye bakıyordu.Yüzüne bir sürü kıl vardı ve dört ayaklıydı.Yaratık tekrar “miyuvvv” dedi.

“Ama bu bir böcek değil bu …bu bir kediiii! Niye bu kadar küçük ama?”

“O yavru bir kedi Jale hadi tut bakalım biraz sev uzun yoldan geldi yeni evine alışsın.”

“Burda mı kalacaaaak!” bu bir soruda çok sevinç çığlığıydı.

“Eve onu senin için bir arkadaştan göndermesini rica ettim.Hadi biraz eline al, seni az koklasın.”

“Yani nasıl elime alayım? Fiziksel olarak mı poddan sanal olarak alsam olmaz mı?Ya gagalarsa!”

“Bu kedi gagalamaz merak etme,en fazla biraz çizer.”

Jale elini uzattı ver kediyi çok kaba şekilde kaldırmaya çalıştı.Kedi hareket edince ellerini geri çeker gibi oldu ama dedesi ona şeffaf bölmeden bazı hareketlerle nasıl tutması gerektiğini gösterdi.Küçük çocuk az sonra ilk defa kediyi kucağına almıştı bile.

“Deeedeeee dedeeeee birşeyler yapıyor gözlerini kapadı mırmır ediyor!!!Noluyor?”

Kedi kendine kucakta sıcak bir yer bulmuşken Jale panik ve sevinci aynı anda yaşıyor dedesi şeffaf bölmenin öteki tarafından kıkır kıkır ilk defa günlerden sonra gülüyordu.

“Jale seni sevdi demek,sadece üstünde biraz uyumak istiyor.Büyümesi için güzelce uyuması lazım”

“Demek beni sevdi” Jale’nin gözleri parladı ve biraz daha rahatladı.

Mustafa Bey şimdi Tevfik ve Mefkure’ye bu durumu anlatacak bir yalana ihtiyacı vardı.

Tevfik poddan aceleyle çıkıp karısına döndü.

“Akşama bir toplantı daha koymuşlar, sanırım hızlı bir şekilde yiyip ona dönücem.Bir saatim var”

Mefkure’nin kaş gözlerle karantinayı işaret ettiğini ilk aşamada pek de görmemişti.

“Ne ne oldu hayatım konuşsana? Jale kızım sen nasıl oldun?” otomatik olarak bölmeye doğru soru yöneltti.Fakat gördüğü kıllı şeye tepkisi gecikmedi.

“O nedir ve nasıl oraya girdi?!”

“Ben de yarım saattir babama onu soruyorum. Bu bir kedi!! düşünebiliyormusun o kıllı tüylü şey çocuğumuzun 6 saattir yanındaymış kafayı yiyeceğim!”

“Nasıl yani ama nasıl oraya girmiş?”

“Babam eski arkadaşlarıdnan birine ısmarlatmış onlarda yapıp paketleyip yollayı vermişler.Ne kadar düşünceli değil mi!!”

Jale onları uyarmak zorunda kaldı “şşt uyuyor daha sessiz olmanız lazım”.

“Şuna bak bir de hanımefendi onu kucağına almış.Kimbilir ne virüsleri taşıdı!”

Mustafa Bey “Tamamen laboratuvar ortamında yetiştirildi,mikrop yok merak etmeyin” diyebildi.Halbuki ne güzel kafasında açıklamalar hazırlamıştı.

Tevfik bey Jale’nin elindeki yaratığa olan sevgisine baktı

“Neyse taze yumurta yeriz biraz.Sahi gagası nerde bunun yahu”

“O tip bir kedi değil bu.” Mefkure hala burnundan soluyordu.

Bir sonraki gün Mustafa Beyi Tevfik ve Mefkure’nin gazap dolu bakışlarından tek koruyan şey yıllarca Mefkure’yi verdiği emek kalkanıydı.

“….yani nasıl yaparsın o vahşi bir hayvan …kızımla o kapalı alanda hem de…”

“Yani anlamıyorum Mustafa Baba ,yemeğini biz veriyoruz ,bokunu biz temizliyoruz kendi bile gidip yapamıyor arada da ses çıkarıyor ne işe yarar bu hayvan? Niye normal bir kedi almadık” elleriyle argümanlarını sayarken Tevfik bir ileri bir geri gidiyordu.

“Normal olan kedi bu! Yıllarca insanlık ile yaşayan evcilleşen hayvan bu! İnsanlar evlerinde fare kalmadıktan yıllarca sonra bile kedileri evlerinde tutular.Yani yediği de ufacık şey” diye kendini savundu.

“Haydi kedi oraya çıkamazsın! Ufff niye hiç söz dinlemiyorsun.” Jale kediye hafiften kızarken dedesiyle göz göze geldi.

“Ona artık devamlı kedi diyemezsin Jale.Bak büyüyor bir isme ihtiyacı olacak.”

“İsim mi! Ama kendi ismi yok mu?”

“Yok o senin sorumluluğunda bir canlı artık.Sıkılsanda sevsende onun kumunu değiştirmeli ve ona bakmalısın.Sana güveniyor her şey için”

“O zaman ona ‘Bıyıklı’ ismini vericem çünkü hem küçük hem de daha şimdiden bıyıkları var”

Tekir kedi küçük patilerini gerdi ve esnedi.

“Bıyıklı güzel bir isim hadi şimdi yatma zamanın geldi.Bak bıyıklı da esnemeye başladı.”

Yemekler biraz daha hareketli geçmeye başlamıştı.Mustafa Beyin dediği olmuş ve aile üstündeki ölü toprağı atmıştı.Biraz daha yeni mekanina alışan bıyıklı masaya çıkıyor yemekleri kokluyordu.Bu iki ebeveynin protestosu ve sonrasında Jale’nin Bıyıklıyı yalancıktan uyardığı bir tirad ile sonuçlanıyordu.Sanki aralarındaki şeffaf bölme artık gereksizdi.Karantinanın 20. gününde 3 gündür kediyle yaşayan kızın yüzündeki lekeler ciddi ölçüde azalmıştı.Doktor birkaç güne karantine prosedürünü durdurabileceğinden bahsediyordu hatta.

Birden Mustafa Bey’e beklenmedik bir sanal bağlantı isteği geldi.Arayan Sevinç idi.

“Eee nasıl bakalım.Nasıl alıştı mı Jale kediye”sesinde bir merak vardı

“Evet tam da güzel oldular Bıyıklı baya rahat hergün seviliyor ve okşanıyor”

“’Bıyıklı mı?’ Valla laboratuvarda arkadaşlar  benle bir dalga geçtiler bir dalga geçtiler.Sıradaki neymiş bir trex miymiş yok bizim de bir mamut işi varmış 3 güne olur muymuş.Sayende adım paleontolog Sevinç’e çıktı.”

“Pek şikayet etmek için aramışa benzemiyorsun”

“Açıkcası hayır, Şey… ben direk hayvanı birebirde görmedim.Laboratuvarda üretildiği gibi postaladım.Bir görebilir miyim diye rahatsız edeyim dedim” diye güldü Sevinç

Mustafa bey bağlantıyı karantina bölgesine bağladı. Jale okul podundayken Bıyıklı kendini yalıyordu.

“Amanda aman ne kadar tatlı bir şeymiş ya bu.Bizim klon kedileri baya meymenetsiz buna göre şuna bak.Gagasız ve kuyruklu biraz garip durur diyordum ama hiç de öyle değil.”

“Evet tam da çocukluğumda hatırladığım gibi Sevinç. Jale’nin durumu da iyiye gidiyor.Kedi maması kısmı da harika işledi çok sağol”

“Ahh sevindim beni gelişmelerden haberdar et! Madem isim olarak battım bari tadını çıkarayım.Belki bir tane de köpek denerim küçük olanlardan.Onlarda güya insanın en iyi dostu”.

Günler hızlı geçiyordu Jale karantinadan çıkmış hergün hevesle okula gidiyor ve aynı hevesle eve gelip Bıyıklı ile oynuyordu.Ona dışarıyı gösteriyor sanal penceredeki şeyleri yakalamaya çalışmasını gülerek izliyordu.Babası ve annesi de durumu kabullenmiş artk Bıyıklı’ya “o şey” değil adıyla sesleniyorlardı.

Taki bir gün küçük kedi hapşırıncaya kadar! Birden Mefkure kediyi aldığı gibi izolasyon odasına attı.Jale çığlık çığlığa bağırınca evdeki herkes mutfak kısmında toplandı.

“O o şey öksürdü,hastalık kapmış olabilir! Tanrım biliyordum böyle olacağını…şimdi ne yapacağız”

“Ahh bak gördün mü kimbilir neleri canlandırdık” dedi Tevfik bey endişeyle

“Annne!! Sakin ol Sevinç Teyze bunun olabileceğini söyledi”

“Sevinç mi?” Şimdi şaşırma sırası dedesindeydi.

“E tabi birşey olursa ara demiştin.Geçen gün bıyıklı hapşırınca aradım.Biz çok konuşuyoruz ki! Dedi bana bahar nezlesiyim geçermiş. Arada bir ben de hapşırıyorum tüylerinden ama o kadar.”

Kızların sakinliğine iki ebeveyn çok garipsemişlerdi.

Akşam Sevinç ile konuşup hikayeyi teyit ettiler ve sonunda Bıyıklıyı karantinadan çıkarmak zorunda kaldılar.Sonuçta sevenleri ayıramazlardı. Sevinç Mustafa ve Jale’nin kendisine yolladığı bilgiler ile zaten bir akademik makale hazırlamıştı bile.Yavaş yavaş arkaik kedi profesörü olma yolunda ilerliyordu.

Günler geçti ve Bıyıklı her gün Jale’nin yolunu gözledi.Yine bir gün dedesi okulun nasıl geçtiğini sordu;

“Güzeldi,ama Bıyıklı yüzünde bir kere hapşırdım sanal ortamda ve herkes korktu.Ben de dedim ki merak etmeyin bu hastalıktan değil kedimden dolayı ama öyle bile olsa insanlar iyileşebilirler. Sonra onlara Bıyıklıyı gösterdim.Çok garipsediler niye kuyruğu var dediler.Ben de onlara bu sizin bildiğiniz kedilerden değil yumurtlamıyor da dedim.

“eee Onlar ne dedi?”

“Ne işe yarıyor o zaman diye sordular”

“O bir kedi ,işe yaraması için birşey yapmasına gerek yok ki.İşe yaramıyor bana yarıyor,yaşıyor işte “dedim.

Dedesi gözyaşları içinde küçük ama akıllı ,biraz söylediği sözlerin ağırlığından habersiz ama yüzü lekesiz torununa sarıldı.

Başka uzak bir apartman dairesinden Jale’nin sınıf arkadaşlarının evlerinden birine bir garip kutu geldi.

Evin annesi: “Aaaaahh bu ne be hem de sapsarı gagası bile yok!”

Baba: “Neyse canım taze yumurta yeriz en azından”

Çocuk: “Bu o cins bir kedi değil!”

SON (27.04.2020)

Oy kullanabilmek için giriş yapmalısın. Eğer üyeliğin yoksa buradan kayıt olabilirsin.

Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu

İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.

  • Hikaye Temposu Düşük
    Hikaye Temposu Düşük
  • Yavaşla Biraz Dostum!
    Yavaşla Biraz Dostum!
  • Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
    Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
  • Hikaye fikir için fazla kısa
    Hikaye fikir için fazla kısa
  • Hikaye fikir için fazla uzun
    Hikaye fikir için fazla uzun
  • Tam zamanında!
    Tam zamanında!
  • Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
    Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
  • Detay Eksikliği
    Detay Eksikliği
  • Detay Fazlalığı
    Detay Fazlalığı
  • Güzel Ayrıntılar
    Güzel Ayrıntılar
  • Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
    Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
  • Ortalam fikir ama iyi uygulama!
    Ortalam fikir ama iyi uygulama!
  • Bıçak gibi keskin uygulama
    Bıçak gibi keskin uygulama
  • İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
    İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
  • Komik!
    Komik!
  • Güçlü Sembolizim
    Güçlü Sembolizim
  • Kör gözüne parmak
    Kör gözüne parmak
  • Gönderme Bağımlısı
    Gönderme Bağımlısı
  • Sağlam Kökler
    Sağlam Kökler
  • Zamansız
    Zamansız
  • Teknoloji Açıklama Kitapçığı
    Teknoloji Açıklama Kitapçığı
  • Derin ve Canlı Karakterler
    Derin ve Canlı Karakterler
  • Tek Boyutlu karakterler
    Tek Boyutlu karakterler
  • Stereotip Karakterler
    Stereotip Karakterler
  • Seçilmiş Kişi Sendromu
    Seçilmiş Kişi Sendromu
  • Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
    Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
  • Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
    Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
  • İlham verici
    İlham verici
  • Taze Fikir!
    Taze Fikir!
  • Sürükleyici!
    Sürükleyici!
  • Mükemmel bir Yolculuk
    Mükemmel bir Yolculuk
  • Fazla Düz Anlatım!
    Fazla Düz Anlatım!
  • Yaşanabilir Atmosfer!
    Yaşanabilir Atmosfer!
  • Bu Gezegende Yaşam Yok!
    Bu Gezegende Yaşam Yok!
  • Enteresan Burgular/Ayak oyunları
    Enteresan Burgular/Ayak oyunları
  • Fazla Tahmin Edilebilir
    Fazla Tahmin Edilebilir
  • Seri Üretim
    Seri Üretim
  • Tanrının Eli!  Deus Ex Machina
    Tanrının Eli! Deus Ex Machina
  • Umut Vadediyor
    Umut Vadediyor
  • Başyapıt!
    Başyapıt!
  • Kötü Fikir
    Kötü Fikir
  • Yakıt/Fikir Az
    Yakıt/Fikir Az

11 Comments

  1. Reply

    Fikir ve dünyayı çok sevdim. Özellikle ikinci yarısı çok başarılı. Ancak ilk bölümde karakterler bilgileri ağızlarından döküp çok didaktikleşiyorlar. İkinci yarıda yeni olayların gelişmesi bizi ayakta tutuyor ve çok daha akıcı ilerliyor. İlk bölümün de benzer bir şekilde daha kolay gözümüzde canlanabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela izolasyon meselesini ortasına kadar okuyucu olarak kafamda tam canlandıramadım. Bir yandan da birçok bilgili aslında birbirilerine hiç söyleyemeceklerken okuyucu için konuştukları hissi geçiyor. Hikaye etki-tepki dünyasına geçmeye başlayınca harika bir hal alıyor. Fikir çok güzel ve iyi. Başlangıçtaki fikirler ama sadece ağızdan çıkan bilimsel gelecek aforizmaları gibi kalıyor. İlk bölüme daha az bilgi aktarımı ve ikinci tarafa daha iyi bir giriş sağlaması iyi olurdu. Bunun dışında çok başarılı karakterler ve drama var. Fikir de güncel ve çok iyi bir yere işaret edip devam edecek hissi veriyor. Güzel bir uygulama. Tebrikler eline sağlık.

    ps: Kısa hikaye bile olsa, izolasyon ile ilgili de olsa hikayenin tek mekan ve tek aks üzerinden ilerlemesi karakterleri gevezelik tehlikesine atıyor bence. Daha iyi hareket ve olay yaratarak aynı şey aktarılabilir miydi? düşündüm?

    • Reply

      Yorum için teşekkürler.Düzeltme fikirlerini değerlendireceğim :).

  2. Reply

    Burak merhaba,
    Yazdığın”Kıllı Yumurta” adlı hikayenin bilim kurgu türünde olması, sanırım yaşadığımız virüs salgınından etkilenmiş olmandan ileri geliyor.
    Bilim kurgu hikayeleri ve romanları yazanlar ile bu tür film yapımcılarının düş güçlerini, bilim verileriyle oluşturmaları gerekir,sen de hikayende ,iş alanın ve mesleğin gereği bilimle ilgili verileri kullanmışsın. Bu durum bence en olması gereken şey. Yine anlaşılan o ki; geleceği merak edişinden kaynaklanan yazmak fikrin,bilim kurgu severliğini de gösteriyor.
    Bilmiyorum doğru mudur ama, bana göre; bilim kurgu hikaye ya da romanlarda,yazarın hikaye ya da roman içinde kurguladığı olayları birbirinden koparmadan yaratılan heyecanın sürükleyici olması okuru, anlatının içine almayı başarmanın yolu olduğunu düşünürüm. Kanımca, bilim kurgu türü yazılar ya da filmler heyecan yaratıcı ve düşündürücü özellikleriyle ilgi çekicidirler. Bunlar tamamen benim düşüncelerim, elbette tartışılabilir. Hikayende ilgi çekicilik var, ancak biraz daha heyecan bu çekiciliği artırır mı acaba, hatta biraz da korku?
    Yazı metnini basılı olarak veya elektronik ortamda yayımlamak istiyorsan mutlaka bir editörden destek almanı öneririm.Bir de, bazı kelimeler yazılırken harf eksikliği ve harf fazlalığı şeklinde hatalar yapılmış. Örneğin; “Birilerini(n) aşağı tabakalara inip…” burada (n) harfi yazılması gerekir. “Rüzgar yüklerini(n) hesaplıyordu” burada da (n) harfi fazladan yazılmış, bunun gibi bir kaç yerde daha bu tür hataların düzeltilmesi gerekir.Yazıyı yayımlamadan önce metni iyi okumak veya bir başkasından yardım almak hataları en aza indirir. Ayrıca noktalama işaretleri de okur için bir metni anlamada ve o metne akıcılık kazandırmada son derece önemlidir.Bunlara da dikkat edilmesi gerekir
    Bir yerde okumuştum,”Hayal edilen her şey gerçek olabilir.Bu yüzden asla hayal etmekten vazgeçmeyin.” Ben de yazmaktan vazgeçmemeni salık veririm. Kalemine sağlık. Her şeyin daha güzel olacağını düşünmek ve düşündüklerini hiç korkmadan yazmak aydın olmanın en belirleyici şartıdır. Sevgiler.

    • Reply

      Geri bildirim için teşekkürler! Kesinlikle göz önünde bulunduracağım. Bu hikayeler tabi bir yerde basılacaksa bence de bir editör yüzü daha görmeliler.:)

  3. Reply

    Hikayenin ismi nedeniyle tebrik ediyorum öncelikle:) Hikayeyi doğru zamanda okumak için çabaladığımı söylemeliyim. (Tüylü yumurta da olurdu mesela.)

    Karantina günlerinde yazılmış bir hikaye olduğu için kendimizden bazı parçalar buldum. Kapalı ortamın klostrofobik etkisini iyi anlatmışsın mesela. Sanal kompartımanı biraz anlatabilirdin belki (arayüz vb.)

    Biraz fazla sayıda teknik terim kullanmışsın (bir mühendis olarak belirtmeliyim:)

    Yazım ve imla hataları var bir miktar, ama hikayeyi anlamamı engelleyecek kadar değillerdi. Önceki yazılarına göre daha dikkatli yazmışsın, tebrikler.

    Konusuna gelirsek, fikir ve anlatımını beğendim. Uzun bir anlatım ama yormadı.

    Emeklerin için teşekkürler.

  4. Reply

    Burak, öncelikle bu hikayeyi bizimle paylastigin icin tesekkur ederim. Bilimkurgu ile tanismama ve sevmeme vesile olmanin yaninda, bu konuda bana ilham vermeye de devam ediyorsun. Hikayeye gelecek olursam -cok haddim olmasa da- yorumlarim su sekilde; Hikayenin konusunu begendim. Bilirsin oyle her onerdigin kitabi okuma konusunda biraz seciciydim. Dolayisiyla konu benim icin onemli. Hikayenin basindan sonuna butun karakterleri ve ortami gozumde canlandirarak okudum. Bu benim icin cok onemli bir kriter. Bana kalirsa hikayeyi iki kisima ayirmak gerekir. Ilk kisim, belki de bahsedilen dunyayi ve karakterleri tanidigimiz kisim oldugu icin olsa gerek, biraz daha az surukleyiciydi ve heyecan uyandirici faktorlerin sayisi daha azdi. Okurken, ikinci kisima gectigini resmen hissettim ve bakalim Burak o inanilmaz hayal gucuyle beni nereye goturecek diye icimde bir heyecan uyandi. Tabii ki de beni sasirtmadin ve bir cirpida hikayeyi bitirdim. Begenmemin nedenleri arasinda konu cok onemli tabii ki ama bunun yani sira kisa bir hikaye olmasina ragmen karakterlerle ozdeslesebilmemi sagladin (Bunda kuskusuz karantina gunlerinde olmamizin da etkisi buyuk). Tamam bu insanlar eve hapisler bu fikir cogu hikaye yazarinin aklina gelebilir. Onemli olan bunun nedenlerini saglam bir dayanaga oturtmakti ve sen bunu hic de mantiksiz olmayan ve tadinda yapilan bilimsel aciklamalar ile destekleyerek siradan bir utopya kurmadigini, bunun uzerine cok dusundugunu bana hissettirdin. Bu durum, disaridaki dunya ile ilgili icimde bir merak uyandirdi ve bir okuyucu olarak benim bile hayal gucumu calistirmama vesile oldu. Siradaki hikayelerini de heyecanla bekliyorum. BTU.

    • Reply

      Hikayenin ikinci kısmının sizin için daha sürükleyici olduğunu görmek ilginç bir çıkarım oldu benim için :).Teşekkürler!

  5. Reply

    Merhaba,

    Dün gece hikayeyi okudum ama sıradan bir guest olarak ikonlama ve yorumlama çabalarım tamamen boşa çıkınca yorum bu güne kaldı :). Bu gün de site beni biraz oyaladı, yani üye girişi için beş deneme yapmam gerekti. Neyse bunlar dünyevi mevzular. Hikayeye gelirsek, öncelikle çok didaktik ayrıntılandırma hevesi hikayeyi uzatmış ve okuyanı yoran bir şekle bürünmüş. Karakterler oldukça düz ve sıkıcı klişelere hapsolmuş, anlatımda dolayımında tatsız olmuş. Hikaye buluşu güzel fakat fazlaca tahmin edilebilir düz bir çizgiye oturtulunca duygulanımı okuyucuya aktarma imkanı ortadan kalkmış, duygudan ziyade şu şöyle olsaydı şöyle de olurdu gibi bir anlatıma dönüşmüş. Fikir güzel, küçük kıza tümüyle bozulup değişen dünyada bulunmayan saf hayvanı vermek daha dramatize olarak işlense yani didaktik bk biraz arkada bırakılsa güçlü bir şeyler ortaya çıkacakmış. Hikayeyi fazlaca yerlerde süründürdüm gibi oldu ama iyiye giden yolda kılıç yaralarına alışmalıyız.

    • Reply

      Her zamanki gibi keskin bir eleştiri :);ayrıntıların fazla geldiğini hiç düşünmemiştim açıkcası. Bir de bu gözle bakayım bari, teşekkürler.

      Not:Hala girdi çıktılarda sitede sorun yaşamana üzüldüm :/.Ne yapabiliriz bu konuda bilmiyorum.

  6. Reply

    Öykünün geçtiği zamandaki her detayı düşünmüş ve tarih diyalogları vesilesi ile çok güzel detaylandırmışsın. Özellikle atmosferin durumu sebebi ile yüksekte yaşamaları gibi detayların kaçmaması çok güzel olmuş. Bilimkurgu mantığına çok güzel oturmuş bir hikaye. Olaylar çok ileri tarihlere taşındığı zaman veya dümya gezegeninden çıkınca (başka durumlarda da ama şu an aklıma gelmiyor) bilimkurgu ve fantazya iç içe geçiyor fakat sen bilimkurgu temelinde kalmayı başarmışsın. Tebrik ederim. Beğenerek okudum. Benim sana bu hikaye ile ilgili tavsiyem biraz edebi estetik kazandırman olabilir. Bir karakteri anlatıcı olarak biraz daha ön plana çıkarabilirsin. Tam olarak şu kişi veya bu kişi baş karakter diyemedim. Kısacası mantık çok iyi, edebi teknik ve edebi estetk çok daha iyi bir hale getirebilir. Kalemine sağlık

    • Reply

      Selam.Öyküyü beğenmene öncelikle sevindim.

      Benim için bu yorumun ilginç tarafı tarihi anlattığım diyaloglar kısmını beğenmen oldu. Bu hikayeyi çevirip yurt dışına bir dergiye göndermiştim.İlk aldığım yorumlardan biri “exposition” yani sergileme, atmosferi anlatma kısmında çok fazla anlatıcı rolüne bürünmem olmuştu. Daha estetik ve indirek şekilde anlatılmasını bana önermişlerdi. Şimdi sen beğenince bu anlatım şeklini sevindim.

      Edebi estetik kısmında haklısın, biraz daha uğraşılabilir üstüne.

      Şimdi geriye dönüp baktığımda pandeminde yazılınca bazı şeylerden etkilenmişim. En azından pandeminin güzel bir çıktısı oldu diyebilirim :).

      Çok teşekkürler yorum için.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these <abbr title="HyperText Markup Language">HTML</abbr> tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.