Zamanın Gölgesinde

Zamanın Gölgesinde

Okuma süresi: 12 dakika

Yılın bu zamanını neredeyse tropik savanları andıran bir iklimde geçiren Milet’te haftayı gökgürültüleri ve şimşeklerle tamamlayan yeni bir gün başlıyordu. Genelde sabah alacakaranlığının bu saatlerinde PAAP (Pasifik-Akdeniz-Atlantik Paktı) Uzay Ajansı’nın bilim-teknoloji merkezinin koridorlarına bilgisayarlar ve dijital makinelerin uğultusu hakim olurdu. Ancak görünen o ki bugün diğerlerinden farklı bir gün olmaya adaydı. Komite Toplantı Salonu’ndan gelen sesler de bunu gösteriyordu.

Doktor Atzel çantasından çıkardığı tablet bilgisayarını kürsünün üzerine yerleştirip başlattıktan sonra boğazını hafifçe temizleyerek sabah sessizliğinin yankılandığı salona yöneltti bakışlarını. Kurumun önde gelen bilimadamlarından oluşan kurul cevap bekleyen yüz ifadeleriyle söze girmesini bekliyorlardı.

”Öncelikle günaydın sayın üyeler. Sizleri bu saatte ve böyle bir havada, üstüne üstlük de acil koduyla toplantıya çağırarak heyecana sevkettiğim için üzgünüm. Ancak içinde bulunduğumuz sürecin hassasiyeti gözönünde bulundurulduğunda bilginize sunacağım konunun önemini siz de takdir edeceksiniz.” Bu sakin tonu takiben tabletine dokunarak diğer üyelerin önündeki ekranlara anlatacaklarıyla ilgili belgeleri yolladı.
”Bildiğiniz üzere, uzay aracı İlluyanka’yı Dünya yörüngesinden, yirmi yıl sürecek yolculuk sonunda Gliese sistemine ulaştıracak rotasına taşımadan evvel herhangi bir hataya mahal
vermemek için büküm ateşlemesi öncesi tüm ayarlamaların burada, Dünya’da yapılmasına karar vermiştik. Üç hafta önce son denetlemeler de yapıldıktan sonra görev başlatıldı. Ana sistemlerin devreye sokulduğu ilk haftayı takiben uçuş ekibini oluşturan üç pilotumuz ikinci hafta düşük ısı kapsüllerinde derin uyku durumuna sokuldular. Gemi bilgisayarı ZooN İlluyanka’nın tüm birimlerine hakim durumda ve görünen o ki hatasız şekilde çalışıyor. Ancak ilk hafta biterken pilotların derin uyku takip sistemi UTS olağandışı bir durum bildirdi. Normalde ‘kış uykusu’ da dediğimiz bu derin uyku halinde vücut fonksiyonları minimumda olacağı için zihinsel işlevler de temele indirgenir sinir sistemince. Bu seyir dahilinde rüya süreci de belli belirsiz bir hal alır, o yüzden takip sistemine yansıyan verilerde de çok belirgin formlar gözlenmez. Ekranlarınıza yolladığım mozaikteki kareleri dokunarak büyüttüğünüzde görebileceğiniz fotoğraflar UTS tarafından çekildiler. Bunların ne şekilde oluştuğu yada nereden geldiği konusunda kesin bir kanıya sahip değiliz. Söylememe gerek yok, İlluyanka’nın tüm birimlerini kontrol eden ZooN da, pilotlarımız da,ekibimiz gibi dış dünyadan ve küresel ağdan arttırılmış güvenlik önlemleriyle tamamen izole edilmiş durumdaydılar. Teknik açıdan ihtimal dahilinde olmasa da şu an tüm laboratuvar ekibi ve dışarıyla bağlantımızı sağlayan tesis çalışanları olası bir güvenlik açığına karşı prosedür gereğince sorgu altındalar…”

Profesör Soren dikkatle dinlediği konuşmaya katkıda bulunmak istercesine söze girdi,
“UTS de ZooN’un kontrolünde değil mi? Bir şekilde derin uyku sürecine girmeden önce aralarında konuşmuş oldukları kurgusal bir fikre ait olamaz mı acaba bu benzer rüyalar? Uzun süren bir izolasyon döneminden geçtiler ve insan zihni de doğası gereği yeni veriler üretme eğilimindedir. Bunun için de uykudan daha uygun bir fırsat olmaz sanırım. Ve belki bunlardan etkilenmiş ve kafası karışmış ZooN’un yarattığı resimlerdir UTS verileri…” Soren sözlerini tamamlarken onaylanmayı bekleyen bir ifadeyle kurulun nöroloji uzmanı Dr.Leona’yı süzdü.

Görüntüleri incelemekte olan danışman bu düşünceye cevap vermek üzere koltuğunda doğrulduktan sonra mikrofona yaklaştı,”Sayın üyeler, görüntüleri daha yakından incelemenizi öneririm. Gliese Görevi aynı adlı yıldız sistemine bağlı Gliese-C gezegenindeki olası yaşamsal aktiviteyi inceleme ve kolonizasyon sürecinin ilk adımlarını atma amacıyla planlandı. Pilotlarımızın geçtiği yoğun hazırlık sürecinde tüm odak noktaları bu görev oldu. Dediğiniz gibi zihinlerinde yada bilinçaltlarında kendiliğinden kurgusal bir fikir oluşacaksa da bunun anahatlarını Gliese sistemi yada uzay yolculuğu teşkil ederdi büyük ihtimalle.” Bakışları ekranına odaklanan Leona el yordamıyla fotoğraflardan birini büyüterek diğerlerinin ekranına yansıttı, ”Ancak görüntüleri incelediğinizde sizin de farkedeceğiniz üzere Anadolu Otomasyon Endüstri Bölgesi farklı bir görünümde de olsa kendini belli ediyor. Kentteki kompleksler terkedilmiş görünüyorlar. Ayrıca görüntülerde uzay programımızın herhangi bir aşamasında kullanımı planlanmamış, robot yada benzeri sibernetik unsurlar var… Bunlar ZooN’un müdahalesiyle de oluşmuş olamaz çünkü UTS otonom çalışır, topladığı verilere ne ZooN ne de başkası müdahale edemez.”

“PhalanX!” diye kendinden emin bir tonla söze girdi kurul başkanı Dr. Seiji.
Bilgisayar yüksek mühendisi olan Seiji, Gliese Görevi’nin ana destekçisi ve İlluyanka’nın da üreticisi olan, paktın önde gelen teknoloji ve endüstri kuruluşlarından Kiyoko’nun kurucu ve yöneticisiydi aynı zamanda da.
Leona’nın söyledikleri üzerine gözlerini hafifçe kısarak ekranına yaklaştı, ”PAAP üst düzey yöneticileri ve Kiyoko’daki bilim ekibimiz haricinde gizli tutulan tasarımlar bunlar… İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ikinci yarısında hala varlık göstermeyi sürdüren terör akımlarına karşı paktla gizli işbirliği dahilinde PhalanX muhafızlarının tasarım ve üretimini üstlenmiştik. Bu durum beni ister istemez teknoloji casusluğunu da akla getiren bir güvenlik sorunu üzerinde düşünmeye itiyor. Asıl korkum böyle bir tehdidin şu anki görevi tümden tehlikeye sokabilecek olması…”

Atzel kendinden emin bir ifade ve tonla cevapladı, ”Seiji san, güvenlik koordinatörümüz sizin de yakından tanıdığınız ve projelerinizin de askeri danışmanlığını üstlenmiş Albay Gökçen. Kendim de sorumluluğum gereği tanıklık etmiş olduğum için gönül rahatlığıyla söylüyorum, tüm güvenlik protokolleri kendisinin önde gelen uzmanlarının gözetiminde üst düzey casusluk karşıtı teknolojiler kullanılarak uygulandı. Ayrıca üretim merkezlerinizin konumları düşünüldüğünde PhalanX projesi ile ilgili olası bir casusluk faaliyeti için Gliese Görevi’ni seçmeleri oldukça mantıksız olur. Resimleri dikkate alacak olursak zaten söz konusu hedef Orta Anadolu Otomasyon Endüstri Bölgesi gibi görünüyor. Bölgenin şu an aktif bir üretim merkezi olmamasıyla beraber, bir casusluk girişiminin faillerinin böyle bir görsel montajı neden üretmiş olabileceği, ve bunu da zorlu bir güvenlik duvarını aşmanın risklerini göze alarak UTS üzerinden ne sebeple gözümüze sokmuş olabileceği kafamı karıştıran diğer ayrıntılar. Olan biteni, genç bir korsan çetesinin ego tatminiyle bile açıklamak zor bana sorarsanız.”

”Açıkcası…” dedi Seiji, ”…beni güvenlik konusundan daha çok düşündüren ve şaşırtan da bu Orta Anadolu meselesi aslında… Kafamda planladığım ancak henüz ortaya koymamış
olduğum bir düşünceydi. Seri üretimin pilot merkezi olarak, bahsettiğimiz korsanlık, casusluk gibi tehditlerden dolayı Asya’daki fabrikalar yerine Anadolu’yu aklımdan geçiriyordum son zamanlarda. Güvenlik açısından bu yarımada dünyanın en güvenilir noktalarından birisini oluşturuyor. Ama anlamak gerçekten zor, bu henüz sadece benim tasarımdı…”

Farklı ülkelerden gelmiş yaklaşık 30 kişiden oluşan kurulun fazla söz almayan ve çoğunlukla da genç üyelerinin öbeklendiği arka sıralardan cılız bir ses yükseldi, ”Pardon… Doktor Atzel… Sözlerimi alaycı bulmazsanız eğer tam da üzerinde bulunduğumuz bu eski kehanet merkezinin ruhuna uygun bir teorim var. ”

Tanışıklıkları sese yönelen Atzel’in hafif gülümser ifadesinde kendini gösterebiliyordu. ”Buyrun doktor Metel…” dedi Dünya ekibi şefi.
Dr. Metel kurulun sayılı felsefe doktorlarından biriydi. Kurul oluşturulurken, yıldızlarası bir yolculuk için pozitif bilimler haricindeki alanlardan gelebilecek fikirlere pek de ihtiyaç olabileceği düşünülmemişti. Elbette tıp ve biyoloji bunların dışında kalıyordu. Ancak ilerleyen zamanla birlikte insanın dahil olduğu her oluşumda onunla ilgili olguların -bazen her ne kadar akılcılık ve bilimsellikten uzak da olsalar- istisnasız mutlaka rol oynadığı farkedilmişti. O yüzden 5 yıllık ön hazırlık sürecince ekibe ve kurula psikolojinin ve felsefenin farklı alanlarından bilim insanları da dahil edilmişti.

”Sayın üyeler, hocalarım, biliyorum, şu an içinde bulunduğumuz safhada her saniyenin paha biçilmez bir değeri var, insanlık tarihinin en önemli atılımlarından birini gerçekleştirmek üzereyiz. Alcubierre büküm sürücüsünü ilk kez yıldızlararası mesafede, gerçek anlamda denemiş olacağız ve yolun sonunda da yaşama ev sahipliği yapan başka, daha doğrusu ‘yeni’ bir Dünya’daki varoluşumuzun ilk adımlarını atacağız. Düşüncesi bile heyecan verici, yepyeni bir çağın, hatta insanlığın altınçağının kıyısındayız belki de. Mavi gezegenimiz miyadını doldurmuş olmasa bile zamanı geri döndüremediğimiz sürece, toprağını yeniden yeşertmeye yeten akıl gücümüzün insana dair umutlara can veremediğini görüyoruz. Ve umudun değerini kaybettiği yerde zaman fazlasıyla değerlenir, daha çoğunu harcamadan düşüncelerimi açıklamama izin verin… Elimizdeki verileri doğru yorumluyorsam eğer bu yolculuk gerçekleşemeyebilir…”

Sanki tepki göstermek için bunu duymayı bekliyorlarmışçasına hızla bir uğultu yükseldi kalabalıktan. Bunu aynı çabuklukta bir ödün cümlesi takibetti Metel’in ağzından, ”…Ama elbette bu benim düşüncem, ve ben sadece metafizik, hatta kurgusal açıdan yorumluyorum olan biteni. Tabi bunu yaparken bilimsel birikimimi de tümden bir kenara attığımı söylemiyorum.” Selamlar bir yüz ifadesiyle bakışlarını adlarını saydığı üyelere yönelterek devam etti, ”Sayın doktor Atzel, doktor Cecille, profesör Silier şu an kurulda görebildiğim, daha önce kuramsal fizik ve kuantum teorisi üzerine derslerini aldığım öğretmenlerimdir. Lafı fazla uzatmadan söylemem gerekirse, üç pilotun gördüğü rüyaların benzerliği ve ortak bağlamı tesadüfi olamaz. Bunların geçmişe ait içerikler olmadıklarını da görebiliyoruz, tabi daha önce birlikte seyrettikleri, pek de popüler olmayan distopik bir filmin sahnelerini bize şaka yapmak için derin uykularında görmek üzere anlaşmadılarsa. Doğrusunu isterseniz konunun gelecekle alakalı olduğuna dair güçlü sezgilerim var…”

”Saçmalık!” Salondan yükselmeye başlayan uğultuyu Seiji’nin anlık tepkisi bastırdı.

Devamının gelmemesi de Metel’in açıklamasını kaldığı yerden sürdürmesine fırsat verdi, ”İnsan zihninin, bize kendi ne isterse onu gösteren kapalı bir kutu olduğunu düşünelim. Elimizdeki tüm teknolojiye, tüm nöron ve sinaps haritalama, tüm dalga boylarını tarama ve analiz, dijital destekli geri-mühendislik ve simülasyon yöntemlerimize rağmen bir sonraki adımın ne olabileceğini kabaca kestirimler dışında belirleyemiyoruz. Belki insana dair umutsuzluğumuzun temel sebeplerinden biri de bu. Sanki tüm koridorlarını, salonlarını, odalarını dolaştığımız ama yine de içinde, hayaletlerinin ardında ortaya çıktığı kilitli kalmış bir kapısı bulunan bir şato gibi. Ve bir şatoyu tamamen keşfedememişken, yeni, koskoca bir Dünya için yıldız denizine açılmak…”
Atzel tek kaşını kaldırarak muzip, ”Doktor Metel, belki de edebiyatçı olmalıydınız diye düşünmeye başlıyorum…” ancak hafiften de otoriter bir tonda uyardı, ”Sadede gelin lütfen.”

Metel bakışlarını sırasından kaldırmadan derince nefes alarak devam etti, ”Pilotlar yirmi yıl, ya da daha önce, ya da daha sonra, bilemiyorum, derin uykularından uyandıkları zaman görüp deneyimlediklerini şu an zihinleri bir perdeymiş gibi ona yansıtıyorlar, rüya olarak gözlemlediklerimiz birer gelecek öngörüsünden de öte geleceğin ta kendisidir!”

Salonda sesi yeniden yükselen tepkileri bu sefer Leona’nın yumuşak müdahalesi bastırdı, ”Söylediklerinizi ilginç bulduğumu itiraf etmeliyim. Teorinizi biraz daha açabilir misiniz?”

Leona’nın tavrı Metel’i biraz cesaretlendirmiş olacak ki sözüne ayağa kalakarak devam etti, ”Kuantum tünellemesi olarak adlandırdığımız olguda meydana geldiği gibi, deneyimlenen
gerçekliğin zincirleme olarak insan zihninde dönüştüğü biyokimyasal aktivitenin bileşenlerinin nano ölçekte karşılaşacağı engeller görünürde protein moleküllerinin atomaltı parçacıklarından ibaret olacaktır. Ancak bunların dalga formlarının, engeli ışık hızında aştığı durumlarda zaman eksenindeki ardışık olguların Schrödinger’in kapalı kutudaki kedi deneyinden hatırlayacağımız, süperpozisyon hali sergileyen olasılıklar gibi davranacağını düşünüyorum. Bu da gelecekte gerçekleşen bir olayın bilgisinin, derin uykuda tamamen izole olmuş insan zihninin köprü olmasıyla şimdiki zamana aktarılabileceği anlamına geliyor. Kimbilir belki de benim düşüncemden öte, henüz içindeki o karanlık odayı bulamadığımız için kapısı kilitli kalan insan beyninin tahayyülümüzü de aşan işlev ve esneklikleri var. ”

Seiji sabredip susmuş ancak Metel’in sözünü böyle muğlak biçimde noktalamasıyla patlamanın eşiğine gelmişti. Anadilinin tonlamasına uygun güçlü bir nüansla itirazını dile getirdi, ”Zamanın ne kadar değerli olduğunu bildiğiniz ve dile getirdiğiniz halde niçin bu boş iddialarınızla kurulu meşgul ediyorsunuz Metel Tengizov?! Bize somut bir eylem planı gerekiyor, mesnetsiz kurgunuzun önerdiği gibi elimizin kolumuzun bağlı olduğunu kabul etmemizi beklemiyorsunuz herhalde?!”

”Seiji san, görüntülerin bir uyarı niteliği taşıdığını söylüyorum sadece, şayet aradığınız şey bir cevap yerine acil eylem planıysa, Phalanx projesinin fişini çekmeniz gerekiyor, hem de hiç vakit kaybetmeden!”

Metel’in bu sözleri üzerine salonu kaplayan şaşkınlık ve itiraz korosunu artık Seiji’nin gür sesi bile bastıramıyordu, ”Ne demek istiyorsun sen be adam?! PhalanX projesinin Gliese Görevi’yle ne alakası var?! Trilyonlarca argentlik yatırımı bir çırpıda yakmam gerektiğini söylüyorsun! Güvenlik zaafiyetine kurban etmek mi istiyorsun insanları, teröristlerle işbirliği mi yapıyorsun, bu ne cüret!!!”

”Bakın, teorimi mantıklı bulmayabilirsiniz, Gliese Görevi’yle alakalı olmadığını da düşünebilirsiniz, ama tekrarlamaktan çekinmeyeceğim; PhalanX projesi riskleri gözardı edilemeyecek bir güvenlik otomasyon projesidir. Adaleti tesis edemeyeceği için suçla ve güvenlik ihlalleriyle mücadelede de etkileri beklenenin tersine olacaktır. Ahlaki yükümlülüklerimizi görmezden gelmeye devam edersek kontrolden çıkmış sibernetik bir tehditle de karşı karşıya kalabileceğimizi iddia ediyorum. Nasıl mı? Etik ilkelerin kodlarının evrenin kendi doğasında içkin olamayacağını düşünen insanoğlu akıl sahibi tek varlığın kendisi olduğu kibiriyle ahlaki normların kaynağı olarak da sadece kendi varoluşunu öne sürüyor. İnsanı merkezine almış kurgusal bir tanrı düşüncesi de bu gerçeği değiştirmiyor. Bu sahiplenmenin getirdiği sorumsuzluk duygusu ve çifte standartlılığın zaman içinde kendi varoluşuyla çeliştiğini görüp deneyimlese de aynı yolda ve hızda devam ediyor. Bunu yaparken kendine hizmet etmesi için yarattığı otonom teknolojiler donanımlandırıldıkları öğrenme yetisi ve mekanik zeka sayesinde insanın kendisiyle olan çelişikliğini kavramaya ve hatta sorgulamaya başlıyorlar. ZooN da bunların çok daha gelişmiş bir örneği, ikinci nesil bir kuantum bilgisayarı. Her ne kadar dış dünyadan tecritte tutulduysa da sürekli öğrenen ve kendini geliştiren yüksek kapasiteli bir yapay zeka. Tamamen göreve yönelik bir ortamda tutuluyor olmasına rağmen çevresindeki çalışanlardan, pilotlardan ve ekipten sınırsız veri edinmiş ve bunlardan yenilerini üretmiş olabilir. Yetkililerin kontrolü altında gerçekleşen veri optimizasyon işlemi bu gibi durumların üstesinden gelmek üzere düşünüldü ancak öğrenmek veri biriktirmekten daha farklı birşeydir, hatta onun da bir optimizasyon biçimi olduğunu söyleyebiliriz. ZooN’un bizden öğrendiklerinden ürettiği yeni bilgiler, bizim kendi varoluşlarıyla çelişen ve bununla kendimiz kadar doğal düzene de zarar veren, kaosa getirdiğimiz düzenden çok, düzenden kaos yaratarak entropiyi hızlandıran bir tür olduğumuza dair bilgiler içeriyorsa belki de üzerinde yaşam bulunan yeni bir gezegene yapacağımız yolculuğu ahlaki açıdan çok da kabul edilebilir olmadığına dair bir sonuca varmıştır. Bu konuda bize bilgi vermesi de beklenemez. Biz yine de bunun uyarısını, sahip olduğumuz teknolojinin yanısıra tinimizin gizemleri aracılığıyla bugün edinmiş olduğumuz kanısındayım. Fotoğraflardakilerin üretmeyi planladığınız PhalanX muhafız robotları olduğunu siz kendiniz de söylediniz. Bundan benim çıkarabildiğim anlam Zoon’un pilotlardan gelen veriyi küresel ağı ve bileşenlerini ele geçirmek için kullanacağı. PhalanX muhafızları da zaman içinde ‘savaşçı karıncalar’ olarak bunun içindeki yerlerinin alacaklar. Hem bunun baştan engellenmesi için, hem de olası gelecek senaryolarında etik zaafiyetlerimizin büyük bir göstergesi olarak rol oynayan bu sibernetik ordunun saf dışı bırakılmasının ZooN’un hakkımızdaki görüşlerini değiştireceğine emin olduğum için, ismi bile ağır silahlarla alakalı olan bu projenin fişinin çekilmesini ısrarla tavsiye ediyorum!”

Salondaki kakofoni dinmek bilmiyordu. Atzel sırasına oturmuş, başını ellerinin arasına almış, ortamın sakinleşmesini beklerken tabletine gönderilen yeni belgelerin bildirim sinyaliyle irkildi. Tedirgin bir ağırlıkla, gelen belgeleri kontrol etmek için cihaza uzandı. Derin uyku takip biriminden yeni görüntüler yollanmıştı. Dosyaları açtığında gördükleri karşısında soğukkanlılığını korumaya çalıştı. Pilot yüzbaşı Valeri olduğunu düşündüğü kişinin muhtemelen ölmek üzere olan garip vaziyetteki bedeni, pilot biyolog Dr.Frida’ya benzeyen ancak insan olmadığı belli olan müphem bir figür, sibernetik hayvan benzeri imgeler, ve de dijital bir ekrana yazıldığı anlaşılan karmaşık bir kod dökümü. Salondaki tartışma devam ederken Atzel yeni belgeleri üyelerin sıralarına teker teker gönderdi. En hararetli konuşmacılardan olan Seiji ekranına düşen yeni görüntüleri farkederek sessizliğe gömüldü. İmplant lenslerinin odağını ayarlaması için gözlerini kısarak önündeki cihaza yaklaştığında gördüğü şey karşısında yüzü bembeyaz kesildi. Sesi titreyerek attığı feryattı bu sefer kalabalığı susturan. ”Bu imkansız! Olamaz! Kiyoko genel yetki kodu sadece benim bildiğim bir şifreleme algoritmasıdır!”

Atzel ekranda gördüğü şey karşısında boğazının aniden kuruduğunu hissetti, yutkunarak, ”Seiji san!” dedi, ” Yüzüğünüz!”

Ekranda yazılı kodun gözüktüğü fotoğrafta çok belirgin olmasa da kenarda duran elin dördüncü parmağındaki yüzüğün üstündeki 子 (ko) harfi kodu yazan kişinin kimliğini ele veriyordu.

Seiji’nin daha ilk şoku atlatamadan fotoğraftakinin kendisi olduğunu anlaması onu daha büyük bir paniğe sevketti. Resimde elinde gözüken yara izi ise önceki gün Kenjutsu egzersizi sırasında meydana gelmişti. Yaşadığı şokun etkisiyle bakışları sabitleşmiş, vücudu da kaskatı kesilmiş biçimde kendini sandalyesine bıraktı. Dudaklarından belli belirsiz bir melodi duyuluyordu, ” Teru-teru-bozu, teru bozu…”

Leona mikrofonuna yaklaşıp, sessizliği sağlayabilmek için boğazını temizleyerek sakin bir tonda konuşmaya başladı, ”Sayın üyeler, beni mazur görün, kış uykusu kapsüllerinin prototiplerinin test aşamalarında koordinatörlüğünü ve bu görevin nöroloji danışmanlığını yapan kişi olarak belki de en başta söz almalıydım. Öncelikle şunu söylemem gerekir ki bugüne kadar gerçekleştirdiğim gerek oneiroanaliz, gerek hipnoz, gerekse de uyku çalışmaları esnasında oldukça ilginç durumlarla karşılaştım. İnsan zihni konusunda pek az şey beni şaşırtabilir. Test süreci boyunca, ki bu konudaki öncül çalışmaları da hesaba katarsak 20 yıl, rastladığımız bulgulara bilinçaltıyla ilgili olgular dışında yorumlar getirmemiştik. İlk deneklerimiz tedavilerinin yanıt vermediği hastalardı. Bunlardan biri hastalığının kesin tedavisi bulunana kadar yaklaşık on yıllık bir uyku süreci deneyimlemişti . O süre zarfında edindiğimiz bulgular da deneylerin yan ürünlerinden biri olarak kalmıştı sadece. Ancak Metel’in fikirleri beni toplantı esnasında bunları tekrardan gözden geçirmeye sevketti diyebilirim. Hastadan, daha doğrusu deneğimizden edindiğimiz derin uyku rüya verileri, yatırımlarına dair önemli finansal sırları içeriyor olabileceğinden kendisi bunların gizli tutulmasını istemişti. Bulguları sadece ben ve ekip ortağım doktor Soren, yetkilendirilmiş denetçiler gözetiminde incelemiş ve sonra da şifreleyip arşive kaldırmıştık. Rüya kayıtlarını analiz ederken gerçekleştirdiğimiz filtreleme işlemleri sonrasında anlaşılabilir bazı görüntüler ortaya çıkmıştı. Bunlardan hatırladığım bir tanesinde bir yıldırım ve bu merkezin trafo kulelerini andıran… ” Leona cümlesini tamamlayamadan tüm salon dışarıdan gelen güçlü bir patlama sesiyle inledi. Yıldırım sesini geldikleri coğrafyadan tanıyanlar olmasa, daha önce böylesi bir fırtına yaşamamış olan merkezde, güvenlik önlemlerine rağmen paniğe kapılabilecek çok insan vardı. İçlerinde Leona ve Seiji’nin de bulunduğu bir grup insanın gözlerinin faltaşı gibi açılmasına sebep olan da panik değildi elbet.
Seiji gözlerini henüz kırpamadan Leona’ya döndü, “Kimdi bu hasta doktor, hala hayatta mı?!”

”Evet Seiji san, görevi yakından izlemek isteyen önemli bir destekçilerimizden biri olarak misafirimiz kendisi…”

Salon bir anda karanlığa gömüldü. Ardından İlluyanka’da bir sorun olduğunu bildiren alarmın sesi duyuldu. Yedek enerji biriminin devreye girmesiyle salon tekrar aydınlandı. Doktor Atzel ve Albay Gökçen sorumlu oldukları birimlerin başına gitmek için yerlerinden kalkıp kapılara yöneldiler ancak güvenlik konsolu kilitlenmiş olduğu için kapılar çalışmıyordu. Atzel önce salonun yerleşik iletişim cihazıyla ilgili birime ulaşmaya çalıştı ancak onun da bağlantı kuramadığını gördü. Son çare olarak akıllı bilekliğiyle birimin başındaki yetkiliyi telefon hattından aradı. Yetkiliye ulaştığında ses oldukça parazitli geliyordu, yine de anladığı kadarıyla Metel’in öngördüğü durum işaretlerini vermeye başlamıştı. İlluyanka’nın yönetsel birimlerine erişilemiyordu. Yan birimler de aşırı yüklenmeden dolayı devre dışı kalmıştı. Henüz hayati bir sorun görünmüyordu. Alcubierre sürücüsü ve reaktörün güvenliği manuel olarak sağlanıyordu. Pilotların yaşamsal göstergelerinde de bir sorun yoktu. En azından şimdilik.Atzel ve Gökçen kendi birimlerinden güç bela bilgi alırken, Seiji de yanıp sönen ışığın altında zırhla kaplı bond çantasının şifresini doğru girmeye çalışıyordu. Çantasını açtığında önündeki konsola yeni bir şifre daha girmek üzereydi ki durakladı. Sırasından kalktı ve boşta bulduğu bir saldalyeyi alarak görebildiği tüm güvenlik kameralarını parçaladı. Sırasına tekrar dönüp konsola gerekli şifreyi girdiğinde uydu bağlantısı yapacak anten kendiliğinden açıldı ve konumunu ayarladı. Bağlantının kurulduğuna emin olduktan sonra karşılıklı parolalar gönderildi. Son olarak da yaklaşık bir dakika süren bir kod yazımı gerçekleştirdi. Tüm bunların sonunda konsolun ekranındaki Dünya haritası üzerinde firmasına bağlı tüm üretim merkezleri kırmızı noktalar olarak yanıp sönmeye başladılar ve gönderilen ‘Proje Sonlandırma’ emrinin teker teker hepsince onaylandığına dair ibareler belirdi. Seiji kendini oldukça hafiflemiş hissetti bir an. Ama o bir an kaybolup gitmedi, ayağa kalkıp ellerini başının üzerinde birleştirdiği an yanıp sönen halojen ampuller de normal yanmaya başladılar. Alarm sesi kesildi. Kapılar tekrar devreye girdi. Birşeylerin yoluna girdiğinden emindiler ama bunun tam olarak ne olduğunu da henüz açıklayamıyorlardı. Dışarı çıkmak isteyenler çıktılar, olan bitenden dolayı heyecana kapılmadıkları belli olanlar ise arkalarına yaslanıp gerindiler. Atzel de biraz temiz hava almak için kapıya doğru yönelmişti ki tabletine gelen yeni bir belgenin bildirim sinyalini duyup duraksadı. Midesinde hafifçe bir kasılma, göğsünde küçük bir çarpıntı hissetti ama sonra derin bir nefes alıp terkettiği sırasına geri yürüdü. Terli elleriyle tabletinin ekranına dokunarak üzerinde ‘Derin Uyku Takip Birimi’ yazan yeni gelmiş dosyayı açtı. Açılan fotoğrafı tüm sıralara yolladı. Yeni fotoğrafı gören üyelerin gözleri hayranlıkla açılmıştı. Şaşkınlık yerini asıl hissedilmesi gereken duyguya bırakmaya başladığında herkesin yüzünde güçlü bir gülümseme belirdi. Yeni gelen resim, Gliese-C’nin iki aylı mavi göğünün arkaplanda olduğu turuncu yapraklı ağaç benzeri bir bitkinin bulanık görüntüsü olduğunu düşündürüyordu. Bunun iyiye işaret olduğuna emindiler.

Seiji’nin muhtemelen hayatındaki en garip gündü bugün. Boşluğa bakan gözlerini ovuşturarak, gerçek mi yoksa düş mü, emin olamadığı o son dakikalardan uyanmaya çabaladı. Yaşamı boyunca katı mantıkçılıkla hareket eden bir insan olmuştu. Bu ona birçok şey kazandırmıştı şüphesiz. Ama kaybettiklerini engellemeye yada geri getirmeye yetmemişti. Kalan gücü yetebilseydi eğer, tek istediği, yıllar önce büyük Rio saldırısında yitirdiği eşi ve küçük kızını geri getirebilmek olurdu. Kimbilir, belki mantık da hükmünü yitirmemişti henüz. ”Eğer…” dedi içinden, ”iddia ettikleri bu teoriler doğruysa, ve eğer o denek de aynı şekilde on küsür yıl önce uykudayken bugünü gördüyse… Ulu Amaterasu!”
Salondaki diğer insanlardan daha güçlü bir gülümseme belirmişti yüzünde. Ve o gülümsemeye eşlik edecek bir ses arıyordu Seiji. Kapıya baktı, tüm kalbiyle duymak istediği o şarkı belki de koridorda yankılanmak üzereydi, ”Teru-teru-bozu, teru bozu, Yarını güneşli bir gün yap, Rüyadaki gökyüzü gibi, Güneşli olursa sana altın bir çan vereceğim…”

Not: Görseller Arda’nın orjinal eserleridir.

Oy kullanabilmek için giriş yapmalısın. Eğer üyeliğin yoksa buradan kayıt olabilirsin.

Hızlı Yazı Geri Bildirim Tablosu

İkonların üstüne getirerek anlamlarına bakabilir,tıklayarak geri bildirimde bulunabilirsiniz.Ayrıntılı açıklama için "Sembol Kütüphanesine" başvurun.Verilen puanlar geri alınamamaktadır.

  • Hikaye Temposu Düşük
    Hikaye Temposu Düşük
  • Yavaşla Biraz Dostum!
    Yavaşla Biraz Dostum!
  • Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
    Anlaşılması/Takip Etmesi Zor
  • Hikaye fikir için fazla kısa
    Hikaye fikir için fazla kısa
  • Hikaye fikir için fazla uzun
    Hikaye fikir için fazla uzun
  • Tam zamanında!
    Tam zamanında!
  • Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
    Mantık hataları ve Tutarsızlıklar
  • Detay Eksikliği
    Detay Eksikliği
  • Detay Fazlalığı
    Detay Fazlalığı
  • Güzel Ayrıntılar
    Güzel Ayrıntılar
  • Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
    Güzel fikir ama uygulama daha iyi olabilir!
  • Ortalam fikir ama iyi uygulama!
    Ortalam fikir ama iyi uygulama!
  • Bıçak gibi keskin uygulama
    Bıçak gibi keskin uygulama
  • İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
    İyi dilbilgisi ve imla kullanım.
  • Komik!
    Komik!
  • Güçlü Sembolizim
    Güçlü Sembolizim
  • Kör gözüne parmak
    Kör gözüne parmak
  • Gönderme Bağımlısı
    Gönderme Bağımlısı
  • Sağlam Kökler
    Sağlam Kökler
  • Zamansız
    Zamansız
  • Teknoloji Açıklama Kitapçığı
    Teknoloji Açıklama Kitapçığı
  • Derin ve Canlı Karakterler
    Derin ve Canlı Karakterler
  • Tek Boyutlu karakterler
    Tek Boyutlu karakterler
  • Stereotip Karakterler
    Stereotip Karakterler
  • Seçilmiş Kişi Sendromu
    Seçilmiş Kişi Sendromu
  • Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
    Karakterin motivasyonu/hareketleri/arka hikayesi uyumsuz
  • Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
    Hikaye Sıkıcı ve Sıradan
  • İlham verici
    İlham verici
  • Taze Fikir!
    Taze Fikir!
  • Sürükleyici!
    Sürükleyici!
  • Mükemmel bir Yolculuk
    Mükemmel bir Yolculuk
  • Fazla Düz Anlatım!
    Fazla Düz Anlatım!
  • Yaşanabilir Atmosfer!
    Yaşanabilir Atmosfer!
  • Bu Gezegende Yaşam Yok!
    Bu Gezegende Yaşam Yok!
  • Enteresan Burgular/Ayak oyunları
    Enteresan Burgular/Ayak oyunları
  • Fazla Tahmin Edilebilir
    Fazla Tahmin Edilebilir
  • Seri Üretim
    Seri Üretim
  • Tanrının Eli!  Deus Ex Machina
    Tanrının Eli! Deus Ex Machina
  • Umut Vadediyor
    Umut Vadediyor
  • Başyapıt!
    Başyapıt!
  • Kötü Fikir
    Kötü Fikir
  • Yakıt/Fikir Az
    Yakıt/Fikir Az

3 Comments

  1. Reply

    Hikaye ilginç ve temiz yazılmış. Mühendis veya çok iyi bilimkurgu okuyucusu olmayan benim gibi birisi için takip etmesi zor idi yalnız. Bir de fikrin verilmesi ve bir olayın anlatımı için tek mekanda konuşan bir sürü karakter olması bana hikayedeki en büyük eksik gibi geliyor. Yani herşeyin konuşarak anlatılması zayıflaştırıyor. Farklı aksları olsaydı keşke. Ya da daha çok olaylar ile anlatılabilseydi. Oradaki pilotları anlatmak, ara verilen sempozyumda en azından tuvalette iki profesör aralarında bir konuşma yaşasalar vs…
    Bu haliyle iyi bir düşünce ve fikir çok lineer kalıyor bence. Hikaye olmasının getirdiği hayal gücü ve avantajları es geçiyor gibi.
    Tebrikler, eline sağlık.

  2. Reply

    Merhabalar,
    Hikayeye girmem biraz zaman aldı, bazı noktalar zorladı elbet. Bunun sebebi muhtemelen bunca terim arasında atladığım bi’şey olursa hikayeyi anlamama endişesi ile okumak. Belki biraz daha yalın hikayeye alışkanlığımdandır.
    Teşekkürler paylaştığın için, çok garip bir örgüydü. 🙂

  3. Reply

    Hikaye güzel ama sanki biraz daha zamana yayılabilirmiş gibi geldi.Keşke hikaye bir toplantı değilde bir kaç gün üzerinden anlatılsaydı. Öte yandan karakterlerin doğru zamanda doğru şeyler söylemesi inanınırlığa balta vuruyor. Yine de macro ve micro olaylar dengesi hoş,eline sağlık.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these <abbr title="HyperText Markup Language">HTML</abbr> tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.